Kırşehir’de bir tartışmadır gidiyor, yok efendim hükümet konağı aynı yere yapılsın, yok TEİAŞ’ın bulunduğu alana yapılsın, yok şuraya, yok buraya yapılsın… Yani ağzı olan konuşuyor. Herkes kendi görüşlerine göre haklıdır.
Kırşehir’de bir tartışmadır gidiyor, yok efendim hükümet konağı aynı yere yapılsın, yok TEİAŞ’ın bulunduğu alana yapılsın, yok şuraya, yok buraya yapılsın…Yani ağzı olan konuşuyor.
Herkes kendi görüşlerine göre haklıdır.
Biz de gazete olarak herkesin görüşünü yayınladık, takdiri halkımıza aittir.
Dedim ya ağzı olan konuşuyor diye…
En iyisi benim de ağzım olduğuna göre, benim de herkes gibi fikrim olduğuna göre, bugün ben de konuşup yazayım istedim.
Ne yapayım duramadım.
Bence Kırşehir’e yapılacak hükümet konağının şehir dışına kaldırılması gündemde olan Ahi Stadı’nın bulunduğu geniş alana yapılması en uygun olanıdır.
Ama stadın bulunduğu geniş alana Belediye Başkanımız Yaşar Bahçeci göz koyduğu için onun buna karşı çıkacağını şimdiden peşinen söyleyeyim.
Neden Ahi Stadı’nın yerine yapılması gerektiğine gelince…
Çünkü Kırşehir’de o kadar geniş ve devasa bir yerimiz kalmadı da onun için…
Sanırım 40 dönüm olan Ahi Stadı’nın yerine dedim ya Belediye Başkanımız Sayın Yaşar Bahçeci kafayı takmış.
Bu kadar büyük bir arsa bence Belediyemiz için çok fazla.
İlimizin Valisi, Milletvekilleri, Belediye Başkanı bir araya gelsin ve burayı iki kuruluşumuza tam ortadan bölsün. Böylece hem Valiliğimiz, hem de Belediyemiz bina sorunundan kurtulsun. Kaldı ki Belediye birimleri şehir dışında rahatlıkla faaliyet gösterebilir.
Nasıl bir çırpıda çözdüm Kırşehir’in kangren olmuş bir sorununu…
Benim ki ne akıl, ne proje ama…
Şaka bir yana da birileri “ben yaptım oldu bitti!” mantığı ile hareket ediyor, yaptığı ve yapacağı projenin Kırşehir’e ne getirip, ne götüreceğini tartışmadan hayata geçiriyor. Sonra da bunun faturasını hep Kırşehir ve Kırşehirliler çekiyor.
İşte 300 yataklı Devlet Hastanemiz…
Apar topar İl Özel İdaresi’nin arsasına konduruldu, daha birkaç yıl geçmeden hastanede poliklinik yetersizliği, yatak sıkıntısı ve en önemlisi otopark sorunu yaşanıyor.
Geçen yıl malumunuz Tıp Fakültesi’nin ihtiyaç duyduğu poliklinikler için diyaliz polikliniğinin hemen yanına ek bina yapılması için Devlet Hastanesi yöneticileri proje hazırlıkları yapmaya başlamışlardı.
Yani yanlış yatırım burada en bariz bir şekilde ortada.
Artı hastane buraya yapılınca ortaya çıkan trafik sorunu için yaptırılan ve tesbitlerimize göre 30 trilyon liranın gömüldüğü ucube köprülü geçiş, Kırşehir’e vurulan büyük darbe de bunun cabası…
Madem yeni bir hastane yapılacak Kırşehir’e neden 300 yerine 750- bin yataklı yapılmaz? Neden yoğunluğun yaşanacağı hesaplanıp otopark düşünülmez?
Neden 20 yıl, 50 yıl sonrasına göre yatırım yapılmaz?
Hastane buraya değil, biraz daha şehir dışına yapılsaydı, her türlü donanımla kurulsaydı da bugün yaşanan bu sıkıntılar yaşanmasaydı.
İşte her işimiz böyle…
Biz neden büyük düşünmeyiz, geleceği hesaplamayız ki?
Küçük olsun, benim olsun hesabından nasıl kurtulacağız ki?
Günlük kazanıp, günlük harcayanlar gibi bugüne göre yapıp, yarını düşünmeyeceğiz.
Eskiden hatırlarım da babam, annem bize bir ayakkabı ya da elbise alacaksa 2-3 beden büyüğünü alırdı da kızardım “Niye büyük alıyorsunuz?” diye. Onlar da Allah rahmet eylesin “Sen büyüme dönemindesin. Bugün aldığımızı seneye giyemezsin, dar gelir” derlerdi de yine de kazardım.
Şimdi onların ne kadar haklı olduğunu gördüğüm için ben de çocuklarıma öyle yapıyorum, bugünkü bedenlerine göre değil, de iki-üç yıl sonraya göre büyük alıyorum, tabi onlar da bana kızmıyor değiller.
Yani özetle Kırşehir’in nüfusu doğru ilçe ve köyleriyle birlikte düşüyor, göç veriyor. Ama şehir merkezi nüfusu artıyor. Birkaç yıl önce 100 bindi, bugün 120 bini geçti. Ne caddelerimiz genişledi, ne yollarımız genişledi. Ama nüfus arttıkça araç sayısı, bina sayısı arttıkça sorunlarımız da giderek artıyor. Bu böyle biline!
İşte bugün de hükümet konağının yeri konusu da böyle.
Şimdi eski yerine 13-15 katlı gökdelen şeklinde yeni bir hükümet konağı yapılsa, altına 2-3 katlı otopark yapılsa bile bu sorun fazla değil 3-5 yıl sonra yeniden yaşanmayacak mı?
