Ramazan’ın gelmesiyle birlikte her zaman “Ramazan rahmet ve bereket ayıdır. Sofraları bereketlendiği, fakir fukaranın karnın doyduğu yüzlerini güldüğü mübarek bir aydır. Bu ayda sadakayı cariye dağıtılır, filtreleri vermek için elinde avucunda olmayan aileler aranır-ki hayırlar Allah rızası için yapılsın” diye. “Malının zekâtını zengin insanlar verir ki mallarının üzerindeki nazarlar, bela ve musibetler defolsun” diye. Ama bizim ülkede ne yazık ki bu değerler eskiden kalmış “adetler” haline dönüştü.

Adet diyorum, çünkü eskiden Allah rızası gözetlenerek hayırlar yapılırdı. Şimdi ise adet yerini bulsun ve nefsini doyurmak için bu işler yapılır hale geldi. Her kesim önce kendi nefsine ve içindeki şeytana hizmet eder hale geldi. Ramazan ayı yaklaşırken esnafın sattığı yiyeceklerin özellikle etiketleri bir-bir değişerek fahiş fiyatlarla tezgâha gelir ve satılır oldu.

Ramazan günün ilk teravisiyle beraber kepenkler indiriliyor fiyat etiketlerin yenisi eskileriyle alelacele bir şekilde yer değiştiriyor. Hani ramazan fakir fukarayı doyurma ayıydı ne oldu. Menfaat ve çıkar açgözlülükler yapılarak bir anda her şey unutulmaya başladı. Vicdan merhamet bu işin neresinde kaldı demezler mi insana. Çünkü bu ay onlara göre ve onlar için yüklü bir gelir elde edilecek bir aydır. Fakir fukaranın sofrasına koyacağı bir tabak zeytin veya bir hurma kimin umurunda ki. Esnafa göre her koyun kendi bacağından asılır gerisi teferruat. Ama dinimiz neyi emrediyordu komşusu açken kendi tok yatan bizden değildi. Peki ne oldu da bu kadar yozlaştık. Vicdanları karartan ne oldu da çevremizde olup bitenler göz kapatıp sırtımızı iyiliklere döndük?

Ben işin siyasi boyutuyla ilgili olarak bir şey demek istemiyorum. O toplumun takdir edeceği ve karar vereceği bir konu. Zaten insanlar geçim derdine düşmüş durumdalar. Ne yapacaklarını bilemez haldeler. Bir kısım insan refah içinde yaşarken bir kısım insanda çöplerden yiyecek toplar hale gelmişse bu yine bizim suçumuz demeliyiz. Bunun müsebbibi yine biz vatandaşlar olduğumuz unutulmasın. Lüks yaşantıya ve gereksiz harcamaları yaparak kendimizi sıkıntıya sokan da bizleriz. Lüks yaşantıya olan düşkünlüğümüz bizi her geçen bir zaman daha fazla yokluğa ve sefalete itmekte.

Tabii ki insanlar modern dünyanın modern yaşantısına ayak uydurmak ister. Ama bunu isterken önce gelirimize bakmalıyız. Cebimizdeki paramız bize ne kadar lüks yaşamayı reva görüyor bunlara da bakmalıyız. Ahmet, Ayşe, şusu busu nasıl yaşıyor demek yerine ben nasıl yaşamalıyım demekte fayda olduğu kanaatindeyim. Eğer toplum olarak ekonomi yönetimini eleştireceksek buna önce kendi aile bütçemizden başlamalıyız. Sonra oy verdiklerimiz hatalarını ve yanlışlarını konuşmalıyız. Eğer devlet yönetiminde bir sorun olduğunu düşünürseniz bunun çaresi sandıktır. Ama evin ekonomisinin sorununu çözmek için elinizi taşın altına sokmazsanız ve düzensiz harcamaları yapmayı sürdürdüğünüz vakit bunun sorumlusu siz olduğunuz için suçu başkalarının üzerine atarak kurtaramazsınız kendinizi. İşte esnafımızda burada bunu yapmakta ve bu mübarek aylarda devamlı fırsatlarını peşinde koşmaktalar. Bunu yaparlarken de sorumlu olarak dolar, altın ve akaryakıttaki yükselişi sebep göstermektedir. Vicdanları bitmiş ve yürekleri kararmış bir şekildeler. Vicdanınız bencilliğinizin ne kadar dürüst oluğunun ölçütüdür. Onu dikkatle dinleyin. Sözlerimi bu güzel sözle bitirirken umarım eskiden olduğu gibi bir kap çorbayı paylaşan vicdan ve merhamet sahibi bir toplum oluruz yine inşallah diyorum.