Nutuk’un yazıldığı 6 ay boyunca alkol kullanmaya ara veren Atatürk, kurtuluş savaşı yıllarında da alkolden uzak durmuştur. Silah arkadaşı, dostu ve kurtuluş savaşının önemli komutanlarından olan Ali Fuat Cebesoy’un açıklamaları da Atatürk’ün alkolik denilebilecek düzeyde alkol bağımlısı olmadığını göstermektedir.

“Gazi ciddi kararlar arifesinde daima içkiden ve fazla yemekten kaçınırdı” (Yavuz Ercan – Bizim Atatürk. Belgi Dergisi, Sayı: 2 Yıl: 2011 s.123)

Bu anılar ve açıklamalar olmasa bile Atatürk’ün hayatındaki başarılarına baktığımız zaman böyle bir insana alkolik demek mümkün müdür?  Alkolik bir insanın kendi iradesiyle içkiye aylarca hatta yıllarca bir anda ara vermesi mümkün değildir.

Atatürk’te bu özelliklerin hiçbiri bulunmamaktadır. Alkol yüzünde ne vatan işlerini aksatmış, ne de alkol kullanmadığı dönemlerde psikolojik incinme yaşamıştır. Uşağı Cemal Granda Atatürk’ün alkol kullanmasıyla ilgili şu yorumu yapmıştır:

”Atatürk’ün bir kere bile içki yüzünden kendinden geçtiğini, taşkınlıklar yaptığını görmedim, duymadım. Aksini iddia edenler varsa, bunların yaptıkları düpedüz dedikodudan başka bir şey değildir. Ölümünden sonra çekememezlik ve kıskançlıklarından Atatürk’ün sofrasını sarhoşluk, ayyaşlık ve zevke düşkünlükle kötülemek isteyenler oldu ama bu çabalar ne kadar boşunadır. Onun yaşantısı bütün kusurlarıyla meydandaydı. Gizlenecek bir yönü yoktu ki… Halkın sofrası idi.” (Cemal Granda – Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Fer yayınları 1971 s.26)

Cemal Granda’nın da söylediği gibi Atatürk’ün sofrası halkın sofrasıdır. Bu sofrada Anadolu köylüsü bile ağırlanmıştır.

Atatürk’ün yakın dostu ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevini yapan Hasan Rıza Soyak’ta Atatürk’ün sadece akşam yemeklerinde alkol kullandığını, gündüzleri içki içmediğini şu cümlelerle anlatmaktadır :

“Atatürk siyasi büyük ve önemli meselelerin cereyan ettiği veya konuşulacağı zamanlarda hiç içmezdi. Gündüz içmenin aleyhindeydi. Yanında bulunduğum uzun yıllar zarfında yalnız iki kez, gündüz birkaç kadeh içtiğini gördüm. Sofrada saatlerce kalırdı ama miktar itibariyle çok içen bir adam sayılmazdı.” (Hasan Rıza Soyak – Atatürk’ten Hatıralar Cilt: 1 Yapı Kredi Yayınları 1973 s.18)

Atatürk’ün yakın dostu ve dava arkadaşları olan insanların anlattıklarına bakıldığında Atatürk, sadece akşam yemeklerinde kendisinin ifadesiyle keyif için içen ama devlet işleri söz konusu olduğunda aylarca hatta yıllarca alkol kullanmaya ara verebilen bir kişidir. Böyle bir kişiye tıbben alkolik tanısı koymak mümkün değildir.

Gençlik yıllarından beri alkolü keyif için kullanan Atatürk, hayatının son yıllarında alkol miktarını geçmişe göre arttırmış ve bu yüzden sağlığı bozulmaya başlamıştır. Ancak bu bozulmanın nedeni sadece alkol değildir. Uyku düzensizliği, günde 10-15 fincan kahve içmesi ve 40- 50 sigara tüketmesi de sağlığının bozulmasında etkili olmuştur. Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün yaşamının son yıllarında neden alkol kullandığını şöyle anlatmıştır:

”Karar vermiştim; bir fırsat bulup kendisi ile bu hususta konuşacaktım. Bir sabah baş ağrısından şikâyet etti, aradığım fırsat belirmişti; bundan hemen faydalandım. ilkin dilimin döndüğü kadar içki aleyhinde bulundum; zararlarım saydım. ”Bu baş ağrıları da ondandır,” dedim. Sonra da yakından bildiğim hoş görürlüğüne sığınarak, her akşam içmekten vaz geçmesini, eğer bunu yaparsa bir müddet sonra kendisinin de pek memnun kalacağını, çok itinalı bir dille, arz etmek cesaretinde bulundum.