Buna kim garanti verebilir ki?
Oysa bugünü değil, 30-40 yılı düşünerek, yaptığımız yatırımı günlük değil, gelecek için yapsak ve bu sorunu tümden çözümlesek daha iyi olmaz mı?
Olur, hem de bal gibi olur…
Ama bu işleri siyasilerimiz daha iyi bildiği için onlar ne derse o oluyor zaten.
Allah onları başımızdan eksik etmesin.
Bizim görüşlerimizi kim takar ki?
Ne demiş atalarımız “zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış!”
Nasıl olsa zenginiz, Kırşehirimizin bütçesi fazlalık veriyor! Parayı koyacak ya da harcayacak yer bulamıyoruz. Yap-boz tahtası zaten bizim tek hedefimiz olduğuna göre, gerisi fasa fiso!
Ne diyelim onlara bildiğiniz gibi yapın!
Bizler sizleri hep iyilikle, güzellikle, iyi ve kötü eserlerinizle yadedeceğiz.
Kolay gelsin!...
***
Sen ağlama gülüm!
Hasret oldu ayrılık oldu
Hüzünlere bölündü saatler
Gördüm akan iki damla yaş
Ayrılık da sevgiyle beraber
Bir şarkı bir şiir gibi
Yaşadım canım acıları
Senden bana hatıra şimdi
Sakladığım sevgili kederler
Bir sır gibi saklarım seni
Bir yemin bir gizli düş gibi
Ben bu yükü taşırım sen git,
Git acılanma....
Sen ağlama dayanamam
Ağlama göz bebeğim sana kıyamam
Al yüreğim senin olsun
Yüreğim bende kalırsa yaşayamam
Bu şarkıyı Sezen Aksu’dan yıllardır dinlerim ve hep duygusallaşırım. Dayanamam, gözyaşlarımı tutamam…
Hele genç ve ani ölümlerde hiç dayanamam, gözlerim yaşarır, ağlarım, hep ağlarım.
Bazen iyi günde de ağlarım, mutlu günümde de ağlarım.
İnsan sevdiklerinden ayrılır uzaklaştığında da ağlar, dayanamaz.
Geçen yıl bugüne kadar hiç ayrılmadığım, ilk göz ağrım kızım Aslıhan’ı Üniversiteye kayıtını yaptırıp, yurda yerleştirdikten sonra onu orada bırakıp yeniden Kırşehir’e dönerken de hep ağladım, gözyaşlarımı tutamadım.
Bu durum benim gibi her anne ve babanın da yaptığı şeydir ağlamak…
Geçen hafta çocukluk arkadaşım, kardeşim, canım, ciğerim olarak gördüğüm arkadaşım Ramazan Karabulut’un kızı Mine’nin düğününde de yine gözyaşlarımı tutamadım.
Arkadaşım Ramazan’ın kızını evinden uğurlarken, nasıl sarılıp ağladığını gördükten sonra yukarıdaki şarkı aklıma geldi ve arkadaşıma teselli verdim “Sen ağlama” diye…
Evet arkadaşım, artık ağlamayı bırak, Allah çocuklarına mutluluk versin, onların mutluluğuyla, sevinciyle ağla…
Haa bu arada arkadaşım, canım Ramazan Karabulut’a düğününde bana yaşattığı bir kırgınlığımı da burada teessürle belirtmeden geçemeyeceğim.
Düğün salonunda şu yaz günü giydiği takım elbisesinin ceplerinin kabardığını gördüm, muzırlık yapmadan duramadım.
Vardım yanına “Ya salonda klima beni çok üşüttü, şu ceketini ver de giyeyim!” dedim.
Kabul etmedi, “olmaz” dedi.
Bütün ısrarlarıma rağmen bir ceketini benden esirgedi.
Oysa bugüne kadar ne istedimse hep veren, benden ceketini değil, bütün bedenini esirgemeyen arkadaşım Ramazan’ın niye böyle bir tutum içine girip, ceketini bana vermediğini günlerdir düşünüyorum da bir türlü işin içinden çıkamıyorum.
Düğünden sonra ona söyledim, kırıldığımı, küstüğümü anlattım, o da bana “Ceket sana kurban olsun! Ben sana 2 takım elbise alırım!” dedi de beni şifeyerek, gönlümü aldı da kırgınlığım ve küslüğüm ortadan kalktı.
Şimdi bana alacağı iki takım elbiseyi dört gözle bekliyorum.
Eğer sözünde durmaz ve almazsa iki takım elbiseyi onu Kırşehir’de gezdirmem, “Aliağa güme” çeviririm haberi olsun!
Bu arada dünya evine giren yiğenim Mine’ye eşiyle birlikte bir ömür boyu mutluluklar dilerken, anne ve babalarını kutluyorum.
***
Sevdiğim bir söz
“Bir insanın yapabileceği en büyük keşif, yapmaktan korktuğu şeyi yapabildiğini görmektir.”Henry Ford
***
Biraz da gülelim!
Gözlük lâzım
Adamın biri paldır küldür yazıhaneden içeri girmiş:
“ Aman doktor bey, gözünüzü seveyim yardım edin bana. Midemde şiddetli bir sancı, yanma var, geceleri gözüme uyku girmiyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?”
“Öncelikle sigarayı ve alkollü içecekleri bırakın. Fazla yağlı yemeyin. Kızartmalardan uzak durun ve en önemlisi kendinize hemen bir gözlük alın.”
Adam şaşkınlık içinde:
“Her şey iyi de doktor bey, anlayamadığım bir şey var, mide ağrısıyla gözlüğün alâkası ne?”
“Alâkası olmaz olur mu beyefendi? Ben avukatım, doktorun muayenehanesi üst kattadır.”