Kırşehir’de bir çok hikâye var yaşanmış. Benim gibi yaşı ilerleyenler bunların bir kısmı yaşamış veya duymuşuzdur.
    Sarı Omar’ın ceket ve pantolonunu güveler yedi. Her tarafı lime lime olan bu giysilerine, rengine uymayan yamalar yaptırdı. Çünkü bu elbiseyi yıllar önce almış, sadece düğün ve özel günlerde giyerdi. Yıllar önce birlikte çalıştığı arkadaşı Veli  kâhya oğlunun düğününe davet etti. Nasıl gitmezdi?...
    Zayıflıktan hırtlanbaya dönmüş karakaçanını aldı. Üzerine çuldan dokunmuş heybesini attı. Giderken nasıl bir hediye götürürüm diye fikir yoruyordu. Para bundan her zaman uzak kalmıştı. Birden gözleri ışıldadı.
    Koyunlukta folluğa oturmuş iki tavuğun ayaklarını bağlayarak, heybenin üzerine koydu. Yolda giderken köpeklerin saldırmaması için, evde bulunan ucu modullu dürtlengeci eline aldı. Güneşliği uzun kasketini hafif yan vurarak yola koyuldu. Zavallı hayvan ayağında nalı olmadığı için tırnakları yara olmuş aksayarak gidiyordu. Uzun yolu saatler sonra bitirdiler.
    Hani düğüne gidiyorlardı ya! Birde boynuna çeşitli renklerden oluşan bir puşi taktı. Komşudan geçici aldığı ayağındaki yemeni ile yere basmaya korkuyordu. Ya yemeni yırtılırsa nasıl ödeyebilirdi ?
    Davetlileri takip eden adamlardan bir tanesi “Koşun! okuntucu geliyor” diye avazının çıktığı kadar bağırdı. Orada bulunan gençler hürredek düğüne gelen Sarı Omar’a doğru koştular. Davul ile zurna keriz havası çalıyor, işlerini yoluna koymuş insanlar mahalli havalara ayak uydurarak göbet atıyorlardı.
    Düğün sahibi Veli Kâhya bıngıl bıngıl et bağlamış, üst üste konmuş iki döşek üzerinde kahvesini höpürdetiyordu. Boynu iyice kalınlaşmış olan Veli, misafirine değer vermez bir şekilde bakarak Sarı Omar’ı aşağısıdı. Hafif bıyığa gülerek, “AÇTIR. HERHALDE!” Karnını iyice doyurun diyerek kinayeli bir şekilde konuştu. Zavallı Sarı Omar masaya oturdu. Yemeklerden önce etrafı taradı. Nereden temin edildiğini bilmediği on kadar karavana da yemekler pişiyor, hemen yanı başında üç tane kuzu çevriliyordu. Misafirlerin önünde kocaman birer sahan, kavurma kepçeleri kalkıp iniyordu.
    Düğün sahibi Veli Kâhya avurtlarını şişirip, ağız dolusu konuşarak; “Kim bu yemekleri ekmekle yerse sitem ederim” dedi. Kaşıkların her birisi kavurma kepçesi kadar vardı. Davulcu ve zurnacı gelen misafirleri karşılamaktan iyice yoruldular. Yemek yemeye bile zaman ayıramadılar. Ara sıra kavurma tenceresinin yanına sokularak birer kepçe almaktan da geri kalmıyorlardı.
    Bağrına cümbüşü basan müzisyenin, boyun damarları iyice gerilmiş, kemancıyla meşveretleşiyorlar, köçek ise eteğini giymeye çalışıyordu. Cümbüş çalan adam ara sıra arka tarafa bakıyor, aldıkları bahşişlerin kaybolmaması için göz baskısı yapıyordu.
