2 yıl evvel tarihler 20 Şubat’ı gösterdiğinde bu ülke bir yiğit evladını daha gömdü kara toprağa. Adı Fırat Yılmaz Çakıroğlu.

2 yıl evvel tarihler 20 Şubat’ı gösterdiğinde bu ülke bir yiğit evladını daha gömdü kara toprağa. Adı Fırat Yılmaz Çakıroğlu.
Yiğit mi yiğit, mert mi mert, namerde muhtaç etmemek için ülkesini canını feda etti…
Tıpkı bundan önce Ruhi Kılıçkıranlar, Dursun Önkuzular, Süleyman Özmenler, Yusuf İmamoğulları, Mustafa Pehlivanoğlu, Cengiz Akyıldızi, Ferhat Tüysüz, Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi.
Konu vatansa, konu bayraksa hiç gözlerini kırpmadan verdiler canlarını, vermeye de devam edecekler.
Ülkücü Hareketin son Şehidi Fırat Çakıroğlu bugün şahadetinin ikici yıl dönümünde.
Ege Üniversitesi’nde, medeniyetin beşiği olan güzel İzmir’imizde hainlere, alçaklara, şerefsizlere, bebek katilleri PKK sevicilere, kanı bozuk satılmış köpeklere burada yer yok demiş ve canı pahasına ülkesi, bayrağı ve devleti adına ne gerekiyorsa yapmıştı.
Önce İzmir Ege Üniversitesi’nde yaşanan olaylar bahse konu oluyor, ardından tüm ülkedeki üniversiteler karıştırılmak isteniyordu. Amaç hedef hep aynı idi daha evvel 80 öncesi olaylarda olduğu gibi kaos, korku ve ihtilal hazırlıkları…
"Karşıt görüşlü gruplar" klişesinde çatışmadan bahsediliyordu. Yine görülmeyen bir el Ülkücü camianın gencecik fidanlarını meydanlara çağırıyordu. Alçak batı yandaşı bazı medyalardan dakikada bir ana haberlerde karşıt gruplar söylemi adı altında vatanperver çocukları faşistlik yapıyorlarmış gibi haber yayınlanıyordu. Saatlerin ilerlemesiyle gerçekler gün yüzüne çıkıyordu. PKK’nın sözde dağ kadrosundan eğitimli, gözleri dönmüş, bölücü nefret kaplı insanlıktan nasibini alamamış it sürüsü milletin ve memleketin sevdalısı çocuklarına vahşice saldırıya geçmişlerdi.
Ülkücüler bu ülkeyi bölücüsüne, hainine, işbirlikçisine boş bırakmıyor gerekli cevabı veriyordu. Ama hainler her zaman olduğu gibi kancık köpek gibi kalleşçe pusuda bekliyordu. Karşılarına çıkmaya yürekleri yoktu çünkü...
Şimdilerde olduğu gibi o zamanlar da ülkenin içinden geçtiği bu zorlu süreçte PKK yandaşları devlet otoritesine aldırmadan üniversiteleri kendi emelleri doğrultusunda sarı-kırmızı-yeşile boyayıp adeta hain ve bölücü grupların eline geçmiş gibi gösteriyorlardı.
Ege Üniversitesi’nde bölücü yapılanma almış başını gidiyor, kimsenin kılı bile kıpırdamıyordu. Her zaman olduğu gibi yine Ülkücüler hedef gösteriliyordu.
Üniversitenin tamamen PKK ve yandaşlarının hâkimiyetine geçmesinin önünde tek engel vatanı ve milleti uğruna hayatlarını heba etmekten bir an bile vazgeçmeyecek olan "Ülkücüler" vardı orada. Bu yiğitlerden biri vardı kale gibi karşılarında duran Fırat ÇAKIROĞLU… Ne diyordu “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak, bu ülkeyi kimse bölüp parçalayamayacak.”
Bölücü mihraklar sonradan ortaya çıkan ve kamuoyuna yansıyan sosyal medya hesaplarında Fırat Çakıroğlu'nun üniversiteyi PKK'ya teslim etmemek adına verdiği şanlı mücadelesi karşısında adından bahsediliyordu. Fotoğrafları dolaştırılıyordu. Bütün örgüt genelinde hedef haline getiriliyordu. Fırat Çakıroğlu'na saldırı yapmak için gün ve fırsat bekliyor, plan yapıyor, pusu kuruyordu hain eller.
