Zaman dediğin nedir ki? Daha dün gibi bilirsin ama bir bakmışın su gibi geçmiş yıllar.

Su gibi geçen zaman içinde bir hayat düşünün!?

İki yüzlü, yalan bir hayat...

Fitnenin, adam satmanın, iftiranın başrol oynadığı;

Adı, şerefsiz bir hayat...

Böylesi insanlar yaşıyor, yakınımızda bir yerlerde.

Farkına varıyoruz ya da çoğunlukla varmıyoruz !

Hayatlarımızı etkiliyorlar. Bir şeyler çalıyorlar bizden.

Sürekli yararlanıyorlar, sömürüyorlar.

O kadar çoklar ki...

Ruhlarını şahsi menfaatleri uğruna satan sürüler.

Şeytana ruhu satarak, makam ve koltuk sahibi olmak , köşeyi dönmek, refahtan en üst düzeyden yararlanmayı seçen, bir kutsalı olmayan, hiç bir şeye saygı duymayan bu insan benzerleri çevremizde yaşıyorlar...

Sorum şu:

Her türlü mesele, davranış, söz, düşünce, eylem! niçin bizim ülkemiz insanı tarafından denge çerçevesinde doğru algılanmaz ve de işin cılkını çıkarmadan uygulanmaz!

En uçlardan algılayıp yaşamadan ve güzel/çirkin her şeyin cılkını çıkarmadan hiçbir şey niye mümkün olmuyor.? Orta yol-denge-ölçülü olmaktan kimse hoşlanmıyor. İlla uçlarda illa zıvanadan çıkmadan ruhları huzura ermiyor.

Ve biz bu noktaya nasıl geldik?

Sadece küresel krizlerin ülkemize etkilerinin sonucu mu, yoksa buna bizim beceriksizliğimiz de dâhil mi?

Ya da her ikisi de mi?

Ne yapacağız?

İşi oluruna bırakıp günümüzü gün mü etsek?

Kendimizi sayılı günlerin geçişine mi bıraksak?

Tam da böyle karamsar bir zamanın içinde değil miyiz? Bizden geçti mi desek? Direnmeyi, mücadele etmeyi mi bıraksak?

Ya da; çaresizliğimizi mi kabullensek…