Yazıma “Kırşehir Güzeldir Ama”  başlığını koydum. Evet, “Kırşehir güzeldir ama” dedik. Gelin önce Kırşehir’in güzelliklerinden, sonra amasından bahsedelim. Tabi bu güzellikler günümüzden değil, geçmişimizden kaynaklanıyor.

Tarihine baktığımızda Kırşehir Selçuklu’nun önemli şehirlerinden olup, alimlerin, ilim ve bilim adamlarının, Türkçülüğün öncülerinin yaşadığı şehirlerdendi.

Kırşehir Ahilik teşkilatını ve Osmanlı Devletini kuran, Türkçe’nin ve Türk Dilinin başkenti olmakla beraber adeta Türklüğün ve Türkçe’nin cazibe merkeziydi. 

Kırşehir’de Konya kapısı, Kayseri kapısı,  Engürü ( Ankara ) kapısı, Tokat kapısı gibi girip çıkılan dört kapı mevcuttu. Yurdun dört bir tarafından gelen misafirler, geldikleri yol güzergahlarına en uygun ve yakın yerde misafir edilirlerdi.

Evi olmayan kimsesiz insanlarda burada kalırlardı.

Türkmen dervişler Orta Asya’dan gelirken yanlarında getirdikleri gül tohumlarını her evin bahçesine ekmişlerdi. Ekilen bu güller Kırşehir’e ayrı bir güzellik katmaktaydı. Bundan dolayı da Gülşehir denmişti.

Şehri çevreleyen surlar içerisinde demircilerin, dericilerin, bıçakçıların, bakırcıların,  zahirecilerin ayrı ayrı çarşıları olup, çok canlı bir ticaret vardı.

Surların dışında sıcak suyun çıktığı alanda çevredeki köylerden gelenlerin mallarını sattığı, ihtiyaçlarını karşıladığı bir Pazar kurulmaktaydı.

O zamanlar “ŞAR” denilen sonradan Gülşehir olan Kırşehir’de  her köyde ahilerin bir zaviyesi olup, bu zaviyelerde akşamdan sabaha kadar yanan konuk ışığı bulunurdu. Bu ışığın akşamdan sabaha kadar yanmasının amacı köye yaklaşmakta olan konuğun konaklayacağı ahi zaviyesini kolay bulmasıydı.

İlk yıllarında etrafı surlarla çevrili “ŞAR”  denilen ve zamanla adı Gülşehir olan Kırşehir, içerisinde sayısız cami, mescit, hamam, medrese, tekke, hankâh ve zaviyelerden oluşmuş bir şehirdi. Ortasından geçen Kılıçözü çayı başta insanlar olmak üzere canlılara hayat vererek akmaktaydı.

“ŞAR’ A” her köşe başında gürül gürül akan iki veya üç lüleli çeşmeleri hayat vermekteydi. Şehrin ortasından geçerek kuzeyden, güneye kıvrılarak akan Kılıçözü çayı şehrin can damarıydı.

Kervansaray dağlarından esen rüzgarlar şehrin havasına ayrı bir güzellik katmaktaydı.

Şehrin güneyi verimli ve sulak buğday tarlalarıyla  çevrili olup, her türlü nohut, mercimek, fasulye ekimi yapılırdı. Kırşehir bölgenin zenginlik kaynağıydı.

Şehrin batısında bahçesi Kılıçözü Çayına bitişik olan Ahi Evran’ın  oturduğu, eğitim, verdiği,  konukların yemek yediği misafirlerin ağırlandığı hankâh bulunmaktaydı, gençlerin, kalfaların, çırakların bulunduğu odalar vardı. Bu odalarda meslek eğitim, müzik eğitimi, şiir, tarih, yazma dersleri verilmekte olup, eğitim dili Türkçeydi.

Kırşehir ayrıca 1272 yılında Cacabey Medresesi’nde gök bilimlerinin ve uzay araştırma çalışmalarının yapıldığı şehirdir.

Kırşehir’de günümüzde ki güzellikleri ise eğitim seviyesinin çok yüksek olması, asayiş yönünden güvenli bir şehir olması, insanlığın, yardımlaşmanın bitmekte olduğu günümüzde Anadolu yaşantısının, örf ve adetinin yaşandığı bir şehir olması, halen komşuluk ilişkilerinin ve yardımlaşmanın üst seviyelerde olması Kırşehir’in güzelliklerindendir.

Gelelim yazımın başlığında ki “Kırşehir Güzeldir Ama”nın amasına.

