Utanmak - utanmamak
Yaptıklarından.
Yaşadıklarından.
İnsanı insan kılan ne varsa.
Yaşam adına. Yaşamak adına.
Her halükarda onurluca.
Orada, burada, şurada; utanmak ve utanmamak adına bedeninden, elinden, dilinden çıkarıp ortaya koyduğunuz her şey, sizin vicdanınızdır. Utancınız. Utanmamanızdır.
Siz doğrunun ve vicdanın savaşçısıyken hiç karşılıksız, karşılık tavır ile kimileri doğrunun ve vicdanın düşmanıdır. Kıyıcısıdır. Çıkarlarının kölesi.
Bu ülkede, Bu kentte,
Demokrasi bu yüzden mağdur, barış bu yüzden yalnız ve insan kalmak bu yüzden zor.
Kimileri çıkarlarının getirileri ile ayakta kalmanın, iktidar olmanın gücünü onur Sayarken,  kimileri hayatta, ayakta ve vakur kalmanın erdemiyle yetinir ve gücünü duruşundan alır.
Kurumunun, makamının, maddi varlığının güç zehirlenmesiyle utancı, ‘şükür’ ile, ‘zikir’ ile, ‘halkçılık’, ‘milliyetçilik’, ‘islamcılık’ ile parlatanlar giderek güçlenip, yağmacı zihniyetleri ile büyürken, yanı başımızda imanı ve yoksulluğuyla kavrulan halk daha da yanıp tutuşmakta onların elleriyle.
Dedikodu, sır-ser, ayak oyunları, çekememe-eziyet etme. ‘Ben iyi, o beter olsun’ duygusu. Hayatı ahlakı ve onuruyla kazananların itibarına zift dökme. ‘Her şey benim olsun’ çökmüş kişiliğinin travmasıyla  yazdıklarıyla kahraman kesilenlerin şirretinin ardına düşme, başkasının unvan ve bilgileriyle para kazanıp kursaktan ekmek geçirme gibi alçalanların karşısında şehrimizde gerçekten yurtsever, gerçekten halkının derdini dert edinen, gerçekten ülkenin ve şehrin sorunlarına duyarlılık gösterenlerin erdemini büyütmek çok zor.
Bu yüzden küçülen Kırşehir, büyüyen kravatlılar, büyüyen siyasetçiler, politikacılar, bürokratlar ve yalaka süvarileri karşısında, Kırşehir’i tepeden tırnağa savunanların, kentine çare olanların, sorunlarına çözüm çabasıyla kursağından Kırşehir halkının tek bir kuruşunu geçirmeyenlerin mücadelesi de oldukça zor.
Zor abi.
İşiniz çok zor.
O kendinize yetemediğiniz.
Kişiliğinize dokunamadığınız.
Makamsız, beş kuruşsuz, yalakalıksız, güçsüz tek bir saniye bile yaşayamadığınız o cehennem kokan dünyanızda işiniz zor. İşimiz çok zor.
Sizinle yaşayan toplumun,
Karanlığınız ile nefes alan o kentin.
Maalesef bir parçası, bir ferdi olduğunuz bu ülkenin işi oldukça zor.
İktidarı sözlerinizle döverken, çapınız kadar götürdüğünüz rantı bir başarı, bir haysiyet, bir şükür gibi gördüğünüz, sabahlara dek harıl harıl güç ile savaşan kişiliğinizle utanmaya varmanız oldukça zor.
Bu saatten sonra insan kalabilmeniz vallahi de zor, billahi de zor.
“Birileri bu ülkede gücü ve malı götürüyor!’’ cayırtısını hem koparıp, hem de bu ranta el ele eylemce katılmanızdan, çanak tutmanızdan, dünün gücüne böyle, bugünün gücüne şöyle davranarak ayçiçeği gibi yön almanızdan, kapalı kapılar ardında salt çıkarlarınız uğruna susmanızdan, en yakınızdaki dostlarınız pazarlamanızdan, şeklinizden, şemalinizden, içinize bir zift gibi çökmüş karanlığınızdan öyle çok anlaşılıyor ki, bu dünyada sizinle, bu dünyanın sizinle, öbür dünyada işiniz çok zor.
Utanmayı bilmeyip, utanmamayı da bilmemenin o karmaşık psikolojisiyle;
Demokrasiden,
Gelecekten,
Kardeşlikten,
Yoksulluktan, yolsuzluktan..
Görünürde takla attığınız, ama içinizde imansızca boğazladığınız ne kadar mağrur ve mağdur kavram varsa; utanmak adına, vicdan adına, bu uğurda terbiye olmanız çok zor.
Bu ülkede her şey olunur, rezil olunmaz nasıl olsa!
Yazacak çok şey var. Öykülendirmeden.
Sıfat sıfat, tek tek.
İşiniz – İşimiz çok zor.