    Yoksulluktan  dişleri dökülen  Sarı Omar, ağzına aldığı etleri geveliyor,çoğunu da çiğnemeden yutuyordu. Çiğneyecek diş yoktu ki... Herkes yemeğini bitirdiği halde Sarı Omar yemeğini bitiremeden kalktı. Eğlence seyreden davetlilerin arasına oturdu.
    Davul-zurnaya hediye vermeyi kolay atlatmıştı. Ona çok sevindi. Kaçamayacağı bir yer vardı. Söz ve müzikten herkes kendinden geçmiş, köçeğe atılan paralar gırla gidiyordu. Köçek hediyesine değer vermez bir şekilde gülümsüyor, sürekli  Sarı Omar’ın önünde gerdan kırarak hediye almaya çalışıyordu. Omar ceplerini kaşımaktan astarlarını delik deşik etti. Çünkü hiç parası yoktu. Sürekli yere bakıyor,köçeği görmezlikten geliyordu. O anki fasıl tamamlandı. Herkes davetiyesini vererek yavaş yavaş uzaklaştı. Sarı Omar yekiniyor, yekiniyor kalkamıyordu. Hediyesini vermeliydi. Karışıklığın arasında nalsız eşeğini aramaya başladı.
    Hayvana yonca vermemişlerdi. Düğün artıkları olan karpuz kabuklarını burnu ile yere sürerek parçalayıp yemeye çalışıyordu.  Ağzı iyice köpüren hayvan, çoğu kabukları da yemeden çiğneyerek geçti. Sarı Omar eşeğinin yanına yaklaştı. Heybenin üzerinde iple çattığı tavukları almak için uzandı. Tavuklardan bir tanesinin ibiği siyahlaşmış, göz kapakları açık duruyordu. Hayvan, sıcaktan ve baş aşağı gelmekten dolayı çatlayarak kalıbı dinlendirmeye çekilmişti.
Yarı baygın olan diğer tavuğu alarak, hediye kabul  eden orada ki adama vermek istedi. Hediyeleri toplayan adam KIH! KIH! gülerek böyle bir hediye ile ilk defa karşılaştığını söyledi.
    Halbuki Sarı Omar’ın hediye verecek durumunun olmadığını nereden bilirdi ki? Düğün sahibi Veli Kâhyanın arkasında kocaman bir çanta ile gezen adam verilen hediyeleri alıyor, hediyelerin sayımını yapmak ise bir kaç kişiye düşüyordu. Geline takılan hediyeler nerede ise gelini yürütmeyecek kadar ağırlıkta idi. Akşam yaklaşırken oyuncular, hokkabazlar daha nice hüner çıkaran diğer adamlar, hediye bile almadan maharetlerini gösteriyorlardı. Burada daha önceden bahşişlerini almışlar,  gözleri iyice doymuştu. Yeni yapılacak düğünlere katılabilmek için gösterilerini bedava yapıyorlardı.
    Davetli giden Sarı Omar kendini silkeledi. Dillere destan düğünü seyrettikten sonra evine dönmek istemedi. Kimse fazla değer vermiyordu. Sadece orada kuru kalabalık etmişti.Birde karnını doyurdular  daha ne isterdi ki....
    Aksayan eşeğine bindi. Şapkasını yine yan vurdu. Yapılan düğün töreni bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtikçe içini çekiyor, evdeki bulunan çocuğunun düğününe gelecek adamları hesap ediyordu. Ham hayal peşine düştü. Neden Veli Kâhyanın düğünü gibi şenlikli düğün yapmasın? Arazisi ve fazla bir geliri yoktu. Ancak Vel’inin düğünü içerisinde bir uhde kaldı.
    Canım iki günlük düğünde de çok adamla tanışmıştı (!) Onlar da gelebilirdi. Eve gelir gelmez oğlunu evlendirmeyi, dillere destan bir düğün yapmayı düşündü. Bitli baklanın kör alıcısı olur diyerek kapı kapı kız aramaya başladı.
