Erdemli insan; her türden zorbalığa, muktedirliğe, baskıya karşı vicdan özgürlüğünü savunandır. Vicdanlı insan bütün kötülüklere karşı onurlu, tavizsiz duruş sergiler.

Muktedirin onuru olmaz. Onun için emir ve emirlere itaat vardır. Sorgulama asla olamaz, yargılayıcıdır. Bünyesindeki vicdan güce dönüştüğünden kendisi ve her an gözden çıkarabileceği etrafındaki avenesi dışında kimsenin düşünme hakkı yoktur. Ancak; muktedir ve dalkavuklarının özgürlüğü de sorunludur. Çünkü; onları terk etmeyen, uykularını bölen korkuları nedeniyle huzurlu oldukları söylenemez. Ahmaklar sürüsünün kırıntılar dışında kaybedecekleri bir şey yokken, muktedir ve avenesinin zindana çevirdikleri yerlerin bekçiliğini kaybetmelerinden daha büyük bir dram olamaz.

Her muktedir kendisini Tanrının yeryüzündeki bekçisi, koruyucusu görme hastalığına yakalanır. Bu nedenle her çağın muktediri Tanrısal emirler adına her türden kötülüğü yapma hakkını kendinde görür. Bir tür güç zehirlenmesidir. Çok sağlıklı olmadıklarından, sağlıklı düşünme ve karar verme şansları da yoktur. Zihnen yorgunlar. Zihinsel açıklamalara da tahammülleri yoktur. Çevrelerini saran dalkavuklar keselerinin derdinde olduklarından, sağlıklı öneri dertleri de yoktur.

Muktedir; toplumu katı kurallarla, baskıyla kontrol edeceğini, insanların korkuyla uslanacağını düşünür. Kötülüklerine haklı gerekçeler yaratmaya çalışır. Kötülüklerin gerçek nedeninin haksızlıklar, yoksulluk olduğunu gizlemeye çalışır. Cılız karşı seslere bile tahammülü yoktur. Aslında o cılız seslerin sessizce gürleştiğini göremeyecek kadar kördür. Dalkavukların secdinden dolayı gerçeğe o kadar uzak ki!...

Devlet; eşit ve adil koşulları yaratmadığı sürece insanların işlediği var saydığı suçlardan dolayı cezalandırması haksızlıktır. Adil ve eşit olmayan bir devletin adalet sağlaması mümkün değildir. Anarşistçe de olsa benim ütopyam elbette hiçbir muktedir gücünün olmaması. Muktedirliğin sembolü olan, en azgın ve şiddetin her türden aracı olan devlet denen organizasyonun da yok olmasıdır.

Muktedirin hukuki aracına dönüşen devlet, muktedirin çıkarlarını korumayı öncelediğinden  aykırı seslere ve tepkilere izin verilmez. Gerekirse şiddet kullanmaktan çekinmez. Muktedire göre muhalif olmak her türden sapık düşünceyle ve inançla eş anlamlıdır. Kendisinin inançlarını ve düşüncelerini sorgulama gereği duymaz. Çünkü o en tepede yer aldığından sorgulanması  düşünülemez.

Modern çağda yaşarken iktidarların orta çağ zihniyeti taşıyanların elinde olması insanlığın trajik durumunu en açıklayıcı kanıttır. Kör bir karanlık, karanlık bir zihniyet… Güçle her sorunu çözme hastalığının asırlar sonrasına sarkmasının dramı… Kabile sistemi ile yönetilen insanlıkta iki temel duygu gelişiyor; sadakat ve intikam… İnsanlığa her bakışımda hüzünle karışık bir acıma duyuyorum.

İki bin dört yüz yıl önce antik Yunan’da çeyrek asırda tıpta, felsefede, edebiyatta, tarihte, sanatta, demokraside yaşanan Rönesanssın yeniden yaşanmasını diliyorum. O ışığın yeniden insanlığa ulaşmasını, ele geçirmesini, yaşamı anlamlı kılmasını… Bunca yaşanan kötülüğü çöp sepetine atmasını, yerin derinliklerine ait olduğu yere gömmesini… Teknolojik devrimin zihinsel ve yaşamsal devrime dönüşmesini… Karanlığın ışığa teslim olmasını…

Yirmi birinci asırda tarihi yaptığımız yanılgısıyla tarih öncesinden çıkamadığımız gerçeğini anlasak ve ona göre bir yol izlesek her şey daha güzel, gerçek ve kolay olacak. Felaketin her gelişinde veya felaketin yollarına her döşediğimiz taşta kendimizi imhanın, yok etmenin, kıyamet gününün taşlarını döşediğimizin ayrımına varsak çözümleri bulmamız kolaylaşacak. Işık değerlidir. Ancak, bedelini ödeyeceksem anlamsız ve değersizdir. Bana ulaşmayan, içinde olmayacağım ışığın önemi yoktur. İnsanlığın birlikte gördüğü, yaşadığı bir ışık olmalıdır. Tıpkı çağlar öncesinin antik Yunan kentlerinden insanlığa yayıldığı gibi…

Muktedir; halkının yoksulluğu, iniltileri, acıları üzerinde varlığını sürdüren acizdir. Aslında hükmettiğini sandığı zindanın bekçiliğini yapmaktadır. Çünkü; yoksulluğun olduğu her yer açık veya kapalı bir zindandır.

Yaşanan bütün adaletsizliklerin, haksızlıkların, çatışmaların temelinde para hırsı vardır. Para kendisiyle birlikte özel mülkiyet hırsını ve tutkusunu besler, güçlendirir. Bütün muktedirler para hırsına ve özel mülkiyet tutkusuna sahiptirler. Onun esiridirler. Bu nedenle para; değişim aracı ve mal olarak ortadan kalkmadığı sürece hırsı kamçılayan, tutkuyu önlenemez hale getiren kötülüklerden ve muktedirlerden kurtulamayız. Nice acılar ve cinayetler önlenmiş olacak. Ütopik olmakla birlikte, ütopyası bile heyecan veriyor. Paradan kurtuluş sadece yoksulların özgürleşmesi, onuru anlamına gelmiyor. Zenginlerin korkuları, kaygıları ortadan kalkacağından, onları da özgürleştirecektir.