Kırşehir’in Mucur ve Nevşehir’in Hacıbektaş kazaları yörelerinde kümelenmiş 60 civarındaki köyün halkı, kendilerini Karacakürt aşiretinin (doğrusu oymak) mensupları olarak tanımlarlar. Ne zaman, nereden geldikleri, geçmişlerinde neler yaşandığı, Kürt olmadıkları halde kendilerine neden "Karacakürt" denildiği hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur.

Son yıllarda Osmanlı arşivleri araştırılmaya başlanınca çok kısıtlı da olsa bazı belgelere ulaşılmış, bu belgeler sayesinde de konuya kaba hatları ile de olsa vakıf olmamız mümkün olabilmiştir.

Bir buçuk yıla yakın bir süredir, ben de o bilgi ve belgelerin peşine düşerek şimdi size aktaracağım bilgilere ulaşabildim. Bu bilgilerin gençlerimiz tarafından yeni araştırmalarla daha net ve ayrıntılı hale getirileceğini umut etmek istiyorum.

Adının ne olduğunu ya da ne olması gerektiğini yazımın sonunda açıklamaya çalışacağım oymak, Oğuz Türklerinin Bozok boyunun Boynuinceli (Boynuincelü) aşiretinin bir oymağıdır.

Oğuzlar Bozok (Dış Oğuz) ve Üçok (İç Oğuz) diye iki büyük boya ayrılıyorlardı. Selçuklu Devleti’nin kurucularından Tuğrul Bey, Miladi 1038 yılında Nişabur’a girerken elinde bir yay ve üç ok tutuyordu. Bu, Selçuklu Devletini kuran Bozok ve Üçok boylarını sembolize ediyordu. Zaten Büyük Selçuklu Devleti'nin bayrağı da çift başlı kartal ve ok ve yay figürlerinden oluşmaktaydı.

Oğuz Türkleri il(el), boy, aşiret, ulus, oymak, budun, oba, kol, cemaat gibi isimler alan gruplarla anılmaktadır. Bu gruplandırmanın sistematiği henüz tam aydınlatılmamış olmakla birlikte, büyükten küçüğe doğru sıralarsak: Ulus, budun, boy, il(el), kol, aşiret, oymak ve oba olduğunu zannediyorum. (bu kelimelerden "aşiret" ve cemaat Arapça, "ulus" da Moğolcadır) Türkmen boylarının "aşiret"i benimsediklerini ve kullandıklarını, "cemaat"i ise benimsemediğini, ancak Osmanlının cemaat sözcüğünü bazen oymak, bazen oba, bazen de grup anlamında kullandığını görüyoruz.

Oğuzlar onuncu yüzyılda Hazar Denizi ile Aral Gölü üst bölgelerinde (Üst yurt) yaşıyorlardı. Yabgu denilen hükümdarların idare ettiği devletleri İran Hüsrevleri ve Arap Halifeleri ile savaş halinde bulunuyordu. Devlet işleri bir mecliste görüşülerek karara bağlanıyordu. Ordu komutanına subaşı, yabgunun vekiline tegin deniliyordu. İnal ve tarkan adını alan memurlar vardı. Oğuzların bu yıllardaki başkentleri Sirderya nehri kıyısındaki Yenikent’ti.

Miladi 982 yılında Oğuzların Üçok boyunun Kınık kolundan Salur Han ve emrindeki iki bin çadır Müslümanlığı kabul ettiler. (Hammer’in Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, birinci cilt) Salur Han Müslüman olunca Karahan ve Çanak adlarını aldı. Henüz Şaman dininde olan diğer boylardan kendi boyunu ayırmak için de kendi boyuna “Türkman” dedi. Türkman sözcüğünün türeyişini açıklayan çeşitli görüşler olmakla birlikte, en yaygın olanı; Türk ve iman kelimelerinin birleştirilmiş olduğuna dair olan görüştür. İman eden Türk anlamında Türkman denilmiş, bu sözcük zamanla Türkmen halini almıştır. Kısa bir sürede, Oğuz boyları’nın hemen tamamı Müslümanlığı kabul edince, tüm Oğuz boylarına Türkman-Türkmen denilmeye başlanmıştır.