    Kızlarının verdiği sıkıntıdan usanmış olan Deli Ahmet, hiç bir şey istemeden kızını Sarı Omar’ın oğluna verdi. Omar neşeden kırılıyordu. Oyunun neticesinin baştan bileneceğini kim bilebilirdi ki? Kızın babası Deli Ahmet maksadını aşan sözler söylüyor,karşılanması çok zor istekler de bulunuyordu. Almaması itibarını azaltırdı.Zaten fakirlikten ve düşkünlükten ne itibarı kalmıştı ki?
    Düğün için malzemeler alacaktı. Ancak kimse Sarı Omar’ı tanımıyor kefil istiyorlardı. Bulabildiğini aldı. Veli Kahya’nın düğününe imrenerek gelecek hediyeler kapatır, biraz da harçlık kalır diye hayal perdesinin arkasında oynayarak züğürt tesellisi yapıyordu. Kendisine gelebileceklerden fazla davetiye bastırdı. Bu davetliler gelirse nereye sığdıracaktı? Bilemiyordu. Düğün için et, malzeme ve çeşitli ihtiyaçlara gerek vardı. Ne yapacağını şaşırdı. Koşuşturuyordu. Kasap et vermiyor, bakkal kapıdan geri çeviriyordu. Diğer malzemeleri almak hayalin ötesinde bir şeydi. İki yıl önce celepten tosun alan bir komşusu, bu tosunu eğitecek, kağnı ve düvene koşarak tarım işlerine devam edecekti. Ancak celepten aldığı hayvan bir türlü böyle işlere alışmamış, kağnı ile düvenin altında sürekli yatıyordu. Adam cin fikirli idi. Hayvanı bunun üzerine yıkabilirdi.    Tosun sahibi “Gel komşu, niçin kara kara düşünüyorsun ? Tosun sana kurban olsun. Al kes! Düğünden sonra ödersin” dedi.
    Ne güzel, ne hoş bir sözdü düğün sahibi için. Cumburdayarak bir el vardı. Tosunun başına eşek yularını takarak eve getirdi. Karavanalar kurulacak, tosunun eti kavrulacak misafirlere ikram edilerek en üst düzeyde ağırlanacaktı.
    Bakkal, manav, tuhafiyecilerin alacakları düğün yapılınca ödenecekti. Sarı Omar hani bir düğüne gitmişti ya! Orada gördüğü cümbüş, keman, gırnata, bağlama, darbuka gözünün önünden geçiyor, neden oğlumun düğününde bunlar olmasın diyerek hayal kuruyordu.
    Sarı Omar’ın arkadaşı olduğunu söyleyen Bulduk Ahmet müzisyenleri ayartarak, “Bu düğünde çok para alırsınız” dedi. Müzisyenlerin iştihası kabardı. Büyük bir keyifle geldiler. Cepleri para dolacaktı (!) Dağıtılan davetiye göre; çadırlar, masa-sandalyeler, karanavalar getirildi. Yerlerine yerleştirdiler. Her şey hazırdı. Düğün başladı...
    Nedendir bilinmez çevrede bulunan bütün insanlar sırra kadem bastılar. Davul-zurna çalıyor, hiç kimse bahşiş atmıyordu. Gelen alacaklılar Sarı Omarı’ın başını gagalıyordu. Tosun çoktan kesilmiş, iki karavana kavurma misafirleri bekliyordu. Saatler ilerledi. Hem yemek vakti geçti, hem de düğünün süresi kısalıyordu.Sarı Omar sebepsiz korkulara kapıldı. Yoksa davetiyeler yerine ulaşmadı mı diyerek  vehime kapıldı. Nerede bu misafirler? Müzisyenler çaldıkları havalarının karşılığını alamadıkları için homurdanmaya ve ağız kalabalığı yaparak avurt satmaya başladılar. Çünkü istedikleri hediyeleri alamıyorlardı. Çomağı çeken davulcu doğrudan Sarı Omar’ın üzerine yürüdü. Nerede bizim hakkımız diyerek kaynana zırıltısı gibi ses çıkardı. Çaldığı havaların karşılığını alamayan müzisyenler kaçarcasına düğün mahallini terk ettiler.
