1.Gün: Ne satması,

2.Gün: Sattık evet,

3.Gün: Sattık, çünkü almak istediler.

4. Gün: Sattık, ama maliyetine,

5. Gün: Yanlışlıkla satmışız,

6.Gün. Satmamışız, vermişiz. Ama para almışız.

7.Gün: Satmışlar, bilgim dahilinde değil, öğrenince çok kızdım.”

Ahlaki çürümüşlüğünün, çöküşün ilanı. İnsani bütün değerlerin paspas edildiği, herkesi kendisi gibi ahmak sanan zihniyetin tipik örneği.. Kurumundan haberi yokmuş havalarına giren bostan korkuluğu… hem zavallı, hem de haklılaşmamaya çalışan, acınacak durumda olduğunun farkında olmayan sefil…

“Bu devir sıradan insanın parlak zamanı. Duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir.” Aynı zamanda “gayri ahlaki” çağın egemenliğinin, saltanatının devridir.

Bağışlarla var olan bir yardım kuruluşunun aile holdingine dönüşerek ticarete bulaşmasından sonra orası artık bir yardım kuruluşu değildir. Ticari bir kuruluşu da kar mantığıyla yönetmenizi elbette savunacaksınız. İçi boşaltılan kamunun bir çok kurumu gibi arpalığa dönüşmesi de normaldir. Orası sizin arpalığınız olduğundan sattıklarınızı savunamayacak kadar aciz duruma düşmeniz ise tükenişinizdir. İstifa edip etmemenizle ilgilenmiyorum, umurumda da değil. Sorun sizin istifanız değil ki, zihniyetin istifasıdır. Bu nedenle de sizin vicdanınızı da sorgulamıyorum. Para denince öyle bir dalıyorsunuz ki; hiçbir insani, ahlaki değer sizi ilgilendirmiyor. Enkazlardan, acılardan rant sağlayacak kadar kendinizi tüketmişken, ne denilebilir size ?…

Ahlaksızlıklarını bize bulaştırmaya, bizi ahlaksızlaştırmak için çırpındığını söylediğiniz komşu “gavur” da bir tren kazası sonrası elli yedi insan öldü. Size kalırsa “kader çizgisi “ der geçerdik. Ancak öyle olmadı, olmuyor. O “ahlaksız” ülkenin sorumlu bakanı “ahlaksızca” bir davranışta bulundu ve bütün sorumluluğu üstüne alarak görevinden istifa etti. Ya sizler… Ibanlarla topladığınız bağışların üzerine yattığınız gibi, muhtaçlara parayla sattınız. Çürümüşlük…

“ Ahlaki değerlerde benzeri görülmeyen bir yozlaşmanın hüküm sürdüğü bir dönemi yaşayan bir kişi olarak birçok kez kendimi toplumda değil de başka bir alemde yaşadığımı düşünüyorum.

Empati yok, duygu yok, sorumluluk yok, suçluluk duygusu yok, bedel ödemek yok. Acılı insanlara acı katmaktan başka ne yapıyorsunuz. Binlerce enkazın ardından; kazma vurma, meydanlarda uyuşmuş kitleleri alıklaştırma derdindesiniz. Nasıl bir hırs, nasıl bir ihtiras…

“Sadaka vermekten duyulan haz mağrur, ahlaksız bir hazdır… Sadaka alanı da vereni de bozar. Üstelik amacına da varamaz… Çünkü yoksulluğu kökleştirir yalnızca…” Dayanışma duygusundan yoksun bir yardım anlayışı vicdanları yaralar. Yaralanan vicdanları tamir edemezsiniz yıllarca. Acıma hissi ile değil empati hissi ile insani bir duyarlılıkla dayanışma göstermek zorundayız. Bunu geçici bir görev ile değil, insani bir sorumlulukla… Enkazların altından ancak, birbirimizi anlayarak, kötülüklerin gerçeğine ulaşarak ve onları sorgulayarak kurtulabiliriz. Bütün onurlu insanların iğrendiği; hırsızların, yağmacıların, dolandırıcıların, vurguncuların sunduğu sadakalardan çok, gönülden akan bir gülümseme, gözlerdeki umut ışıltısını yeğlerim. Hayatta kalmak için zorunlu ihtiyaçların önemini bilmekle birlikte, aslında bizi hayata bağlayan en önemli şeyin ruhumuzdaki yaraların iyileşmesinde olduğunu düşünürüm.

İnsani vicdanın inşa edilmediği yerde nerede, ne kadar mal mülk istif edip --adına birikinti, servet, sermaye ne derseniz fark etmez --- eninde sonunda enkazın altında kalır. Veya kaldığını fark etmeden; insanı yok saydığınız, vicdanı hiçlediğiniz bir dünyada yapayalnız saltanızın sefahatini sürebilirsiniz.

Enkazların altında “ses yok mu?“ diyenlere karşıysa, aslında enkazda kalan muktedir güçtür. Kamusal gücün ve kamusal vicdanın yok edilmesinin yerini yalan üzerine inşa edilen ancak; kâğıttan bir kaplana dönüşen yaşamın, bir sarsıntıyla birlikte enkaza dönüşmüş hali alır.

Trajik olan ise, enkaza dönüşen yaşamdan cesetlere bile ulaşamama halidir. Çağımız; “gayri ahlaki” karanlığıyla güç gösterilerinin, silahlanmanın, saldırılarının, vahşetlerinin, dehşetlerinin, yasaklarının, yalanlarının, yolsuzluklarının yarışırcasına egemenlik alanına dönüşürken, yardım kuruluşlarının çürümüşlüğünü de apaçık ortaya sermesi açısından ibretliktir.

Sadakanın kutsandığı “gayri ahlaki“ bir çağda hangimiz enkazların altındayız dersiniz?...