Boynuinceli aşiretinin bağlı olduğu Bozok’ların Anadolu’ya hangi tarihte geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, doğruya yakın bir tahmin yapmak da çok zor olmasa gerektir. Çünkü Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Miladi 1048 yılında birleşik Gürcü, Ermeni ve Bizans kuvvetlerini Doğu Anadolu’da yenmiş ve Doğu Anadolu’nun fethi fiilen başlamıştı. 1055 yılında Bağdat’a girerek Büveyhi Hükümdarlığını yıkan Tuğrul Bey, Abbasi Halifeliğini yeniden ihya etmiş, kendisi de bu bölgelerde söz sahibi olmuştu. On birinci yüzyılın ortalarında Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da etkinliği artan Selçuklu Devleti 1071 Malazgirt savaşından sonra da bu bölgelerde varlığını perçinlemiştir.  Selçuklu Devletini kuran ana unsurlardan olan Bozoklar’ın bu yıllarda, yani on birinci yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Güney Doğu Anadolu’ya geldikleri kuvvetle tahmin edilebilir. (Osmanlı tahrirlerinde önceleri Ulus diye kaydedilen bu unsurlar daha sonraları Bozulus diye kaydedilmiştir) Büyük Selçuklu Devleti Miladi 1157 senesinde yıkılmış olmasına rağmen bazı parçaları İran, Irak, Suriye ve Anadolu’da on dördüncü yüzyıla kadar devam etmiştir.

On birinci yüzyılın sonlarından on yedinci yüzyılın başlarına kadar bugünkü Doğu ve Güney Doğu Anadolu ve Suriye’de yaşamış olan Bozulus aşiretlerini üç isim altında toplayabiliriz.

a) Bozulus Türkmenleri:

Diyarbakır, Urfa, Mardin üçgeninde, Karacadağ merkezli bir birliktir.                       

b) Dulkadir Türkmenleri:

Maraş, Malatya, Harput, (Elazığ) Kars (Kadirli) Kayseri, yörelerinde yaşayan Bozulus aşiretlerine verilen isimdir.  (Boynuinceli aşireti bu grubun içindedir)

c) Halep Türkmenleri:

Moğol akınları Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu sarsmaya başlayınca,   Bozulus’un bazı aşiretleri güneye, Gazze’ye kadar inerek bölgeye dağılmışlardır. Diyarbakır-Gazze arasına yerleşen ve buralarda yüzyıllarca kalan bu gruplara Halep Türkmenleri adı verilmiştir.

 Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da asli unsuru Bozulus olan iki Türkmen beyliği kurulmuştur.

 a) Akkoyunlular: (1403–1507)  Oğuzların Üçok boyunun bir kolu Olan Bayındır Türkmenleri on dördüncü yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edindiler. Akkoyunlu Devletinin kurucusu, Kutlu Bey’in oğlu Kara Yülük Osman Bey’dir. Miladi 1398 yılında Eretna Beyi Kadı Burhaneddin’i yenerek öldürmüş ve Memluk Sultanının emrine girmiştir. 1400 yılında Timur Anadolu’ya ilk girdiğinde ona kılavuzluk yapmıştır. 1402 yılında Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında yapılan Ankara savaşında, Kara Yülük Osman komutasındaki Türkmenler Timur’un ordusunda Yıldırım Beyazıt’a karşı savaşmışlardır. Timur bu hizmetlerinin karşılığı olarak Kara Yülük Osman Bey’e Malatya ve Diyarbakır Yörelerini vermiş ve Kara Yülük Osman Bey de 1403 yılında, Diyarbakır’da hükümdarlığını ilan etmiştir. Hayatı mücadelelerle geçen Kara Yülük Osman Bey 1435 yılında Karakoyunlu’larla yaptığı bir savaşta öldürüldü. Devlet yirmi yıla yakın bir süre kargaşa yaşadıktan sonra Kara Yülük Osman Bey’in Torunu Uzun Hasan 1453 yılında iktidarı ele geçirdi. Sınırlarını doğu’da Horasan’dan, batıda Fırat ırmağına, kuzeyde Kafkaslardan, güneyde Umman denizine kadar genişleten Uzun Hasan başkenti de Diyarbakır’dan Tebriz’e taşıdı. Uzun Hasan 1473 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’e Otlukbeli savaşında yenilince devlet zayıflamış ve 1478 yılında Uzun Hasan’ın ölümünden sonra da Akkoyunlu Devleti Safevi Sultanı Şah İsmail tarafından 1507 yılında ortadan kaldırılmıştır.

 b) Dulkadiroğluları: (1337–1522)

 Beyliğin kurucusu olan Türkmenlerin ilkönce Maraş-Elbistan arasındaki yaylalara yerleştikleri daha sonraları geniş bir alana yayıldıkları fikri kabul görmektedir.

