Artık kış mevsiminin sonuna yaklaşıyoruz. Kırşehir’de havaların ısınmaya, hatta kış ortasında yazı yaşıyoruz.
Pazar günü 20 dereceleri bulanan sıcaklık ile park ve bahçeler artık yeşillenmeye, hatta piknik yapanları bile görmeye başlıyoruz. Ama ben mevsimleri mevsiminde yaşamayı isteyenlerdenim. Kış kışlığını yaz yazlığını yaşatmalı.
Şimdi Mart ayında hava sıcaklığının bu kadar olması ile birlikte ağaçlar erkek çiçek açacak ve dolayısıyla ve en ufak bir soğukla birlikte meyve vermeye hazırlanan ağaçları soğuk alacak. Bu da meyve üretiminin azalmasına neden olacaktır.
Kırşehir ne yazık ki son yıllarda hep bu durumlu yaşıyor nedense. Yazı erken yaşıyor, bereketi göremiyoruz.
Şu çevremizde olup bitenlere bakıyor ve hayret ediyoruz. Hele şu Avrupalıların yaptığına…
İneğin sütü bitince meme ağrıdı, meme ağrıyınca memenin sahibi yerinde durmamaya başladı, yani huysuzlaştı. Sütle beslenen sömürücü ve beleş de yaşamaya alışan süt oburlar, daha fazla huysuzlaşmaya başladı. Tabirimi ve tarifimi hoşgörün durum aynısı. Yüz yıllardır sömürülen, yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla beraber bütün ümitlerini de yitiren insanlar, büyütüp beslediği asalakların sınırına dayanınca, soyguncu insanların son giysi ve cebinde kalan ekmek parasını da gasp edip sinir dışına anada hür, yani çırılçıplak bırakarak arkasında martinle yaylım ateşine tutuyor.
Yine de yüksek perdeden insanlık, insan hakları ve demokrasi gibi tanıyamadığımız ne olduğu belli olmayan terimlerle kölelerini oyalamaya çalışıyor. Bunları yapan demokrasi ve insan haklarında cart-curt ünleyen Avrupa ülkeleri.
Gelir dağılımında ve paylaşımda adaletsizliğin devam ettiği ülkelerde, huzurdan ve refahtan bahsedilemez. Bu kargaşa ve kaosun sorumlusu olarak Türkiye’nin suçlanması ve nerdeyse tamamının Türkiye’ye yüklenmeye çalışılması ahlaksızlığın ve ciddiyetsizliğin ayrı bir boyutu.
İşin diğer bir dikkat çekici olayda, dinlerin varoluşundan zamanımıza kadar devam eden rekabetten dolayı, Hristiyan topluluklarını adeta düşman gören toplulukların batıya hücum etmesi. Bu insanlar neden Türkiye’den başka Müslüman ülkelere, mesela Suudi Arabistan’a gitmiyorlar da, dil din ve kültürü, yaşamlarına tamamen ters olan batıya hücum ediyorlar?
Okumadan yoksun bırakılan, kütüphaneleri yağmalanıp yakılan ve kendi komutlarına mute bırakılan topluluklardan daha başka ne gibi menfaat temini bekliyorlar, merak konusu.
Kapitalizmin ve egemen ağaların, böl ve yönet taktiği bilinen bir yöntem. Buna paralel olarak daha etkili yöntemlerini de görüyoruz. Hangi kral hatırlayamadım, büyük ülkeleri egemenliği altına alan kral paniğe kapılmış. “Bu kadar büyük ülkeyi nasıl idare edeceğim!” diye kara kara düşünürken, zamanın ileri gelen bilim ve siyaset adamlarını toplayıp akıl danışmış. Bilim adamları krala rahatlatıcı bir öneri sunmuşlar. Kullarının arasına nifak sok ve onları savaştır, sen taraf tutma alttan alta nifak sokmaya devam ederken hep hakem olarak kal. Fakat kimseyi haklı gösterme. Peki sayın okuyucular şimdiki durum nasıl.