Kış yoksullaştırır. Zemherinin o koyu kesinliğini, iliklerine kadar işler hayatın.

Kış yoksullaştırır. Zemherinin o koyu kesinliğini, iliklerine kadar işler hayatın. Tabiatın koynunda çok nadir canlı kalır hayatta. Fukaranın kapılarını, camlarını, bacalarını yumruklar. Gırtlağına kadar sefalet gelir, varoşlarına ülkemin, kentlerin arka sokaklarına doğru bir sis yayılır. Bir sessizlik. Gece en korkunç soğukluğuyla serilir zamana. Sokak kedileri dahi küser, hayatın en sıcak yanına. Motoru sönmüş bir aracın altında bırakır yalnızlığını.
Tüm mevsimlerde olduğu gibi, kartoncular yine yollara düşer. Ağzı sarkmış tenis torbalara doldurdukları umutlarla. Hohlayarak avuçlarını, -2 dereceye bırakarak kederli nefeslerini, arada bir ateşleyerek filtresiz sigaralarını.
Kentin yol boylarına kimsesiz çocuklar serilir. Üşüyen bedeninden, paslı yalnızlıklarından, yorgun gözlerinden habersiz, kimsesiz çocuklar. Ciğerlerine kümeledikleri, o arabesk kimyasalların sarhoşluğuyla.
Yanık naylon kokularına teslim olur şehir. Yanık karton kokularına. Kentin her anı, bir adaletsizlik depremi gibi, iki yana kırılır. Fakir ve zengin kavramlarını bileyerek.
Babaların utanç mevsimidir kış. Anaların çaresizlik. Çocukların ürkek mevsimi. Sömürmenin ve çalmanın yolunu bilmeyenlerin talihsizlik mevsimi. Her kış, bir başka kanar
Burjuvaların, tüyünü yoldurmuş fırlatmaların, kollarında boyalı silikon kadınlar. Şöminelerin başında yudumlarken şaraplarını, zatürreden giden 1 yaşında çocukların ıstırabından habersizdir. Kırmızı perdeli odalarında fantazi şeytanına dönmüş, eli kırbaçlı maceracılar, kaz tüyü yataklarda inlerken azgınlar gibi sabahlara kadar, hayatın diğer elleri üşümüş, bedeni buruşmuş, koyun koyuna kalmıştır fukaranın yüreği.
Aldatan devlet politikaları henüz çözüm bulamadı yokluğa. İşsizlik, işsizliğin üstüne, yokluk yokluğun üstüne, utanç utancın üstüne çıkmış. Biri duymuyor diğerini ''kim bilir ne haldedir?'' diye.
Kırşehir'in irili ufaklı gövdesinde yaşanıyorken bu ıstırap, kim bilir büyük şehirlerde nasıl homurdanıyordur hayat?
Sözde halkın çıkarlarını temsil eden gevşekler, içinde donu, yanı başında harıl harıl yanan sobasıyla çiziyorlar kestaneleri gamsızca.
Kafataslarının içindeki uyuşuklukla, kimi alkol masalarında, kimi iri memeli, geniş kalçalı kadınların koynunda.
Yoksulluk diyorum namusunuza dokunmuyor mu hiç?
Kışın dayattığı bu fukara yaşam kanınıza dokunmuyor mu?
Dokunmuyor mu ciğerlerinize, yaşamın bir yanı buza kesmiş, öteki yanı sıcacık bir hayatın koynunda inlerken.
Ne desem faydası yok biliyorum.
Ülkem değil, ben yoksul ölmeliyim diyebilmeli insan.