Koronavirüs denilen bir bela musallat oldu dünyanın başına. Hem öyle bir musallat oldu ki büyük devlet, küçük devlet, zengin, fakir, siyasetçi, sanatçı, sporcu dinlemiyor.
Dünya ortalamasında günde beş binden fazla insan ölüyor, yüz binlerce insan hastalığa yakalanıyor.
Devletler bilim kurulları kurarak tedbir üzerine tedbir alıyorlar. Şu ana kadar korona denilen bu salgından korunmak için en büyük tedbir moda adıyla sosyal mesafe, benim tabirimle fiziki mesafe olarak görülüyor. Bunu söyleyenler boşuna demiyorlar hastalık salgın bir olup, fiziki temaslardan geçtiği dünya ülkelerince kabul edilmiş, insanların birbirleriyle tokalaşması, sarılması gibi temaslardan uzak durulması zorunludur aksi takdirde bu hastalık herkese bulaşır denilmektedir.
Bu nedenle bazı ülkeler genel olarak sokağa çıkma yasağı uygularken ülkemizde altmış beş yaş üstüne, yirmi yaş altına sokağa çıkma yasağı getirilmiş, hafta sonları büyük şehirlerde tamamen sokağa çıkma yasağı uygulaması getirilmekte, diğerlerine mümkün olduğunca evden dışarı çıkmamaları tavsiye edilmektedir. Bakın Kırşehir sokaklarına, caddelerine, Kent Parka, Cacabey Meydanına her ne kadar birileri “taktir ilahidir, kader bu alnımıza ne yazıldıysa o olur, bana bir şey olmaz” diyerek dışarı çıksalar da eskisi gibi kalabalık yok.
Ancak her şeyden anlayan, her şeyi bilen bizim insanımız kanunlara uymak konusunda gerekli özveriyi göstermemekte kafasına göre hareket etmektedir.
Sokağa çıkılmayacak deniliyor, birileri ısrarla çıkıyor. Kırşehir’de bankaların, bankamatiklerin, belediyenin, PTT’nin önü insandan geçilmiyor.
“İşim var!” diyen sokakta, sıkıldım, bunaldım diyen sokakta. Resmen dalga geçiyorlar. Bazı sopalık artistlerde keyfiyetten dışarıda.
Tedbirlerinizi alın deyince “kader bu ne olacaksa o olacak” deniliyor. Ama böyle diyenlerin hiç biri çıkıp bir binanın üzerinden kendisini atmıyor. Ağzı olan konuşuyor ama bir Allah’ın kulu hiç başımıza gelen onca musibetten ders almıyor. Bittikten sonra ölen ölür, kalan kalır zihniyeti devam ediyor.
Geçtiğimiz Cuma akşamı büyük şehirler için iki gün sokağa çıkma yasağı getirilince gördünüz milletin ağlanacak halini. Hiç ders alan var mı?
Sanki dünyanın sonu, sanki kıtlık geldi, açlıktan ölecekler. İki ekmek için birbirleriyle kavga edenler, hakaret edenler, marketleri talan edenler, kilolarca unları, makarnaları alanlar aman Allah’ım resmen görgüsüzlük, utanç tablosu ve insana yakışmayan görüntüler.
Bizim atalarımız değil mi Çanakkale’de, kurtuluş savaşlarında günde bir defa yedikleri kuru ekmekle, üzüm hoşafıyla savaşan?
Bizim analarımız değil mi kendisi, çocukları aç kalıp, elindekini avucundakini cephede savaşan askerlere taşıyan?
Allah aşkına hepiniz son model arabalara biniyorsunuz, lüks evlerde oturuyorsunuz, bir giydiğinizi bir daha giymiyorsunuz, kimseyi beğenmiyor, komşunuza selam vermiyor, kibrinizden çatlayıp ölüyorsunuz evinizde hiç mi un, yumurta, şeker, yağ yok, hepsi iki gün olup, sokağa çıkma yasağının ardından vatandaşın temel ihtiyaçlarını karşılayacakları alanlarda belirlendi. Ne bu acele, ne bu öfke, ne bu telaş, yangından mal mı kaçırıyorsunuz?
Biz toplum olarak neden başımıza gelen belalardan musibetlerden, afetlerden, ölenlerden ders almıyoruz?
Ne oldu bize? Ne değiştirdi bizi? Ne değiştirdi ki her bakımdan erozyonuna uğrayan riyakar bir toplum olduk? Neden inandıklarımız, söylediklerimiz, düşündüklerimiz, yaşadıklarımız ve yaptıklarımız birbiriyle örtüşmüyor? Neden milli ve dini maneviyatı tamamen bitirerek yerine madde ve menfaatçiliği ön plana çıkardık?
