Ülke olarak psikolojik birçok sorunların içerisinde yaşıyoruz. Maalesef hiçbir dönemde bu şekilde bir çürümüşlük yaşanmamıştı. Artık öyle bir süreç yaşıyoruz ki, küçücük yavruların nerede ne şekilde istismara uğradığının ve nasıl canice bir cinayete “kurban” edildiğini gazete sayfalarında ve televizyon kanallarında izliyoruz.
Toplum olarak rezaletlikleri, iğrençlikleri ve telafisi mümkün olmayan acıları izleyerek yaşıyoruz.
İstismara uğrayan ve de cinayete kurban edilen minicik yavruların annelerinin ve babalarının duygularını, iç dünyalarını onların yüreklerinde hissederek yaşadıkları acıları anlamak gerekir.
Yaşanan bu tür olaylar görmezden gelinemez, üzeri örtülemez. Yüzeyde görülen mikroplarla uğraşmak çözüm olmaz, olmuyor da. Onun için asıl yapılması gereken, mikropların bulunduğu bataklığın kurutulması gerekir. Bataklık kurutulmadığı için, çocuklara ve kadınlara karşı işlenen suçlarda her geçen gün maalesef biraz daha artışın olduğunu görüyoruz.
Uzun süredir iktidarda bulunan AKP hükümetlerinin bu sorunlara yeteri kadar çözüm üretemediği görülmektedir. Zira böyle olmamış olsaydı çocuk istismarı, çocuk cinayetleri ve yine kadın cinayetleri artmaz aksine azalırdı.
Zaten, Karaman ilimizde öğrencilere tecavüz edilmesi olayında, Aileden Sorumlu olan bakanın “Bir kereden bir şey olmaz” demesi. Diyanet yetkilisinin “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil” demesi, yine Diyanet’in “Bulûğ çağındaki çocuk evlenebilir” sözü. TBMM’nde “çocuk istismarının nedenlerini araştıralım” önergesinin reddedilmesi bu tür iğrenç ve pislik kokan, duyulduğunda insanın nefret duygularını depreştiren olayların artmasına sebebiyet vermektedir.
Bu tür olayların son kurbanları minik Eylül ve Leyla, bu iki yavrunun yaşadığı vahşetin tarifinin anlatılması hiç mümkün değildir. Bu vahşet toplumun travma yaşamasına yetmiş ve artmıştır bile.
Hükümet yetkilileri şu ana kadar çözüm yönünde bir adım attıkları da görülmemiştir. Yetkililerin sanki geçmişte olduğu gibi üzerine yatacakmış gibi bir halleri de yok değil.
Bu gün toplum, Eylül ve Leyla ya üzülürken yarın başka minik yavrulara üzülmemeli, onun için de şimdiden gerekli önlemler alınmalıdır. Geçmişten ders çıkartılmalı çözüm biran önce bulunmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
Bunun yolu elbette ki eğitimden geçer.
Bataklığın üzerinde görülen mikroplarla uğraşmak yerine, o bataklık kurutulmalıdır.
Ayrıca af kapsamına girmeyecek ağırlaştırılmış cezaları devreye sokmak gerekir.
Bunları yapmak Devleti yönetenlerin asli görevidir.
AKP hükümeti bu konularla ilgili pek çözümler üretemedi, umarım yeni kurulacak olan bakanlar kurulunun ilk gündeminde, Eylül ve Leyla’nın yaşadıkları konular olur da, bir daha bu gibi hadiseleri ne yaşarız, ne de duyarız.
Nasıl ki, Fırat nehrinin kenarında bir çobanın otlattığı koyunların kaybolması halinde sorumlusu devleti yönetenler ise, koruyamadığımız Eylül ve Leyla’nın çektiği acıları ve o minicik bedenlerine yaşatılan vahşetin sorumlusu da devleti yönetenler olduğu unutulmamalıdır.