Ne yazsam, nasıl başlasam diye düşünürken aklıma geldi. Şu an ülkemiz gerçekten zor günler geçiriyor.

Ne yazsam, nasıl başlasam diye düşünürken aklıma geldi.
Şu an ülkemiz gerçekten zor günler geçiriyor.
Ülkemizde “istikrar” nasıl sağlanır, nasıl düzlüğe çıkarız bilemiyorum.
“İstikrar” sözcüğüne takıldı kafam…
“İstikrar” sözcüğünün Arapça olduğunu tespit ettim.
“İstikrar” deyince aklıma hemen Kırşehir geliyor.
Kırşehir’de her alanda istikrarsızlık hâkim.
Siyasette, ticarette, kısaca her alanda yıllardır bir istikrarsızlık yaşanıyor.
Öyle olmasa idi bugün Kırşehir çevre illerin içinde en geri kalmış bir il olmazdı.
İşte yanı başımızdaki Kayseri ve Konya… Bu iller artık Orta Anadolu’nun metropol kentleri oldular.
Ya Nevşehir, ya Aksaray?
Nevşehir turizmle, Aksaray sanayisiyle sürekli gelişiyor, büyüyor.
Ya Kırşehir?
Hep yerinde sayıyor, hatta geriye gidiyor.
Peki bu iller gelişip, kalkınırken, Kırşehir niye geriye gidiyor?
Acaba “istikrar” dediğimiz bu kelime her şeyi çok güzel ifade etmiyor mu?
Kırşehir’in dışındaki çevre iller hep “istikrar” demişler, “hükümetlerle bir olalım!” demişler, seçtikleri başarılı milletvekili ve belediye başkanlarıyla hep hizmet ve yatırım almışlar…
Peki Kırşehir ne yapmış?
Son yıllarda, yani 1980 sonrası Kırşehirliler de hep iktidarlarla bir olmuş, oy vermiş, hatta bakanlar da çıkarmış. O bakanların sayesinde birkaç hizmetin dışında doğru dürüst yatırım ve hizmet alamadığı için “istikrar”a bir türlü kavuşamamış, “istikrar”ın faydasını görememiş ne yazık ki…
İşte 1 Kasım seçimleri sonrası Kırşehirliler yine “istikrar” demiş.
İki milletvekilini, belediye başkanını iktidar partisinden seçmiş.
Bu nedenle aklıma birden bire “istikrar” kelimesi takıldı.
İlk iki hecesi “istik…” Anadolu’nun çoğu yerinde halkımızın yıllar yılı söylediği bir söz olarak biliniyor.
“Ekmek istik…”
“İş istik…”
“Maaş istik…”
Bir harf eksiğini alırsanız, bu sefer siyasilerin talebine takılırsınız.
“Oy isti…”
“Belediye Başkanı olmak isti…”
“Milletvekili olmak isti…”
“Milletvekili oldu, şimdi şeyimizi isti…”
Yok, eğer “istikrar”ın başını atarsanız “ikrar” ortaya çıkar ki bu samimi beyan, dürüstçe ve açıkça söyleme anlamındadır.
Bu kelime daha sonra değişir ve insanlar hep sonradan dizini döver:
“Beni kandırdı…”
“Hırsız çıktı…”
“Sözünün eri değil…”
“Vaatlerini unuttu…”
“Memleketi karanlığa götürüyorlar” gibi…
“İstikrar”ın ortasında “tik” halidir.
Birçok şey, ulusal birer “tik” olarak durmadan tekrarlanır.
Örneklemek gerekirse; özellikle egemen sermayenin iktidara yanaşarak, daha çok servet sahibi olmanın hesabını yapmak, iktidar yanlısı gözüktüklerini zorlanarak yapanları izliyoruz.
Burada da bir “tik” alenen gözüküyor.
“İstikrar önemli…”
“İstikrar bozulmasın…”
“Bu istikrar bozulursa…”
En sonunda “…ar…” eki kalır.
“İstikrar”ın en son iki harfi ar’sızlık, asıl “istikrar”ı anlatan “ar” arkada kalır…
Şimdi diyebilirsiniz ki son aylarda ülkemizde yaşananlardan nasıl ders çıkaracağız?
Tüm komşu ülkelerle aramız açık.
Uçak düşürme krizi, komşularla olan ilişkilerimiz tam bir felaket oldu.
Türkiye şu an ticari, siyasi ve ekonomik olarak giderek zor ve karanlık günlere doğru yol alıyor.
“İstikrar” diyordum ya, işte bu olsa gerek…
Türkiye’nin Rusya ile düştüğü bu krizden sonra ki durum ülkemizin geleceğini çok etkileyeceğe benziyor.
Ruslar her alanda dayatmalar uyguluyor.
Ne yapalım?
Ülke olarak petrol, gaz, inşaat, tarım, gıda, turizmde pek çok alanda ülkemiz zarar görecek gibi…
Türkiye’nin içine düştüğü bu durumun detaylarına girmek istemiyorum.
Yüzeysel olarak ne yazsak durum hiç de iç açıcı değil.
Peki, ne yapalım?
“Olsun mu?” diyelim.
Bu işi bildiğini iddia edenler böyle buyurdu!
Böyle yaptılar, böyle olsun istediler.
Bize, bizim sözümüzü dinlerler mi sanıyorsunuz?
Bu millet yaptı yapacağını…
Sonunu bekliyoruz.
Bakalım Türkiyemiz ve Kırşehirimiz “istikrarlı” günleri yaşayıp, görecek mi?
Tek dileğimiz inşallah o “istikrar”lı günleri hep birlikte görür ve yaşarız.