1984-85 sezonu başlamadan önce Türkiye 3. Ligi kuruldu. Kırşehirspor da bu ligde yer aldı. Bir önceki yıl ikinci ligden düşen takımımızın zaten çok kaliteli oyuncuları vardı. O sezon Mehmet Bulut, Uğur Kavuçuer, Erdoğan Özdoğan (Kaleci) gibi üst düzey oyuncular da mevcut kadroya ilave edildi.
Mevcut kadroda bulunan; Sinan (Kaleci) Sebahattin, Memduh, Muzaffer, Alaaddin, Adnan, Dursun, Nihat, Ragıp gibi oyuncularımızın da olduğunu düşünürsek Kırşehirspor yine çok kaliteli bir kadroya sahipti. Bir önceki yıl Kayserispor’u çalıştıran ve bizlerin de üzerinde çok emeği olan Fehmi Kuş takımın başına getirildi. Gurubumuzda güçlü takımlar olarak Konya Ereğli ve Seydişehir (Etibank SAS) yer alıyordu ama tüm görüşler Kırşehirspor gurubu ilk sırada tamamlar ve yeniden ikinci lige döner şeklindeydi. Ağustos ayının başında kamp kadrosu açıklandı altyapıdan Ali, Bekir ve İrfan da A takım kadrosuna dahil edildi.
Yeni kurulan bir ligde kaliteli kadrosu ile takımımızın şampiyon olması bekleniyordu. Ama beklendiği gibi bir sezon olmadı. Daha ilk maçımızda deplasmanda Nevşehirspor’a 2-1 yenildik.
Nevşehir tirübünleri “Milyonluk E…ler” diye bağırdı bize. Sonra gurubumuzun iyi takımları diye bahsettiğimiz Konya Ereğli ve Etibank SAS engellerine takıldık. Etibank SAS bizi 2-1 yendi. Bu maçtaki golümüzü de altyapıdan gelen İrfan (Ölü) atmıştı. İrfan’a da bir parantez açalım: Olağanüstü yetenekleri olan bir oyuncuydu. Ama futbolu yeterince ciddiye almaması ve diğer şartlar onun futbol vitrinine çıkmasına izin vermedi. Bu arada Bekir ve Ali formayı kapmış takımın değişmez oyuncuları olmuşlardı. Oda arkadaşım, kader arkadaşım Ali ilerleyen yıllarda büyük aşama kaydetmiş birinci lige transfer olmuş bir sezon Gençlerbirliği forması da giymişti. Bekir de genç yaşında formayı kapmasına rağmen devamlılığı olmadı. O da İrfan gibi kısa sürede veda etti formaya.
Sezona erken havlu atmıştık. Çok kaliteli takımımız, tecrübeli ve işinin ehli hocamız olmasına rağmen şampiyonluk yarışından uzaklaşmıştık. O yıl ligin devre arasında benim için bir başka ilk gerçekleşti. Yozgat Bozokspor ile oynadığımız hazırlık maçında ilk defa A takım forması ile ilk onbirde sahaya çıktım. Sezon bitene kadar da Fehmi Hocam beni sürekli olarak kadroya aldı ve bazı maçlarda da oyuna soktu. Onaltı yaşında çocuk sayılabilecek bir oyuncu için çok farklı bir deneyim, çok farklı duygulardı yaşadıklarım. Son üç, beş dakikada oyuna girmek, ayağıma top değmese de sahada olmak olağanüstü bir durumdu benim için. Böylesi bir gurur ve duygu yoğunluğu içerisinde bir de maaş alıyordum. Hem de onbin lira. Hem de Mustafa Altınordu’nun elinden. Hem de ismim okunarak ve bordroya imza atarak.
Değerli Büyüğüm Mustafa Altınordu ve Sevgili Hocam Fehmi Kuş’un çok emekleri var üzerimizde. Hocamdan çok şeyler öğrendik. Mustafa Abi de kol kanat gerdi bize. Unutamadığımız duygu yoğunluğumuzun yanına unutulmaz insanlar olarak eklendiler. Allah ikisine de hayırlı uzun ömürler versin. Lig maçı için Eskişehir’e gelmiştik. Ben de onaltı kişilik kadroda yer alıyordum. Şale otele yerleştik, Muzaffer Abi takım kaptanımızdı ve programı açıkladı. Ter antrenmanı saatine kadar hepimiz odalarımıza çekildik. Odada kramponlarımı kontrol ettim ve bir vidasının olmadığını gördüm. Bir spor mağazası bulup vida almak için gizlice otelden çıktım. Biraz aradıktan sonra mağazayı buldum, krampon vidalarını aldıktan sonra hızla otele döndüm. Otelin merdivenlerinde Kaptan Muzaffer bekliyordu, “Burası Dingonun ahırı mı? Kime sordun da dışarı çıktın?” dedi. Sağlam bir fırça yedik.  Feyzullah Biçer, Abdurrahman Cem, Muzaffer Atabay, Mehmet Bulut, Adnan Kurt ve diğer büyüklerimizi de saygıyla anmam gerekir. Onların da üzerimizdeki emekleri inkar edilmez. Kısaca onlardan çok şey öğrendik. Bize kızarken de severken de bir şeyler öğrettiler.
Dedik ya o yıl beklenildiği gibi geçmedi. Ertesi yıl şampiyon olduk. Şimdi biraz ara verelim, döndüğümüzde şampiyonluğu anlatalım.