Ustamız, ağabeyimiz, Kırşehir basınının duayeni, efsane gazeteci: DURSUN YASTIMAN  

Ustamız, ağabeyimiz, Kırşehir basınının duayeni, efsane gazeteci: DURSUN YASTIMAN

 şevket güner internet resim

1965’li yılların başıydı.

Ustamız, ağabeyimiz, duayenimiz Dursun Yastıman’ın yayınladığı, Kırşehir’in okunan tek yerel gazetesi olan “Yeni Kırşehir” gazetesiyle tanıştım ve gazetecilik mesleğin ilk adımı bu gazetede attım.

O zaman daha çocuk yaşlarında idim. Dursun Yastıman’ın babası camcı Bekir Usta’nın Yeni İkinci Çarşı’daki dükkânının bir dükkân altında bulunan “Yeni Matbaa”yı Çarşı Camii yanındaki Veteriner Müdürlüğü’nün boşalttığı Akçakayalar’a ait iki katlı binanın üst katına taşıdık. Sonradan burasını Halil İbrahim Öztürk satın alarak yerinde bugünkü bugünkü Öztürk İş Hanı’nı yaptırdı. Binanın alt katında ise Mehmet Ali Ökse’nin mobilya dükkânı, asrî tuvalet, baharatçı İhsan Yeğen'in dükkânı vardı.

Gazetede mürettip ve makinist olarak Gönen Şanay, Erzincanlı Zeki Laçin, Dinekbağlı amca oğulları Recep ve Ali Taşkın, Halil Aktekin, İsmail Mustu, Hüseyin Mısır, Mehmet Ata, akşamları mesai yapan göçmen Veli Yılmaz ve daha başkaları çalışıyorlardı.

Öztürk İş Hanı’na taşındıktan sonra marangoz Enver Karakülâh matbaanın deposuna her eb'atta kâğıtların rahatçı istif edilebileceği rafları, mürettiphaneye dizgi tezgâhlarını özene bezene yapmıştı.

Burada birkaç yıl kaldıktan sonra aynı sokakta yeni yapılmış Murat İş Hanı’nın birinci katındaki Çoban Ali'ye ait büyükçe bir yere taşımıştık matbaayı…

Benim gazetedeki ilk görevim matbaacılık dilinde hurufat denilen kurşun harflerle yazıları dizip basımdan sonra harfleri özel kasalardaki yerlerine dağıtmayı öğrenmekti. Sabahları da üçyüz adet gazeteyi verilen listeye göre dağıtırdım. Sabah çıktığım dağıtım işi saat 11.00’e kadar sürerdi.

Dursun Yastıman ağabeyimizin yayınladığı 28,5x41 eb’adındaki tek sayfa, siyah-beyaz baskılı gazeteden başka bu günkü Öğretmen Evi’nin karşısında Ertuğrul Ersan’ın sahibi olduğu, yazı işleri müdürlüğünü Nihat Taşkın, daha sonra Ayhan Özdeş'in yaptıkları, teksir kâğıdından biraz büyük, dizgisi ve baskısı kalitesiz olan “Yeşilyurt” gazetesini yayınlanıyordu. Gazete ve matbaayla teknik yönden pek ilgilenmez, bütün işleri Vilâyet Matbaası'ndan emekli “Göçmen Veli” (Veli Yılmaz) yapardı. Zaten Ertuğrul Ersan politikaya ağırlık vermiş, Adalet Partisi’nden İl Genel Meclisi üyeliğine seçilmişti. İl Genel Meclisi’nin seçtiği Daimî Encümen üyeleri toplantılardan önce şimdi yıkılmış olan Hükûmet Konağı’nın üçüncü katındaki Daimî Encümen Mümeyyizliği, bugünkü adıyla Encümen Müdürlüğü odasında bir araya gelirlerdi.

Gerçekleri belirtmeliyim ki Dursun Yastıman’ın sahibi ve yazı işleri müdürlüğünü yaptığı “Yeni Kırşehir” gazetesi gerçekten kaliteli, içerik bakımından çok düzgündü. Zira Yastıman tüm haberleri bizzat kendisi toplar, daktiloda yazıp dizgiye verirdi.

