Dünyada olmamıza sebep olan er kişisi, babalarımız.
Hiç babanızı nasıl sevebildiğinizi düşündünüz mü? Dahası babanız sizi nasıl oluyor da sevebiliyor?
Ah babam! Garip babam! Sana bile güvenmemem gerektiği bir öğretiyle büyüdük. Seni nasıl seveceğiz?
Sen kazandın getirdin, bana ve anneme verdin. Ama ben annemin eteğinden ayrılmadım. Yine de, bağrına taş basıp bu görevini ifa ettin. Doğanda özgürlük olduğu halde, yanımızda kalıp bizi korudun, kolladın. Ama sana bizleri sevmeyi yasakladılar. Bizimde seninle yüz göz olmamızı.
Annemiz ulaktı aramızda, süzgeçten geçirip bize öyle iletirdi direktiflerini, e sende öyle yaptın be babacığım! Bizim isteklerimizi annemizle öğrendin.
Seninle bizim aramızda, hiç duygusal bir iletişim olamadı. Hal böyle olunca, bizim seni sevmemiz annemizin vicdanına kaldı. Annemiz; ''bu adam iyi bir adam'' derse biz seni iyi bildik. ''Bencil'' derse biz seni bencil bildik...
Bu arada, biz babamız varken, yani dünyada olmamızın ikinci kaynağı varken, bizi ondan mahrum eden anlayışı biz minicikliğimizle bilemezdik de, peki sen, bu duruma nasıl izin verdin?
Bak baba! Hani ağaç yaşken eğilir derler. Sen biz küçükken sevgini göstermez bizimle zaman geçirmezsen. Bizde seninle zaman geçirmeyi bilemeyiz. Sonra büyüyünce ''çocuklarıma, aileme hayatımı adadım ama onlar annelerini benden çok seviyor'' diye ne için için anneme, ne de bize kız.
Çünkü ben küçükken seninle zaman geçirmediğim için, seninle zaman geçirmenin ne demek olduğunu bilmiyorum. Dahası öyle bir alışkanlığım yok. Sen değerli zamanının bir kısmını olsun bana ayırmaz, benimle oynamaz, sohbet etmezsen, beni parka yada gezmeye götürmez, bu zevki birlikte tatmazsak, büyüyünce de o birlikte vakit geçirme treni kaçmış olacak. Sonra yaşlandığında, hastayken ve şanslıysak bayramlarda ziyaretine gelirim. Böylece ne sen, ne de ben biri birimizin yüreğini tanıyamayız. Sadece biri birimizi mesleklerimizle, yaşımızla… yani sonuçlar üzerinde tanırız. Gerçekte biz kimdik bile bilemeyiz.
Babacığım, ben de sevgini kalbime gömerim dünyanın sonu değil ya! Nasıl olsa böylede yaşanır.
Ama hayır babacığım, bir yanımız yarım kalmasın gel, vakit varken, yeniden deneyelim, aramıza girenleri de yanımıza alalım. Beni senden, seni benden mahrum etme! Sen benim babam, atamsın.
Evet babalar! Bence çocuklarınız daha küçükken gönüllerini de fethedin. Kendinizi evladınız varken sevgisinden mahrum etmeyin. Sizi çocuğunuzun sadece maddi ihtiyaçlarını giderirsen iyi bir babasın yalanıyla kaldırmasınlar. İçinizdeki sevgiyi çocuğunuza da yansıtın. Bunun yolunu mutlaka bulun. Yaradılışınız gereği her şeye düz mantıkla bakarsınız. Bunu unutmayın, sevip-sevildiğinizi ne kadar hissederseniz yaşamınız o kadar kaliteli, sağlıklı ve mutlu olur.
Başta yaşadığı müddetçe sevgisini benden esirgemeyen rahmetli babamı ve bugün hayatta olamayan babalarımızı rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun. Evladını bir şekilde kaybedip evlat kokusuna hasret kalan babaların, evlat sahibi olmadığı halde duruşlarıyla en baba olanların, evlatlarını daha iyi koşullarda yaşatmak için çalışıp didinen babalarımızın gününü kutlarım. Evlatlarınızla, sevgiyle yürek-yüreğe kalın.