Olayların yaşandığı bu süreçte üniversite yönetimine yazılı başvuruda da bulunan Fırat Çakıroğlu'nun dilekçesi yok sayılıyor, görmezden geliniyor, olaylar karşısında üniversiteyi PKK'nın kucağına itme heveslisi rektör olaylar karşısında kulağının üzerine yatmayı, gelen sesleri duymamayı tercih ediyordu. Ülkücülere gösterilmeyen her müsamaha ne hikmetse bölücü terör örgütü mensuplarına karşı sonuna kadar kullanılıyordu. Acaba o günlerinde bu günler ile bir bağlantısı var mıydı?
Ege'de Türk'ün Bayrağına el uzatanlara karşı ülkücü ve vatansever gençler o elleri kırıyordu tıpkı bugün Ömer Halisdemir’in yaptığı gibi…
Yaşanan olaylar sırasında insani vasıflarının tamamını kaybetmiş sadece hayvani içgüdüleri ile ortada dolaşan bir bölücü mihrak unsuru kalabalığın arasından kendini gizleyerek olay sırasında yiğit delikanlı Fırat Çakıroğlu'na saldırıda bulunuyordu. Kudurmuş kuduz köpekler gibi saldırdılar. Fırat yaralıydı. Hain eller vurmuştu yiğidi. Ambulans çağrılıyor geçen sürede Fırat kan kaybediyordu. Olayların yaşandığı sırada orada bulunan emniyet mensupları ve polis aracı yaralı Fırat'ı hastaneye götürmemek için ellerinden geleni yapıyor ambulansın beklenmesiyle geçen sürede Fırat aldığı yara sonucu ve okulda bulunan polis otosundan da yapılan yardım çağrısına kayıtsız kalan polislerin Fırat'ı araçlarıyla hastaneye götürmemesi ile birlikte hastaneye çok geç ulaşan yiğit alperen verdiği yaşam mücadelesini kaybediyordu…
Kim bilir ne hayalleri vardı? O bilemez miydi gezip tozup eğlenmeyi, aman canım bana ne vatandan, kim ne yaparsa yapsın ben okulumu bitirir gider işime bakarım demesini?
Biliyordu bilmesine ama o öyle derse, beriki öyle derse kim koruyacaktı vatanı hainlerden?
Günü birlik yaşamak, gençlik hevesleri uğrunda koşmak yerine Vatan sevdasıyla sevdalanmıştı. Hayatının en güzel gençlik yıllarını bu ülkeyi karşılıksız sevmek şuuruyla geçiriyordu. Sosyal demokrat bir ailenin çocuğu ülkücü olabiliyor aynen Fırat’ta olduğu gibi.
Mesele bu vatan için kimin ne yapacağıdır. Sağ olmak, sol olmak kişilerin tamamen kendi tercihleridir. Sosyal demokrat olup bu vatan için canını feda edecek insanlar yok mu? Elbette ki var en azından ben Kırşehir’de ve çevremde çok tanıyorum böyle insanları.
Önemli olan bu memlekete ihanet etmemekte, kahpelik yapmamak,bu ülkenin çıkarlarını her şeyden üstün görmekte hatta canından bile…
Bu ilk değildi ve sonda olmayacaktı daha önce Ankara'da gözü dönmüş komünist katillerce Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulunda öğrenimine devam eden Dursun Önkuzu kaldığı öğrenci yurdunda ciğerleri hava pompasıyla şişirilerek yurdun camından atılarak şehit edilmişti.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen, İstanbul'dan Yusuf İmamoğlu, bölücü komünist katil sürüsünün kurşunlarıyla şehadet şerbetini içiyordu. Bunlar sadece bir kaçı hangisini sayalım ki; Bekir Bağ’ı mı, darağacında Mustafa Pehlivanoğlu’nu mu, Halil Esendağ’ı mı, Selçuk Duracık,’ı mı, Fikri Arıkan’ı, Cengiz Baktemur’u, Cevdet Karakaş'ı, İsmet Şahin’i, Ahmet Kerse ve Ali Bülent Orkan’ı hangisini?
...
Belki sen burada hüzün bırakıp gittin ama gittiğin yerde vuslat var Fırat.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun yiğit kardeşim Fırat Çakıroğlu.
Uğruna şahadet şerbetini içtiğin, canından geçtiğin Türk'ün şanlı bayrağı ilelebet dalgalanacaktır. Hiç kuşkun olmasın ki dün de, bugün de, yarın da bu memleketin emniyet sigortası olanlar, Türk bayrağını ilelebet dalgalandıracaklardır. Sen rahat uyu bir ölür bin diriliriz. Bu davaya Fırat da şahit, Fırat da şehittir! Unutmadık unutmayacağız…