Yirminci yüz yıl özgürlüklere ulaşmak isteyenler için yıkımları da beraberinde getirdi. Acılarla, kederlerle yüklü umutların hep ertelendiği bir yüz yıl… maalesef çektiği acılardan ders almayan, sonuçlar çıkarmayan insanlık yirmi birinci yüz yılın ilk çeyreğinde de aynı acımasızlığıyla yok etmeye devam ediyor. Hayatta kalmak, tutunmak isteyenler savrulup duruyor oradan oraya cüzamlılar gibi sığınacakları güvenli limanlar aramakla meşguller…

Liberal ideolojinin sosyal demokrat versiyonu Hümanist düşünceden etkilendi. Katı, faşizan, zorba politikalardan uzak durmaya çalıştı. Sistemin kendisine değil, aksayan taraflarına muhaliftiler. Biraz daha özgürlükçü bir kimliğe dönüştürmek istiyorlar. Restore etmeye, ömrünü uzatmaya çalıştılar, çalışıyorlar. İtirazım bu düşüncelerine veya yaklaşımlarına değil, Hümanist görünüp sistemin katı, zorba düşüncelerine göz kırpmaları ve uygulamalarına aracı olmalarınadır. Bu tam anlamıyla ikiyüzlülüktür. Basitleştirerek örneklendirmeye çalışacağım. Ve örneklendirmeleri ulusal ve yerel düzeyde yakın zamana taşıyacağım.

Bugün Türkiye ‘de sistem tam anlamıyla kendisini tüketmiş ve çıkmazlarda. Derin arayışlarda. Hamasi nutuklar, pembe tablolar, masallar bu gerçeği değiştirmez. Çıkış arıyor. Çıkışın iki alternatifi vardır: birincisi, katı, zorba, despotik, faşizan uygulamaları ağırlaştırarak baskı altına alınan, susturulan kitlelerin taleplerini ötelemek, ikincisi; biraz daha hümanist, yumuşak, nefes alışı kolaylaştıracak, özgürlükçü, birlikte yaşamın süresini uzatacak alternatifler.

Toplumuyla barışık, komşularıyla barışık,  “ötekilerin“  ve  “anetlenmişlerin“ olmadığı bir yaşam… Zor, hem de çok zor… Bunun için kuracağı ittifakların özgürlükçü olmaları birincil öncelikli koşuldur. Ayrıca bu resmi ideolojiyle köklü bir kopuşu gerektirir ki, şimdilik imkânsız. Sosyal demokrasinin önündeki en önemli sorun bu ve buna bulacağı çözümler veya çözümsüzlükler güvenirliğini test edecektir.

Sosyal demokrasi özü itibarıyla bir restorasyon projedir. Sistemin ana can damarlarından biridir, ona rahat nefes alma olanağı sağlar, ömrünü uzatır. Bana oldukça uzak, aramızdaki fark sistemin kendisidir. Ben sisteme karşıyım, onlar sistemin restorasyonundan yanıdırlar. Neyse, şimdilik bu tartışmayı bir tarafa bırakarak asıl sorgulamamızın gereken test sorusuna dönelim.

Son zamanlarda helalleşme üzerine yaşanan yoğun tartışmalara girmek amacında değildim. Söylemin kendisi sorunlu. Dünyevi işlenen suçlar için dini terminolojiyi kullanmak liberalizmin ideolojik bakışına laik düşünceye kökten aykırıdır.  Helalleşmeden önce hesaplaşmanın hedef olarak seçilmesi gerekir ki bugün ki yapısıyla sosyal demokratlık iddiasındaki siyasal aksiyonların bunu yapacak gücü, kararlılığı ve programı yoktur. Ayrıca resmi ideolojinin temsilciliğini terk etmeden bunu başarma şansı asla yoktur.

Somut örnek, somut tavır, somut uygulama nedir diye sabırsızlandığınızı duyar gibiyim.

Sürgün; insanın yaşamında karşılaşacağı en ağır yaptırımdır. İsteği ve iradesi dışında doğduğu, nefes aldığı, annesinden tutsak olmayan sözcüklerle duygusal bağ kurduğu topraklardan, geçmişinden ayrılmak zorunda kalmak… yazarken ürperiyorum. Geçmişini yitirmek köksüzlüktür ve belirsiz gelecektir. Bundan daha ağır yaptırım ne olabilir ki?...

Sürgün; sığınağın yeni  “ötekisidir”. “ lanetlenenidir” Hümanist düşünceyi biraz içselleştiren toplumlar daha toleranslı yaklaşıp, acıları hafifletmek için çaba gösterebilirler. Katı, bağnaz, ön yargılı, despotik, inkâr ve imhayı benimsemiş toplumlar sürgüne yeni düşmanları, sorunlarının kaynağı gözüyle bakarlar ve sürekli çatışma alanları yaratırlar. Doğu toplumları ve devletleri bu karakteristik özelliklerin temsilcileridir.

Bu katı çatışmanın son örneğini  “çağdaş“ Bolu Beyliği özentisi içerisindeki Bolu Belediye  Başkanı ve Meclisi  armağan etti, sürgün literatürüne sağ olsun. Bu buluşun mucidi olmasından dolayı kendisiyle ve ekibiyle ne kadar gurur duysa azdır. “Bazı özel koşulları taşımayan“  - her ne demekse –sığınmacıları ekonomik zorbalıkla terbiye etmeye yönelik bir karar…