Atatürkçülüğün en önemli ilkelerinden biri de milliyetçiliktir. Bu ilke, Millî Mücadele’nin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında başlıca rolü oynamıştır; zira yeni kurulan devlet, artık milletler topluluğuna değil, sadece Türk unsuruna dayanıyordu, bu sebeple ulus devletti, millî bir devletti.

Atatürkçü düşünce, Türk milletini dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türk’tür; çünkü bu kişiler aynı dili konuşmakta, aynı kültürü paylaşmakta, aynı ülküyü taşımaktadırlar. Bu anlayış içinde her bireyimizin amacı, Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hale getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî benliğimizi duyarak varlığımızı yükseltmeye çalışmak, Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır.

Irkçılığı reddeden Atatürk milliyetçiliği bütünleştirici, birleştirici, vatan yüzeyinde millî birliği sağlayıcı bir milliyetçiliktir. "Ne mutlu Türk’üm diyene!" özdeyişiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık ülküsünün ve insan sevgisinin de simgesidir. "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız."11 diyen Atatürk’tür. Bu bakımdan, Atatürkçülüğün milliyetçilik anlayışı hiçbir zaman bencil bir milliyetçilik değildir; aksine bu anlayış, insanî bir ülkü ile el ele yürümektedir. Atatürk milliyetçiliğine göre, Türk vatandaşları her şeyden önce kendi milletinin varlığı ve mutluluğu için çalışacak, fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünecektir. İşte Atatürkçü düşünce sisteminin "Yurtta barış, cihanda barış" ilkesi, milliyetçiliğimizin bu insancıl yönünü işaret etmektedir. Milliyetçilik kavramının başlıca iki yönü vardır; Statik yönünü oluşturan tarih, din ve ırk gibi unsurlardır.

Dinamik yönü ise Gökalp’dır; Milletini yükseltmektir. Başka bir deyişle ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya, bu çalışmayı ve bilinci, diğer kuşaklara da yansıtmaya "milliyetçilik" denilir. Atatürk milliyetçiliği ile 1946'dan sonra çıkan milliyetçilik arasında farklılıklar vardır. Atatürkçü milliyetçilik, ortak kültüre ve yaşama dayanır; ırka dayanmaz. Sınırlarımız dışında yaşayan ırkdaşlar için kültürel ilişki, kültür bağı kurma yolu tutulmuştur. Başka bir devletin içişlerine Atatürk'ün yazdığı, çerçevesini Atatürk'ün çizdiği milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik her şeyden önce her türlü emperyalizme karşıdır ve tam bağımsızlıkçıdır. Ulusal sınırlar içinde yaşayan tüm yurttaşları hiçbir ayrım gözetmeden kucaklar ve herkesi anayasa Atatürkçü milliyetçilik laiklik ilkesiyle uyumludur. Kimsenin, dinine, mezhebine, ibadetine karışmadığı gibi devlet işlerinde de kimseyi dışlamaz. Kişiler hangi inançtan olurlarsa olsunlar devlet hizmetinde ayrımcılığa uğramaz. Atatürkçü milliyetçilikte ulusal sınırlar içinde yaşayan yurttaşların mutluluğu ve gönenci önemlidir. Atatürkçü milliyetçiliği barışçıdır, başkalarının toprağında gözü yoktur. Atatürkçü milliyetçilikte gerçekçidir, arkadaşları ‘doğduğun yer Selanik’i alalım’ derler, Atatürk ‘koruyamayız’ der. Onun, "Yurtta barış, dünyada barış" sözü, barışçı siyasetin en özlü ifadesidir. Nitekim öyle de olmuştur. Atatürk barışçı bir politika izlemiştir. Emperyalizme ve sömürüye karşı olduğu için ve de barışçı bir politika izlediği için, doğumunun yüzüncü yılında ÜNESCO, 1981 yılını Atatürk Yılı İlan etmiştir. UNESCO'nun bildirisinde Atatürk'ün barışçılığına özel vurgu vardır. Atatürkçü milliyetçiliğinde ülkenin zenginlik kaynaklarından kendi yurttaşlarının yararlanmasını sağlamıştır. Atatürk milliyetçiliğinde ülke kaynaklarının yabancılara peşkeş çekilmesi söz konusu değildir.

Atatürk'ün kendi el yazısıyla yazdığı "YURTTAŞLIK BİLGİLERİ kitabından " Türk ulusçuluğu" ara başlıklı bir bölümden:

"Türk ulusçuluğu, ilerleme ve gelişme yolunda ve uluslararası ilgi ve ilişkilerde, bütün çağdaş uluslara koşut ( paralel) ve onlarla bir uyumda yürümekle birlikte Türk toplumunun kendine özgü niteliklerini ve başlı başına bağımsız öz benliğini saklı tutmaktır."

Atatürk'ün amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar dâhilinde, bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir. Ortak mazi, lisan, ahlak, kültür ve hukuk Türk Milletini oluşturan temellerdir.                                             1946'dan sonra ortaya çıkan " Türk milliyetçiliği ya da ülkücülük" yukarıda özetle yazdığımız Kemalist milliyetçiliğe karşıdır; çünkü onlara göre Kemalizm pasiftir (etkisizdir); hâlbuki kurtarılmayı bekleyen tutsak ırkdaşlarımız vardır. Bu nedenle de yeni milliyetçiliğin dış siyaseti de farklıdır; hatta ona karşıdır.

Etnik milliyetçilik; Ulusu her zaman önceki nesillerden bir tür iniş unsurunu içeren etnik köken açısından tanımlar. Ayrıca, grup üyeleri ve ataları arasında paylaşılan bir kültürün fikirlerini ve genellikle paylaşılan bir dili içerir. Ulusa üyelik kalıtsaldır. Devlet, etnik grubun anavatanı statüsünden ve kısmen ulusal grubu koruma ve grup olarak aile ve sosyal yaşamını kolaylaştırma görevinden siyasi meşruiyet türemiştir. Etnik köken fikirleri çok eskidir, "Etnik milliyetçilik" daha genel bir terimdir ve bu inançları gayri resmi, içgüdüsel bir şekilde tutan milliyetçiler için kullanılır.

Anayasamızın kabul ettiği milliyetçilik Atatürk milliyetçiliğidir.   

Atatürk’e ilham kaynağı olan şairlerimiz vardır. 

Atatürk’ün ilham aldığı iki şairimiz;  Tevfik Fikret ve Namık Kemal      

Atatürk şöyle der; “BEN İNSAN SEVGİSİNİ Tevfik Fikret’ten, ÖZGÜRLÜK AŞKINI Namık Kemal’den öğrendim.”(DEVAMI VAR)