    Sarı Omar kafasını ellerinin arasına aldı, kara kara düşünmeye başladı. Sıcak doğrudan beynine işliyordu. Bir yemek yapan ahçı, iki de yaşlı adam oturuyordu sadece. Nerede davetliler diye kara kara düşünmeye başladı. Veli Kâhya’ya özenmişti bir kere. Kurbağa ne kadar şişse öküz kadar olabilir mi ? Bir yerde patlar. Sarı Omar gelecek davetlilere güveniyordu. Alacağı hediyeleri cebellezi edecek, arabaları tutacak, yüreğine ateş atan gelini getirmeye gidecekti.Akşam karanlığı basınca, etrafında bulunan vasıta sahipleri ortadan kayboldular. Ocakların üzerinde ki karavanalardan pişirilen yemekler, sıcağın tesiri ile kokuşmaya başladı. Yemekler kazanda köpürüyor,hoş olmayan kokular saçıyordu.
    Sarı Omar geceyi huzursuz geçirdi. Sabah kalktığında yine etrafında kimsecikler yoktu. Nerede o akrabalar, dost bildikleri insanlar? Hepsi sözleşmiş gibi kayıp oldular.Sarı Omar gelin almaya gidecek araba bile temin edemedi. Çünkü hesapsız kitapsız harcama neticesinde gırtlağına kadar borca battı.Kimseden para isteyecek yüzü kalmadı.
    El aman dinler mi? Başkalarına baş kakıncı olmamak için vatandaşların ayaklarına kapandı. Komşuları iki araba temin ederek, gelini almaya gittiler. Orada baş yaran, kol kıran, yol isteyen, sandık üzerine oturan, göz belerten, diş gıcırdatan insanlar vardı.
    Başkalarına baş kakıncı olacağını anlayan ve evinde beklemesine tahammülü kalmayan kızın babası, kızı bindirerek gönderdi. Sessiz sedasız gelini getirdiler. Ancak ses şimdi çıkacaktı.Gelin arabadan iner inmez, Celepci, manifaturacı, bakkal, manav, araba sahibi sıraya dizildiler Sarı Omar’ın kapıya çıkmasını beklediler.
    Davetiye basan adam diğer alacaklılardan önce içeriye dalmış, öncelikle parasını istedi. Düğün bittikten sonra hoşaf soğutmaya gelen komşuları ağız atıyorlardı.Yardım etmek için yarış yapıyorlardı (!)
    Gelin içeride  tam bir nallı beygir!. Kadınlar etrafını sardılar. Ellerini öptüreceklerdi. Kaynanası gelinin önüne  düştü. Büyüklerin eli öpülmez mi canım. Nallı beygir kayın validesine ağız dolusu konuşarak neler demedi ki? Bu senin iyi günlerin daha sana neler yapacağım diyerek beygirler gibi havalara sıçradı.
    Orada bulunan kadınlar taş kesildiler. “Böyle gelin düşman başına” diyerek, hayretlerini gizleyemiyorlardı. Sarı Omar Veli Kâhya’nın düğününe özenmişti. Onunla yarışacaktı. Yarışmanın sonucunu alacaklılara yakasını kaptırarak ödedi. Bu özentinin sonucu bir yıkımla sonuçlandı. Duyduğu kötü sözlerden ötürü Sarı Omar duyumlarını yitirdi. Hiç kimseye söz düşürmeyen Sarı Omar’ın avradı ise kadınlar arasında maskaraya döndü.
    Bütün varlığını bir nallı beygir geline harcayan Sarı Omar yağarnına bir haabe alarak başka köylere deşirmeye gitti. İşte bir baş soğan bir kazanı böyle kokuttu.