Türkiye’nin son on beş yılını nasıl geçirdiğini, aklıselim ve düşünce yeteneğini yitirmeyen kimseler bir analizini yapsın ve bu zamana nasıl geldiğimizin şeceresini tutsun. Bununda bir ceza veya suç unsuru taşıyacak bir tarafı var mı tespit etsin.
Ortadoğu’nun en güçlü ve dünyanın sayılır gücü olan ordusunu nasıl iyi diş edip ve hatta sete kurmakla suçladığımız, peygamber ocağını ve bir ulusun bel kemiğini ne hallere soktuğumuzu ve itibarsızlaştırdığımızı bilmeyen var m?
Seçim propagandası adı altında, Cumhuriyetin değerlerini tek tek zaafa uğratarak ve aşağılayarak, yetiştirdiğimiz ve dünyadan bihaber yetişen gençlikle bekamızı nasıl koruyacağımızı anlatan var mı?
Eğitimi ne hale getirdiğimiz uluslararası bilgi yarışmalarında, nasıl taş topladığımızı bilip görmeyen var mı?
Kalitesiz ve bilimden yoksun, şişirme eğitim sistemiyle her köşeye üniversite diye diktiğimiz şaşalı yapıların isim reklamlığında başka işe yaramadığını bilmeyen var mı?
Tarımın a’sından z’sine kadar ithalata yönelik ne yapılması gerektiğini, harfiyen yerine getirmediğimizi bilmeyen var mı?
Uygulanan yanlış politikalarla ve halkı kutuplaştırarak yine caddeleri 1970’li yıllardaki tabloya doğru yol aldığımızı bilmeyen ve görmeyen var mı?
Günlük yaşamlarında fedakârlık ederek, bin bir zorluklarla fakir halkın ödediği vergileri, lüks ve kalitesinin tartışıldığı ithal mallara yatırarak ve bunun adına da “ticaret” diyerek yutturulduğunu bilmeyen var mı?
Yap-işlet-devret adı altında bu ülkenin ve ulusun nasıl soyulup sömürüldüğünü bilmeyen var mı?
Halkın parasıyla yapılan yollarda, halkın fahiş fiyatlar vererek adeta kendi mülküne kira öder durumuna düştüğünü bilmeyen var mı?
Var m, var mının sonları gelmiyor, bu gidişle de gelmeyeceğe benziyor.
Peki bu kadar varmıların sorulduğu bir ülkenin bağımsız kalkınmışlığından söz etmek mümkün mü?
Mahiyetindeki kuruluşların, yanlış idareden dolayı batmasından veya zararında sorumlu olmayan atanmış bakanların seçilmişlere emir ve komut vermesini kabul eden kaç kişi tasdik eder?
Milli Eğitim Bakanlığının, millilikle tarife değer bir tarafının kalmadığının izahının telaffuzunu yapan ve şeriat özlemini çekinmeden açık açık mikrofonlara fısıldayan bakanın nereye baktığının resmi değil mi?
Acaba bütün olan biteni gören ve Atatürk’e bağlılığını haykıran genç teğmenlerin ordudan ihracını gördükten sonra acaba “vakit tamam” diyen Devlet Bahçeli beka sorununun nerelere sıçradığını fark mı etti ki, ömrünün sonuna yaklaştığının (Allah uzun ömürler ihsan eyleye) farklılığı ile giderayak hataları telafi niyetiyle hükümeti sofraya davet ediyor mu?
Bilmem ki milletin kafası o kadar çok karışık ki ben de bu işin içinden bir türlü sıyrılamadım.
Haydi Abbas çilingir sofrasına!..