Haftalarca çaldığımız düğünlerden "Saatli Düğün"lere

 Eski düğünlerimizle yeni düğünlerimizi kıyaslamak gerekirse; o zamandan bu zamana büyük değişiklikler var. Zaman bakımından da, durum bakımından da, ortam bakımından da her şey çok değişime uğradı.
    Eskiden düğünler haftalarca sürerdi. Üç gün, dört gün süren, kısa dönemli düğünler de vardı. O zamanın düğünlerinde vesait yokluğundan olsa gerek, misafire çok büyük değer verilirdi. 
    Uzaklardan düğüne gelen okuntuların (3) taşıtları (af buyurun) hayvanlı taşıtlardı. Hayvanların yerleri hazırlanırdı. Misafirlerin hayvanlarına verilen değer, o insana verilen değerin ölçüsünü bir kat daha arttırırdı. 
    Düğün bitinceye kadar günlerce, haftalarca kalmalar olurdu. 
    Düğünün her yönüyle kendine has özellikleri vardı. Töreler gereği, vay bilmem, “Bacısının, ablasının gönlü olmadı. Bu gelin buradan çıkmaz davul bir gün daha çalınmazsa.” diyenler de çıkardı. Böyle adetlerin içinde iyisi de vardı. Kabul edileceği de, edilmeyeceği de vardı.
    Şimdiki düğünlerde her şey zamana bindi. 
    Yine de kısıtlı birkaç saatlik düğünde bazı törelerimize yer veriliyor. 
    Eskiden günlerce, bazen haftalarca süren düğünün masrafını şimdiki birkaç saat içinde yapıyor adamcağız... 
    Misafirini de ağırlıyor, yöresinin usulünce törelerini de güzelce uyguluyor ve biz ustalar açısından daha da iyi oluyor. Çünkü yıpranmıyoruz. Vardığımız düğüne gelen davetlileri mesleğimizi icra ederek ağırlıyoruz. Elimizden geldiği kadar onları memnun etmeye çalışırken onlar da sağ olsunlar mesleğimize uygun şekilde davranıyorlar. 
    Eskiden düğün sahibi haftalarca ezilirdi. Düğünün yapıldığı köyde, mahallede kaç oda sahibi varsa, hepsi ister istemez düğün etmiş gibi sıkıntı çekerdi. 
    Odasında en azından 4-5, belki 8-10 misafir ağırlayanları bilirim. Hatta aynı odanın içinde inanın 12-13 misafiri gördüğüm oldu. Bunları yaşadım. Fakat bugün böyle şeyler yok. Davet edilen şahsiyet saatiyle geliyor. Birkaç saat içinde hem düğünü şereflendiriyor, hem de eğleniyor ve hediyesini verip bizim deyimimizle “teneke”ye, sizin deyiminizle taksiye bindiği gibi gidiyor.

“Din adamlarımıza saygımız var; bize yanlış 
bakanlar varsa bakışlarını değiştirsinler!..”

    Elhamdülillah hepimiz Müslümanız, Müslüman evladıyız. 
    Şu sazı çalmakla, bu sanatı icra etmekle dinimizin dışına çıkmış değiliz. Bizim mesleğin izlerini Türklerin tarih boyu geleneklerinde de görürsünüz. 
    Samimi olarak arz edeyim, tahsil hayatım içinde dine büyük önem vermiş insanlardan biriyim. Az çok kendime yetecek kadar dini bilgim var. 
    Fakat şunu özellikle belirtmek isterim ki; bizler din adamlarına hiçbir şekilde karşı değiliz. Onlara karşı hürmetimizden başka bir “kusur”umuz olmaz. Bunu özellikle vurgulamak isterim. 
    Eğer din adamlarımızın bize karşı, icra ettiğimiz mesleğe karşı “hor görür” bir tavırları varsa, eğer saygıdeğer din adamlarımız bize böyle yanlış bakışta bulunuyorlarsa, bu bakışlarını değiştirmelerini özellikle rica ederim.
    Dine en saygılı topluluk biziz. 
    Dine en çok sevgisi olanlar da bizleriz.  
    Din hususunda bir konu anlatıldığında gözlerinden yaş döken din adamlarımıza da saygı gösteren insanlarız. 
    Değerli hocalarımız var. Küçük yaşlardan beri beraber olduğumuz hocalarımız, âlim hocalarımız var.
    Bu hocalar bizleri çok iyi bilirler. Sanatımızdan dolayı bizlere ters gözle bakmak isteyen hocalar varsa onlara karşı münevver, âlim hocalarımızın da bulunduğunu belirtmek isterim.

-----------------
    (3) Bugün yapılan düğün davetlerine “davetiye” dendiği gibi, daha eskilerde buna “okuntu” denirdi. Yazılı davetiye imkanlarının zorluğundan “okuntu”, çoğu zaman davetlilere şeker, yağlık (mendil), kına gibi ikramlar eşliğinde sözlü olarak iletilir bu görevi yapana da “okuntucu” denirdi.
    (4) Abidin Usta burada Neşet Ertaş’ın; “Bir Yaratmış Allah Tüm İnsanları” türküsüne dikkati çekerek; “İşte bizi anlamak isteyen şu dörtlüklerde anlasın.” der:

    Bir yaratmış Allah insanoğlunu,
    Ayrılık insanın sözünden olur.
    Ayrı görme gel şu insanoğlunu,
    Her niyet kişinin özünden olur.

    Güneşi bir guvvet garaldır mı heç,
    Allah sevmediğini yaratır mı heç,
    İnsan olanı insan darıltır mı heç,
    Haksızlık Hak’sızın yüzünden olur.

    İnsana aşığım hak özümdedir,
    Garibim özümde hem sözümdedir,
    Ruhunun aynası bak yüzündedir,
    Hakikat insanın gözünden olur.