Kırşehir eksenli her gün güncel bürokrasi haberlerine tanık oluyoruz. Manşetler, beton ve metal yığınlarını konu alıyor.

Kırşehir eksenli her gün güncel bürokrasi haberlerine tanık oluyoruz. Manşetler, beton ve metal yığınlarını konu alıyor.
Vaatlerin, şovların, oyalanmanın bütün sınırları zorlanıyor. Memleket; ekonomide, sosyal gelişimde, bireyler psikolojisinde ciğerini yitirmiş; bizim ağalar otel kovalıyor, tren kovalıyor, bayram kovalıyor, meclis kovalıyor, siyasal üstünlük kovalıyor…
Vay benim pekmez akıllılarım, o renkli gazete sayfalarında bir arada ne kadar acımasız ve duygusuz görünüyorsunuz, bir bilseniz. Takım elbiselerin taklacı çocukları, siz hiç yalnız başınıza çıkıp memleketin yüksekliklerine, ne ektiğinizi hiç düşündünüz mü? Düşünürken, hiç vicdanınız kanadımı?
O makamı ve takım elbiseyi taşırken hayatınızda, doğduğunuz, büyüdüğünüz, emekleriyle adam olduğunuz Kırşehir için, işe yarar ne yaptığınızı hiç muhasebe ettiniz mi? Bir memlekete yalnızca halk mı üzülür, bir memleket uğruna yalnızca halk mı kaygı duyar?
Siz tıkınırken devlet imkanlarıyla, öyle duyarsız ve vicdansız, insanlar nasıl bir karanlığın, yokluğun ve problemlerin içinde hiç düşündünüz mü? Sosyal psikolojinin giderek bozulduğu, halkın çaresizleştiği, imkanların giderek daraldığı böyle bir ortamda; yüzünüz nasıl gülebiliyor, nasıl böyle rahat davranabiliyorsunuz ve nasıl iktidar / muhalefet eksenli karşımızda kapışıp, egolarınızın tantanasını yapıyorsunuz? Memleketim yangın yeri, herifçioğlu çıkmış karşımıza nutuk atıyor; ''vatan, millet, Sakarya..''
Düşünün, bir kentte bir bebek dünyaya geliyor. Önce hüviyet cüzdanını alıyor. Ailenin mevcut imkanlarıyla gelişiyor, serpiliyor, okuyor ve belirli bir farkındalık düzeyine geliyor. Sonra kentine ve ülkesine tanık olmaya ve yorumlamaya başlıyor. Üniversite öğrenimi sonrası işsizlik gelip kapısını çalıyor.
Düşünüyor sonra, ''neden işsizim.'' Kırşehir'de fabrika ve üretimin eksikliğini görüyor. İşsiz, sosyal güvence yok, e parada yok, aslan vekillerin yaptırdığı hastane kapsından dahi içeri giremiyor. Ramada Otel’de hamam keyfi dahi yapamıyor. Sonra yolu Kent Parka düşüyor, düşünün çay içecek parası dahi yok, eli belinde yalnızlığı ve perişanlığıyla Kent Park kıyılarında çersizce geziniyor. Kaldırıp başını bakamıyor, yanı başından geçen insanlara, utancından. Sonra eline yere düşmüş bir gazete alıyor, gazete aynen şöyle yazıyor; ''Kırşehir'e tren geliyor..''
Düşünüyor acı acı ''iyi ama trene binecek param yok!'' Sonra şehrin merkezinde yeraltı çarşısı meydanında bir şenlik havası duyuyor, aynı acı ve ağrılarla şehir merkezine ilerliyor. Karşılaştığı Ahilik, kutlu doğum bayramlarına tanık oluyor ve sonra kendisine tekrar soruyor; '' ahilik bir nevi üretim ve işgücünün temsili anlamına geliyor, iyi ama, şehrimde fabrika yok, bende işsizim, bayramı organize edenler, ahiliğin değerlerine gerçekten samimi bir şekilde mi inanıyor.. '' diyor ve devam ediyor.
''Kutlu doğum bana peygamber efendimizi anlatıyor. İslam aleminin bekası ve huzuru için savaşmıştı Hz Muhammed, ama onlarca liralarla bu mukaddes anı gösteriye çevirenler, beni görmezden geliyor; ben Allah'ın kulu, Muhammed'in torununu. İşsizim, param yok, yiyecek ekmeğimde, bunlar hangi imanın peşinden koşuyor?..'' Aklına devletin işsizlere işletme destekleri geliyor sonra, düşünüyor. ''Destek başvurularında bürokratik sorun hayli çok, karşılıksız hibe diyorlar ama ben bir iletme için ne denli masraf etsem çoğunu vermiyor. Üstelik kent üreten bir kent değil, nakit girdi, çıktısı yok, o işletmeyi nasıl ayakta tutarım. Tuttum hadi, devletin omuzlarıma bindirdiği vergi yükü o desteklerin tamamını 2 yılda benden geri alıyor..'' diyor.
Derken bu memlekette bir birey intiharın, çaresizliğin, aile ayrılıklarının, kimsesizliğin eşiğine geliyor. Ve bir toplum birey birey yok oluyor. Sonra böyle buhran bir vatandaş askere salınıyor, kafada bin bir dert, bin bir tasa ölüm çukurlarına düşüyor. Bir memlekette ne kadar ağır bedel varsa hepsini ödüyor. Ama tuzu kuruların manşet şovları, mekan gezileri, lüks yaşamları, halkı oyalama taktikleri ve beceriksiz siyasal hamleleri de nedense hiç dur durak bilmiyor.
Ne deyim, keşke Rabbim sizi hiç yaratmasaydı ne iyi olurdu, yüreğiniz kurusun..