Haber ve yazıları dizen arkadaşlar dizgiden sonra kâğıdın alt kısmına kendi adlarını yazmak zorundalardı. Bundan amaç hatasız ve düzgün dizgi yapanları kontrol etmekti. Dursun Yastıman ağabeyimiz gazetenin tertip ve mizanpajını, tashihini kendisi yapardı. Haber ve yazıları tek tek okurken birimiz dizgiye verilmiş kâğıttan okuduklarını takip ederdik. Eğer bir kelime, bir satır atlanmış, yanlış dizilmişse Dursun ağabey küplere binerdi. Çünkü kendisi tarif edemeyeceğim kadar titiz biriydi. İmlâ hatalarına çok dikkat ederdi. Gazetenin pedal baskı makinesinden çıkarılan prova baskısında satırların üzerine düşmüş bir kıl düşse prova baskıda o kıl görülürdü, bu da çok çirkin olurdu. Tashih yapılırken bu Dursun ağabeyin gözünden kaçmaz, işaretlerdi “Kıl var” diye… Ali Taşkın tashihi yapmadan önce kılı temizlerdi. İlk tashihten yeni prova baskı tekrar gözden geçirilir, gözden kaçan yanlışlar da düzeltildikten sonra önce gazetenin arka sayfası, sonra ön sayfası basılırdı.

Yazıların harfleri tek tek elle dizilip pedal baskı makinesinde basılan “Yeni Kırşehir” gazetesi o yıllarda bile bugünkü bazı gazetelerden daha kaliteli ve Kırşehir’in okunan gerçek yerel gazetesiydi.

Yıllar böyle devam etti. Altı-yedi yıl sonra Dursun Yastıman ağabeyimin yanında ayrılarak vatanî görevimi yerine getirmek üzere askerliğe gittim. 20 ay sonra askerlik dönüşümde 1975 yılı sonunda yeniden Dursun Yastıman ağabeyimin yanına dönerek kendisiyle birlikte “Kılıçözü” gazetesini yayınlamaya başladık. Künyede gazetenin sahibi ben, yazı işleri müdürü de Dursun Yastıman ağabeyim idi.

Bir yıl sonra 1 Ocak 1977 tarihinde Cacabey Camii karşısındaki küçük bir dükkânda kendi matbaamı kurarak 28 Mart 1977’de “Kırşehir Çiğdem”i yayınlamaya başladım. İlerleyen yıllarda Dursun Yastıman matbaasını başkasına devretti, gazetesinin yayınına da son verdi. Bu onun için belki zor bir karardı, ne yapabilirdi ki!

Dursun Yastıman ağabeyi birkaç yıl dinlendikten sonra ustamız olarak, ağabeyimiz olarak “Kırşehir Çiğdem”e davet ettim. Yazılarını hür ve bağımsız olarak yazmaya başladı. 8-10 yıl süreyle tarihî değerde çok güzel yazılara imza attı.

Dursun Yastıman Kırşehir’de kadri kıymeti bilinmeyen büyük bir gazeteciydi. Kırşehir’in Abdi İpekçi’siydi. Kendisi o zaman Erol Simavi’nin sahibi olduğu, yazı işleri müdürlüğünü Nezih Demirkent’in yaptığı Hürriyet gazetesinde, Ali Naci Karaca’nın oğlu Ercüment Karacan’ın sahibi olduğu, genel yayın yönetmenliğini Abdi İpekçi’nin yaptığı Milliyet’te, Kemal Ilıcak’ın sahibi olduğu, genel yayın yönetmenliğini Güneri Civaoğlu’nun yaptığı Tercüman’da uzun yıllar Kırşehir muhabirliği de yaptı.

Dursun Yastıman ağabeyimizin yanında en az 30-40 kişi ekmek yedi. Çoğunun sigortalarını, vergilerini ödedi. Hiçbirisinin Dursun Yastıman’dan bir kuruş alacağı kalmadı o zor ve sıkıntılı günlere rağmen…

Bütün bunları tâ o günlerden bu günlere görüştüğümüz, konuştuğumuz, beni ve kardeşim Salih'i Kırşehir basına kazandıran insanı unutmak mümkün değil. Çok beraberliklerimiz oldu. Pek çok yere birlikte seyahat ettik, birlikte unutamayacağımız çok güzel anılarımız var.