Sükûnetle dinledi; ben susunca O, konuşmağa başladı:

”Haklısın, bunları ben de bilmez değilim çocuk;” dedi. ”Fakat ne yapayım ki içmeğe mecburum; kafam çok ama beni mustarip edecek kadar çok ve hızlı çalışıyor; vakit vakit onu uyuşturup biraz dinlenmek ihtiyacını duyuyorum. Harbiye ve Erkânıharbiye (Harb Akademisi) mekteplerinde iken sabahlan beni ekseriya koğuş arkadaşlarım uyandırırdı… Çünkü akşam zihnim herhangi bir meseleye takılırdı; onu düşüne düşüne kafam şişer, uykum kaçardı. Bütün gece, yatağın içinde, dönüp dururdum; ancak sabaha karşı, yorgun, bitkin bir halde uyuyakalırdım ve tabiî kalk borusunu duyamazdım…

Şimdi de öyle… İçmediğim zamanlar uyuyamıyorum; ıstırap içinde bunalıyorum. Aynı zamanda içki barsaklanmı da tanzim ediyor. Bu durumda, takdir edersin ki yapabileceğim şey ancak miktarını, mümkün mertebe, azaltmak olabilir; ona çalışalım…»

Gerçekten içmediği günler, hem uyumak, hem de bağırsaklarını harekete geçirmek için devamlı olarak ilâç almak zorunda kalırdı.”(Hasan Rıza Soyak – Atatürk’ten Hatıralar Cilt:1 Yapı Kredi Yayınları 1973 s.19)

Atatürk’ün alkolle münasebetinin ayrıntıları dönemin tanıklarının anlatımıyla bu şekilde… Peki ya Çankaya sofraları sadece içki âleminin yapıldığı cümbüş sofraları mıydı?

Atatürk’ün alkol kullanmasını istismar eden tarih yalancıları yıllardır Çankaya sofralarını bir cümbüş sofrası olarak anlatmaktadır. Bu anlatımların gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Atatürk’ün Çankaya sofraları bir cümbüş sofrası değil devlet meselelerinin görüşüldüğü devlet sofrasıdır. Bu sofrada devlet meseleleri dışında sanat, felsefe, din konuları tartışılmış, hatta Reşit Galip bu sofrada Atatürk’ün fikrine muhalif olarak tepkisini göstermiştir. Reşit Galip bu cesaretinden sonra  Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilmiştir

Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Çankaya sofraları hakkında şu yorumu yapmıştır:

”Bu bir içki ve cümbüş sofrası değildi. Dostları ile hatta düşmanları ile sohbet ve tartışma meclisi idi. Atatürk hayallerini, tasarılarını, ıstıraplarını, hatıralarını, ta genç subaylığından son zamanlarına kadar sofrasında anlatmıştır. ” (Falih Rıfkı Atay – Çankaya Cilt: 2 Dünya Yayınları, 1961 s. 495)

Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’da Çankaya sofralarının bir içki ya da cümbüş sofrası olmadığını, her akşam sofrada ciddi meselelerin görüşüldüğünü şu cümleleriyle net bir şekilde ortaya koymuştur:

İşten ve yurt gezilerinden artan bütün ömrü sofrada geçmiştir denilebilir. Fakat burası hiç bir zaman bir içki ve cümbüş bayağılığına inmemiş, bir sohbet ve tartışma meclisi olarak kalmıştır. Eğlencenin sıra en çetin devlet islerinin karara bağlandığı bir meclis… Politikanın, aktüalitenin de ziyafet sofrası! (Cemal Granda – Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Fer yayınları 1971 s.25)

Atatürk’ü sabahlara kadar içki içen bir alkolik gibi anlatanlara belki de en güzel cevabı Cemal Granda’nın sözleridir. Atatürk’ün sofrası halkın sofrası ve devletin meclisiydi.

Atatürk’ün alkolle münasebetinin alkolik teşhisiyle uzaktan yakından alakası olmadığı gerek başardıkları, gerekse dönemin anılarıyla ortada… Çankaya sofrasının bir cümbüş sofrası olmadığı da ortada… Yine de farz edelim ki Atatürk alkolik olsaydı ne değişirdi? Değerinden bir şey kaybeder miydi? Atatürk alkolik olsaydı Çanakkale’deki başarıları yok mu sayılacaktı? Yoksa Cumhuriyeti kurduğu gerçeği mi değişecekti? Tarihi şahsiyetlerin özel hayatıyla ilgili bilinçsizce konuşmak hatta hakaret etmek cahillik ve basitliktir. Hele ki Mustafa Kemal Atatürk gibi milletinin bağımsızlık savaşına önderlik etmiş bir devlet kurucusuna ayyaş demek hadsizliktir. Üstelik alkolizm nedir bilmeden…  Turgut Özakman’ın dediği gibi ”Nadiren dahi yetiştirdiğimiz için bir dahi hakkında nasıl konuşulur bilmiyoruz. Ne diyeyim bu da topluğumuzun tedavi edilemeyen hastalığı…(DEVAMI VAR)