Biz ne zaman bu kadar izansız olduk, ne zaman bu kadar merhametsiz olduk ?
Her bakımdan erozyona uğradık ki iki ekmek ve iki paket makarna için kavga ediyoruz.
Maalesef geçmişte menfaat, bencillik ve para uğruna paha biçilemeyen değerlerimizden taviz verdik.
Bir ekmeğe muhtaç insanları görmezden geldik. Kendimiz her gün bir eli yağda bir eli balda tok karınla yaşarken, komşumuzun aç yatmasına göz yumduk. Allah ona da verseydi bize ne dedik. Bizler sıcak evlerimizde yatarken kış aylarında soğukta dışarıda yatanlara aldırış etmedik. Hastaneler de şifa arayanların durumlarını sormadık.
Huzur evlerinde kalan çocuklarından ayrı kalmış dört gözle ziyaretine gelecek çocuklarını ve akrabalarını bekleyen yaşlılarımızı, analarımızı, babalarımızı kendi hallerine bırakarak arayıp sormaz olduk.
Bakınız dünya virüs nedeniyle alt, üst oldu. Zengin, fakir kalmadı. Herkes eşit duruma geldi. Bugünlerde herkes birbiriyle maddi ve manevi anlamda kenetlenmesi gerekirken anlamsız bu telaş nedir anlaşılır gibi değil.
Öyle zannediyorum ki korona virüsü ile yeni bir dünya düzenine geçeceğiz.
Artık köprülerden geçemeyecek, uçaklara binemeyecek, yatlarda, katlarda, villalarda oturamayacağız gibi geliyor bana. Birde üretim olmazsa paramızla yiyecek bir şey bulamayacak gibiyiz.
O zaman ne yapacağız hiç düşündünüz mü?
Yazmaya, tuşlara elim gitmiyor ama korona virüs nedeniyle dünyada çok sayıda insan ölecek gibi. Korona virüsü bizlere çok önemli ama acı dersler vermiş olacak, o nedenle devletin almış olduğu kararlara, çıkarmış olduğu yasalara uyalım. İki gün sokağa çıkma yasağı var diye bir ömür boyu aç kalacak gibi marketlere saldırmayalım, kavga etmeyelim, kenetlenelim.
Geçmişte rant için, para, mal, mülk sevdasına kapılıp en yakınımızı hançerlemedik mi?
Bugün Kırşehir’de öyle aileler var ki herkes birbirleriyle dargın konuşmuyor.
Bir karış toprak için elimize silahı alarak gencecik canlara kıyıp, yuvalarını dağıtmadık mı?
Aşk uğruna kadınlarımızı, kızlarımızı öldürmedik mi?
Bir gram altın bulacağız, deniz manzaralı villalar yapacağız diye ormanları katletmedik mi?
Yaptığımız tüm pisliklerle güzel dünyamızı kendi ellerimizle kirletmedik mi?
Makam için, mevki için, köşelerde yer kapmak için, şirin görünmek, puan kazanmak için iş yerlerinde yalakalık yapıp, çalışma arkadaşlarına iftiralar atarak yalan söyleyen şerefsizler olmadı mı?
Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü sözünde olduğu gibi burada sıralamaya kalkarsam neler yazılır neler.
Şimdi evden çıkamıyoruz. Kafese bizler girdik ve yıllardır kafese koyduğumuz, derisini yüzdüğümüz güzel hayvanlar halimize gülüyorlar ve seviniyorlar.
Yukarıda değindiğim gibi korona belasından sonra yeni bir dünya kurulacak gibi. Ölenler, ölecek kalanlar ise inşallah bunlardan ders alarak kurulacak olan yeni bir dünyada eski hatalarına düşmeyecekler diye düşünüyorum. İnşallah yanılmam.
Bu zor günlerde elinizde ne varsa fakir fukara ile paylaşın, darda olanların yanında olun, komşunuz aç iken siz tok yatmayın, acılı ve kederli gününde komşunuzun yanında olun, apartman kapısından girip, çıkarken trene bakar gibi bakmayın selam verin, verilen selamı alın, öksüzü sevindirin, yetimin karnını doyurun, garibin yüzünü güldürün ki! Yeni bir dünya kurulduğunda onların yüzüne bakma şansınız olsun.
Herkes birbirinden helâllik istesin. Gün gelecek iki kişiden biri aramızda olmayacak. Belki yarın ya sen, ya da başka biri olmayacak. Ama herkes yaptığıyla kalacak. İyi olanın iyiliği konuşulup dua edilecek, kötü olanın kötülüğü konuşulacak, beddua edilecek lakin yarın çok geç olacak.
Sonuçta Sultan Süleyman’a kalmayan yalan dünya. Hepsi altı, üstü beş metrelik bez için kötü olmaya gerek var mı?