Kimi zaman aramızı açmaya çalışan fitneci ve kışkırtıcılar beni Dursun ağabeye kötülediler, onu bana karşı kışkırttılar. Zaman zaman ufak tefek kırgınlıklarımız olsa da ben onu ustam, ağabeyim, büyüğüm olarak hep sevdim, hep saygı duydum, hep örnek aldım kendime… Ben onu görmediğim zaman rahatsız olurdum; bir yolunu bulur, birlikte olurduk. Sohbetler yapardık. Kırşehir için üzülür, Kırşehir için duygulanırdık. Beni yetiştiren ustamın izinde mesleğimizi sürdürmeye çalıştım yıllarca…

Dursun Yastıman kalemi sivri, haksızlıklar karşısında susmayan, Kırşehir ve Kırşehirlilere söz söyletmeyen, benim gözümde yukarıda da dediğim gibi Kırşehir’in gazeteci Abdi İpekçisi’ydi. Dursun Yastıman ağabeyimiz büyük bir Türk milliyetçisi ve Atatürkçüdür. O sınıf arkadaşı Prof. Dr. Erol Güngör’le birlikte bu dâvaya hizmet etmiştir.

Kırşehirliler değerli evlâtlarına olduğu gibi Dursun Yastıman ağabeyime de sahip çıkmadılar. O ancak Bağ-Kur’un düşük basamaklarından emekli olabildi. O emekli maaşıyla hayatını sürdürmeye çalışıyor. Kadere bakın ki bu büyük adam, dürüstlük âbidesi bu büyük insan yıllarca yanında çalıştırdıklarının sigortasını ödedi, vergisini ödedi, hepsine iyilik yaptı, ama karşılığını göremedi. Şimdi ben ona ne diyeyim, ne söyleyeyim?

Dursun Yastıman ağabeyimiz sonra İzmir’e yerleşti. Ayrılıp gitmişti Kırşehir’den… Belki de küsmüştü Kırşehir’e… Kim bilir, belki de kahretmişti. Uzun yıllar görüşememiştik. Ne yalan söyleyeyim, görmeyi, görüşmeyi çok istiyordum. Özlemiştim kendisini. Bir gün kendisini aradım, karşılıklı görüşmemizde anlatılamayacak duygulu anlar yaşadık. Çünkü Yastıman Kırşehir’in gelmiş, geçmiş en iyi gazetecisiydi. Beni ve kardeşim Salih’i Kırşehir’e kazandıran o idi. O bizim için her şeydi.

Dedim ki: “Ağbi, sen yazmadan, düşünmeden yapamazsın, yaşayamazsın. Bizim gazetemiz senin gazeten. Yaz ne istiyorsan, ne düşünüyorsan.”

Ve Dursun Ağabey yeniden yuvasına döndü, yazmaya başladı; o da, biz de derin bir oh çektik, rahatladık.

Geçenlerde dedim ki: “Ağbi, ben de seni yazacağım.”

O da bana “Nasıl yazacaksan yaz. Fazla abartma, duayen deme. Duydum ki Kırşehir’de herkes duayen olmuş” dedi.

Gözlerim doldu. “Ağbi, onlar senin, benim mesleğimizin yüz karaları. Sen duayenimiz olmasaydın sahtekârlar, düzenbazlar, ihaleciler, fırıldaklar, liboşlar utanıp sıkılmadan kendilerini duayen ilân edebilirler miydi? Ben onların topuna lânet olsun diyorum” dedim.

Dursun Yastıman ağabeyimiz Kırşehrimizin üstad Cevat Hakkı Tarım’dan sonra yetiştirdiği, kütüphanesi ile, arşivi ile en bilgili ve en tecrübeli gazeteci ve yazardır. Kırşehir’de tarihimizi ve kültürümüzü yaşamış ve yaşatmış, beni ve kardeşim Salih’i yetiştirmiş, Kırşehir’e kazandırmış bu büyük adamı yeniden Kırşehir’de kendi yuvasında görmekten duyduğumuz sevinç ve gurur her şeye değer.

Biz onu özledik, Kırşehir onu özledi. İzmir’de denizi seyrederek yaşasa da o “emm’oğlu”su, büyük saz ve söz ustası Şemsi Yastıman ağabeyimizin dediği gibi “Neyleyim denizi, ırmak istiyom” diyordur. Hele çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği o eski Ekizarası’nı görmeyi çok istiyordur.

Dursun ağabey, “Benim için yazı yazacaksan fazla abartma” demiştin ya, ben de öyle yaptım, abartmadım. Seni daha fazla anlatmadım.

Sen bizim her şeyimizsin.

Sen Dursun Yastıman’sın.

Sen Kırşehir’sin.

Uzat ağbi, ellerinden öpeyim.

Uzat ağbi, yanaklarından öpeyim.