Bir “Anneler Günü”ydü Bugün kaybetmiştim anamı… O yıl Mayıs yağmurları erken başlamıştı. Müthiş yağmurlar yağıyordu.

Bir “Anneler Günü”ydü Bugün kaybetmiştim anamı…

O yıl Mayıs yağmurları erken başlamıştı.

Müthiş yağmurlar yağıyordu.

Kırşehir al yeşile bezenmişti.

Bağlar, bahçeler yemyeşil olmuştu.

Her gün öğleden sonraları yağmur yeniden başlıyordu.

Gökkuşağının yedi renginin, ilkbahar ve yazın ilk günleri sürgün verdiği ağaçları seyre dalmak çok güzel oluyordu.

Bugün 14 Mayıs…

Yıl 1989, Mayıs’ın 14’üydü.

Bugün Mayıs’ın ikinci haftasına denk gelmişti 14 Mayıs…

Bugün Anneler Günü’ydü…

Ben bugünü oldum olası sevmiyorum.

Bir 14 Mayıs günüydü kucaklarımın arasında anamı kaybetmiştim.

Nice yokluk ve yoksulluk içinde bizleri dünyaya getiren, büyüten, anaların en güzeli, anaların en cefakârı sevgili anamı bugün kaybetmiştim.

Saymadım, saymak ta istemem, kaç yıl geçti onsuz…

Bir akşam üzeriydi anam, babam baharın verdiği yorgunluktan olsa gerek bahçe işlerinde yorulmuşlardı.

Daha akşamın ilk saatleriydi. Anam mutfakta birden fenalaşarak kucaklarımın arasında yığılıverdi. Hastaneye yetiştirmiştik, ama nafileydi. Anam bu fani dünyaya veda etmişti.

Hayatının rahatlayacağı, torunlarını sevebileceği bir dönemde veda etmişti bu çileli hayata…

Henüz 57 yaşındaydı.

Gencecikti benim anam.

Yüksek tansiyona mağlup olmuştu benim anam…

Bırakıp gitmişti, sevgili anam her şeyini…

Babamı kaderiyle baş başa bırakmıştı.

Babam günlerce sessiz sessiz ağladı.

Anam aramızdan ayrıldıktan sonra babam 19 yıl daha yaşadı.

Tertemiz yaşadı, pırıl pırıl yaşadı.

Bugün babamı da rahmetle anıyorum.

Anamın üzüntüsü, yokluğu bize büyük acılar yaşatıyordu.

En büyük acı ve üzüntü de babamın gönlünü hoş tutmak, onu teselli etmekti.

Anamı Aşıkpaşa Mezarlığı’nda toprağa vermiştik. Babam ölünceye kadar Aşıkpaşa Mezarlığı’nı bekledi. Sabah ezanında gider, akşam ezanında dönerdi.

Anamın kabrini ve mezarını gül bahçesine çevirmişti.

Bir gün “Oğlum anayın mezarının yanına beni de koyun” dedi. Biz de öyle yaptık.

Şimdi anamla, babamın kabirleri yan yana…

İşte bugün yine 14 Mayıs…

Bir “Anneler Günü”nü büyük üzüntü ve elemler içinde geçiriyoruz.

Dedim ya saymadım kaç yıl geçti aradan…

Yıllardır anamın mezarına her hafta Cumartesi günleri kış, yaz demeden gidiyorum.

Şimdi yanında babam da var ya konuşuyorum onunla…

Ama nedense bana bakarken onda bir üzüntü görüyorum.

Oysa ben onların hac farizalarını yerine getirmiştim. Ne kadar mutluydular.

Biliyorum anamın babamın haklarını ödeyemeyeceğimizi…

Bugün bilmiyorum kaç torunu var?

Görebildiği, sevebildiği, adını koyduğu kızım Çiğdem ve kendi adı olan kızından torunu Sultan’dı. Hepsi evlendi, çoluk çocuğa karıştı.

Göremedi Aslıhan’ı, Neslihan’ı, Batuhan’ı, göremedi; torunlarının çocukları Elif’i, Gaye’yi, Berkay’ı, Ayberk’i…

Yirmi gün sonra dünyaya gelecek oğlum Turgay’ın oğlu, torunum Onuralp’i göremedi…

Görseydi dünyalar onun olurdu, neler yapardı bilmiyorum.

Kader ve ilahi işte.

Her şey istediğimiz gibi gelişmiyor.

Dün yine Aşıkpaşa Mezarlığı’ndaydım. Anamla yine uzun uzun konuştum. Artık rahatlamıştı. Çünkü bırakıp gittiği babama kavuşmuştu.

Ben yıllardır “Ana” demeyi özledim.

Anası babası olanlara ne mutlu…

Ne olurdu sanki Cenab-ı Allah ona da uzun ömürler nasip etseydi.

Anamı kaybettikten sonra ben şunu daha iyi anladım.

Yeryüzünün en yüce duygusunun annelik olduğunu…

Ben tüm uygarlığın annelerin eseri ve öğretisi olduğunu düşünüyorum.

Ama eksiktir uygarlığımız.

Annelerin çocuklarına, tüm canlılara merhamet gösterip, tüm canlıların aynı olduğunu öğretmelerini diliyorum.

Bunu sadece anneler yapabilir.

Ve bütün anneler aynıdır.

Bir anne ağladığında, yüreğindeki o annelik çığlık attığında, annedir ne farkı var.

Anacığım hasretin ve özlemin hiç bitmedi ve bitmeyecek gibi de gözüküyor.

Sevgili anam, seni bugün aramızdan ayrılışının 26. yılında bir kere daha rahmetle, özlemle, şükranla anarken, dualar ediyorum senin için.

Mekânın cennet olsun…

Kutlu olsun… Bugün “Anneler Günü”…