 Beyliğin kurucusu Zeyneddin Karaca Bey Eretna Beyinin elinden Elbistan’ı aldıktan sonra Memlûk Sultanından naiplik (vekâlet etme yetkisi) fermanını almayı başarmıştır. Sis Ermenileri ile mücadeleye girişen Zeyneddin Karaca Bey Gabon Kalesini ele geçirince Miladi 1348 yılında hükümdarlığını ilan etti. Memlûklulara isyan eden Halep Valisini teslim etmeyince de Memlûklularca yakalanarak 1353 tarihinde, Kahire’de, 83 yaşındayken öldürüldü. Oğlu Halil Bey Elbistan Valiliğine atandı. Halil Bey sınırlarını genişleterek Maraş, Malatya, Harput, (Elazığ) ve Amik taraflarını ele geçirdi. 1386 yılında Halil Bey bir suikastla öldürülünce yerine Süli Bey geçti. Süli Bey’in Memlûklularla mücadelesi sonucunda Memlûklular, Süli Bey’in beyliğini tanımak zorunda kaldılar. Ancak Süli Bey 1396 yılında Memlûklulara yenildi ve kısa bir zaman sonra da bir suikast sonucu öldürüldü. Süli Bey’in öldürülmesinden sonra beyliğin başına Halil Bey’in oğlu Nasireddin Mehmet Bey geçti. Mehmet Bey Memlûklular, Osmanlı ve Timur’la iyi geçindi ama, Akkoyunlu Beyi Kara Yülük Osman gibi Timur’un Anadolu’yu istilasına yardımcı olmadı. O nedenle, Timur 1400 yılında Sivas’ı aldıktan sonra Dulkadirli üzerine yöneldi, Malatya ve Besni’yi ele geçirdi. Timur1401 yılında Suriye şehirlerini yıkıp halkını kılıçtan geçirdikten sonra yeniden Dulkadirli topraklarına geçti, yağma ve tahriplerde bulundu. Bu sıralarda Türkmenlerin bir bölümünün Pülümür’e sığındıklarını Hammer Osmanlı İmparatorluğu tarihi adlı eserinde yazmaktadır. Ramazanoğulları ile savaşan Mehmet Bey 1443 tarihinde ölünce yerine oğlu Süleyman Bey geçti. Osmanlıya ve Memlûklara kız vererek akraba olan Süleyman Bey 1454 de öldürüldü. Yerine geçen Melik Arslan kardeşi Şah Budak’ın bir fedaisince öldürüldü ve Şah Budak başa geçti. Osmanlı Şah Budak’ı değil Süleyman Bey’in oğlu Şah Suvar’ı tercih edince Şah Budak Mısır’a kaçtı ve yerine Şah Suvar geçti. Şah Suvar Bey Memlûklular ve Ramazanoğulları’na karşı birçok başarı kazanmışsa da 1472 tarihinde Zamantı Kalesinde Memlûklularca yakalanarak Kahire’de öldürülmüştür. Memlûklular Şah Budak’ı yeniden beyliğin başına getirdilerse de, Kız kardeşi Sitti ile evli olan Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in desteğini sağlayan Alâüdevle Bozkurt Bey, onu devirerek beyliğin başına geçti. Fatih Sultan Mehmet ayrıca Kırşehir sancağını da kendisine tımar olarak vermiştir. Şah Budak 1492 yılında öldü. Alâüdevle Bozkurt Bey Akkoyunlular’dan Diyarbakır’ı aldı ama, Şah İsmail ile yaptığı mücadeleyi kaybetti. Bu sıralarda Osmanlı ile de arası açılmıştı. Turna Dağı Savaşında Osmanlı’nın tayin ettiği Şahsuvaroğlu Ali Bey’e yenildi ve dört oğlu ile birlikte öldürüldü 1515.  Yerine tayin edilen Ali Bey’in öldürülmesi üzerine de Dulkadirli toprakları Osmanlı topraklarına katıldı 1522. (DEVAMI VAR)