“Feleğin yazdığı kara yazıynan

Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan” diyor ya Neşet Usta.

Burada Usta’nın kastettiği “felek” sözcüğünü çoğumuz “kader” olarak algılıyoruz. Öyle olsa “kahpe felek”, “zalim felek” gibi sıfatları kullanır mıydık? Zira Amentü’de açık açık “bi’l kaderi hayrihi ve şerrihi mine’llahi teâlâ” diye kadere inanma koşulu varken “feleğe isyan” kader olarak anlaşılamaz. Zaten yine Neşet Usta başka bir türküsünde; “Yazımızı felek yazmış, Mevla’dan değil” diye konuya açıklık getiriyor.

Netice olarak felek, “Dünya, Dünyanın düzeni, akıp giden zaman içinde sömürü üzerine kurulmuş Dünyanın işleyişi” olarak anlaşılmalı.

Hani Cem Karaca da bir türküsünde “Ben feleğin tekerine çomak sokarım” diyor ya. Ben de feleğin yazdığı yazıyı biraz tersine döndürerek tekerine hafiften -çomak olmasa da- küçük bir çubuk sokalım istedim.

Düşünüyorum da…

İsrail’in Kızıldeniz’e bakan turistik Nasıra kentinin Eilat mahallesinde Yahudi bir anne babadan bir erkek çocuk doğar. Doğduktan 5 dakika sonra çocuğa “Senin adın Nidal. Baban Halid, annen Yasmin. Sen Filistinli Sunni Müslüman bir Arap’sın. Rehberin de Kuran-ı Kerim’dir.” derler ve bebeği alıp Gazze’de bir eve götürürler.

Aynı saatlerde Gazze’nin Beit Lahiya mahallesinde yoksul bir Müslüman Filistinli ailenin de bir erkek çocuğu olur. Çocuğa “Senin adın Daniel. Baban Abraham, annen Sarah. Sen İsrailli bir Yahudisin, rehberin de Tevrat’tır” deyip, getirilen Nidal’ı alıp Daniel’i verirler.

Kendisini İsrailli Yahudi sanan Daniel, aslında Müslüman bir Arap; kendisini Filistinli Müslüman sanan Nidal ise aslında İsrailli bir Yahudidir.

Aradan yıllar geçer. Daniel, askerlik mesleğini seçer ve “başarılı” bir pilot olur. Nidal ise bebekken getirildiği yoksul evde büyümüş, halkıyla birlikte var olma mücadelesi vermektedir. Daniel her verilen emirden sonra Gazze’ye ve Batı Şeria’ya bombalar yağdırırken, Nidal intifadalarda saldırılardan korunmaya çalışır.

Acaba diyorum Filistinli ve Müslüman olduğunu bilmeden Yahudi kültürüyle yetiştirilen Daniel, o bombalarla kendi akrabalarını katlederken içinde bir titreme, bir vicdan sızısı hisseder mi acaba? Ya da intifadaki Nidal, İsrail askerlerine taşla, sopayla, silahla karşı koyarken içinde bir pişmanlık duygusu oluşur mu?

Bu örnek, Ermenistan’ın Erivan kentindeki Ereboni mahallesinde doğan Hristiyan Ermeni Nare’nin, Müslüman Türk Azerbaycan’ın Sanatory semtinde doğan Sabina ile değiştirilmesine uygulanırsa, yeni kültürleriyle yetiştikleri ortamlarda ve yaşanan savaş sırasında farklı düşüncelere kapıldıkları olur mu acaba?

İsrail ile Filistin ve Ermenistan ile Azerbaycan örnekleri savaş halindeki ortamda olduklarından biraz uç örnekler oldu ama bunu bir Hintli ile Afgan veya İngiliz ile Rus biçiminde de düşünsek sorularımız aynı; Acaba insanların yetiştirildikleri koşullara, aldıkları kültürlere, gelenekselleşen yaşam biçimlerine göre mi yoksa genlerinden gelen, tarihsel süzgeçteki birikimlerin etkisiyle mi kişilikleri ve toplumsal yapılar şekilleniyor bilemiyoruz.

Aslında bilimin, teknolojinin bu denli geliştiği, 5 bin yıl önceki bir insan kemiğinden bir çok sonuçlar elde edilip, tespitler yapılan bir çağda mutlaka benzer araştırmalar yapılmıştır. Genetik bilimini, tarihsel toplum bilimini, anatomiyi yakından ilgilendiren bu araştırmalar kesinlikle yapılmıştır ama sonuçlarıyla ilgili hiçbir yerde bulguya rastlayamadım. Belki de açıklanmamasının haklı gerekçeleri vardır kim bilir?..

Velhasıl doğduktan 5 dakika sonra, bizim seçmediğimiz bize layık görülen isim, ana, baba, din, uyruk, mezhep gibi sıfatlarla bir ömür boyu yaşıyoruz. O sıfatları savunarak, ona uygun hareket ederek, çizilen kalıplar içinde, “feleğin yazdığı kara yazıyla” serviler altında Yasin okunacağı güne doğru yürüyoruz.