Maalesef bin ikiyüzlü ve bin üç yüzlü yıllarda Selçuklu’nun gözbebeği olan Kırşehir, 1950’li yıllardan başlamak üzere siyasetten ve siyasetçiden çok acılar çekmiş, çok ağır darbeler yemiştir.

İlk olarak bu ağır darbeler ve acılar 1954 yılında Adnan Menderes’in “Bana oy vermiyorlar” diyerek Kırşehir’i ilçe yapmasıyla başlamıştır.

1954 yılından itibaren siyasetçilerin zulmüne uğramaya devam eden Kırşehir halen aynı acıları çekmekte, hükümetler tarafından dışlanmaya, üvey evlat muamelesi görmeye devam etmektedir.

İlerleyen yıllarda siyasetçilerin “Benim partime oy vermiyor, belediye benim partimden değilse hizmet gelmez” diyerek Kırşehir Belediyesi kıskaç altına alınmış, yapmak istedikleri hizmetler engellenmiştir. Sadece belediye hizmetlerinin engellenmesiyle kalınmamış, gelen ve gelecek olan her türlü hizmet engellenmiştir.

Bir de bunlara “ Kırşehir’den bir şey olmaz, Kırşehir Ankara ile Kayseri arasına sıkıştığından gelişemez” anlayışıyla hareket ederek Kırşehir’i düşünmeyen, elini taşın altına koymayan, sorumluluk almayan insanları ilave edersek işimiz gerçekten çok zor.

Kısaca Kırşehir yalnız ve sahipsizdir.

Eğer Kırşehir’e sahip çıkılmazsa sivil toplum kuruluşlarımız siyasetçilerimiz ve ilimizi yönetenler Kırşehir için değil kendileri için çalışırlarsa evet doğrudur Kırşehir’den bir şey olmaz.

Kırşehir’de seçilmiş belediye başkanları ve milletvekilleri Kırşehir’e değil kendilerine çalışıyorlarsa Kırşehir’den bir şey olmaz.

Sivil toplum kuruluşları başkanları protokolde ön sıralarda boy göstererek fotoğraf çektirip, sosyal medyada paylaşmaktan ve kendilerini düşünmekten başka iş yapmazlarsa Kırşehir’den bir şey olmaz.

Her zaman bir konuyu sürekli yazar ve söylerim. Bir ilin valisini çalıştıracak olan o ilin sivil toplum kuruluşları ve basınıdır. Bu kurumlardan sivil toplum kuruluşları bulundukları ilin sorunları ile ilgili dosya hazırlayarak, basını da gazetede yazarak ilin valisine takdim ederler, vali de o dosya ve yazılar eşliğinde şehrin sorunlarını çözmeye çalışır.

Ne yazık ki! Bu yazdıklarımı Kırşehir’de göremiyorum. Ne STK’lar ne basın ne de kurum amirleri Kırşehir’e bir vali atandığında Kırşehir’in sorunları hakkında dosya takdim etmiyorlar, görsel ve yazılı basında gerekli bilgileri vermiyorlar.

Ama herkes, her kurumun başında bulunanlar protokolde ön sıralarda yer alıp, boy göstermeyi, fotoğraf çekinerek sosyal medyada paylaşmayı ve bayram, kandil gibi diğer özel günlerde şehit cenazelerinde basına açıklama vermeyi çok iyi yapıyorlar.

Kırşehir’in sorunlarını özel günlerde, şehit cenazelerinde basın açıklaması yapan, özel mesaj hattından vatandaşlara mesaj atmaktan ve basın açıklaması yapmaktan başka bir iş ve eylem yapmayan milletvekili, belediye başkanı, siyasetçiler ve STK’lar çözemez. Bunlar sıradan basit işlerdir.

Bir şehir sahipsizse o şehirden bir şey olmaz. Siz sahip çıkarsanız her şey olur. Bunun en güzel örneğini İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Akif Ersoy “Sahipsiz olan memleketin batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır”  mısralarında çok güzel anlatmıştır.

İşte Kırşehir’in güzelliklerinden sonra yazdığım aması da bu şekildedir.

***

BAŞSAĞLIĞI

Geçtiğimiz günlerde kayınvalidesini kaybeden “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi İmtiyaz Sahibi Salih Güner ile annesini kaybeden eşi Nazlıhan Güner’e başsağlığı dileklerimi iletiyor, merhumeye Allah’tan rahmet, kalanlara sabırlar diliyorum.