Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum. Gittikçe toplumsal ahlaki değerlerimizi, örf ve adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi ciddi anlamda kaybediyoruz. Bizi dünden bugüne bağlayan en önemli yaşam felsefemiz, zamanın ve şartların albenisine kapılarak, bizi biz yapan değerlere büyük bir darbe vurmakta ve sağlıklı, huzurlu bir neslin devamını tehlikeye atmaktadır.

Zamana ve çağa damgasını vuran değişim rüzgarı; maddiyata teslim olmuş, geçmişin tüm olumlu maneviyat iklimini silip süpürme aşamasına gelmiştir. Kimse artık iyiyi, güzeli, ahlakı, saygıyı, helali ve haramı düşünmeden; "Gelsin de nereden gelirse gelsin" anlayışıyla kolay yoldan kazanca yönelmekte, geçmişten günümüze bir köprü olan ve bir zamanların adeta elması sayılan insanlık vasıfları, günümüzün modasına uyarak yok olmaktadır. İnsanlık adına ne tat ne de lezzet bırakılmıştır.

Adeta insanlığın zamana hükmettiği bir dönemden, dünya sevgisi ve maddiyatçı bir anlayışın filizlendiği bir döneme geçtik. Bu anlayış, maneviyat ikliminden eser bırakmadığı gibi, geleceğe güvenle bakabilen bir neslin devamını da zora sokmuştur.

Değerli okuyucularımız, biz hep kazanmak istedik. Ancak kazanmak isterken helali ve haramı hiç dikkate almadık. Geçmişteki değerlerimiz, dünya sevgimizi ve mal-mülk hırsımızı frenlerken, günümüzde moda haline gelen mal ve maddiyat yarışı; ahlak ve insanlık adına olan tüm olumlu davranış ve düşünceleri silip süpürmüştür.

İşte bizim için en büyük tehlike budur. İyi bir neslin devamını sağlamak için değerlerimize ve ananelerimize dönmemiz gerekiyor. İçinde yaşadığımız zaman, dünya hırsı ile adeta yarışan, kanaat ve şükür yetisinden yoksun, doyumsuz bir insanlık iklimini yaşatıyor. Ne yazık ki bununla yetinmeyip, insani değerlerimizi de tehlikeye atmaktan çekinmiyoruz.

Dünün büyük bir ayıbı sayılan, ağza alınması bile utanç verici olan davranışların; günümüzde sanki dinimiz, örf ve adetlerimiz buna fetva vermiş gibi olumlu karşılanması, ne acı bir kabullenmedir! Ne yazık ki toplum, insanlık, haya ve utanç sınırlarını aşmıştır. "Ahlak" denilen bir değerin anlamı ve manası günümüzde hükmünü yitirmiştir. Bir zamanların ölçülü ve utanç abidesi sayılan ahlaki değerler, günümüzde aklın ve mantığın kabul edemeyeceği bir düşünce kirliliğine yerini bırakmıştır.

Gittikçe yayılan bu düşünce kirliliği, adeta bulaşıcı bir hastalık gibi toplumun her yanını sarmaktadır. Dünün olumsuzluklarını frenleyen değerlerimiz, bugünün aşırı doyumsuz insanlığını hizaya getirememektedir.

İnsanlığımızı ve maneviyatımızı geri kazanmak için; doymak bilmeyen, sürekli yarış içinde olan aç nefsimizi, kanaat ve şükür anlayışıyla terbiye ederek, ahlak ve erdemle imanlı bir doyuma ulaştırmak zorundayız. Bu, hastalıklı ruhumuzun tek kurtuluş reçetesi olacaktır.