Duyguların, kelimelerin donakaldığı anlar vardır… Çaresiz kalırsınız. Sussanız olmaz, kavga etseniz, karşınızdakini adam yerine koymuş olursunuz.

Duyguların, kelimelerin donakaldığı anlar vardır…
Çaresiz kalırsınız. Sussanız olmaz, kavga etseniz, karşınızdakini adam yerine koymuş olursunuz. Yüzüne tükürseniz bilmem ar eder mi ki?
Son zamanlarda, gittikçe artan tecavüz haberlerini sıkça görür olduk.
En kötüsü de; aile içinde yaşanan tecavüz vakaları, eğitim yuvalarına teslim edilen çocuklara uygulananlar. Düşünsenize, en güvende oldukları yerde (!) tecavüze uğruyor yavrucaklar.
Ne düşünmeye aklım eriyor, ne de yazmaya elim varıyor. Ancak benim sizin aklımızın almaması bu vahşetin yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor.
Konunun uzmanları, tecavüz edenin bilinç altında nefret yattığını söylerler. Yani, kişi tecavüz ettiği varlığın yok olmasını istiyormuş. Ya da bir hükmetme dürtüsü altında, bu sapık davranış olayını gerçekleştiriyormuş.
“Güçlü olan hayatta kalır” bakış açısının özünde, güçlünün zayıfa hükmü vardır. Hatta güçlünün nefret etme hakkı, yok etme hakkı, şiddet kullanma hakkı vardır. Hal böyle olunca, belki de içten içe zayıf, yetersiz olanlarda güçlüye öykünüyordur. Güçlünün önünde el pençe divan dururken, içinde çöreklenmiş kini, nefreti kime kusmalı? En zayıfa karşı, peki en zayıf kim? Erkini kime hükmettirecek?
Kadın olabilir, yaşlı olabilir, çocuk olabilir. Hayvan dahi olabilir. Hem hayvan olmasının ne farkı var ki; içgüdüler zaten hayvani. Kontrol edemediğin, eğitemediğin, öğütemediğin her dürtün hayvani değil mi?
Akıl süzgeci kireçlenmişlerin, zeka seviyesi de önemli değildir ki. Alt etmelisin, aşağılamalısın. Orman kanunu bu ya, her yerde zayıf olan yok olur. Güçlü olmalısın.
İnsan sempati duymadığı varlığa empati de kuramıyor. Empatinin yerini nefret alıyor. Böylece nefret dolu sapkın cani, kadının varlık göstermesine tahammül edemiyor. Edemiyor çünkü, beyninin bir yanında kadın eksiktir, itaat edilmek üzere yaratılmıştır, kodlandıysa bu nefret kadına tecavüzü de beraberinde getiriyor.
Peki, masumiyet denince akla ilk gelen meleklere eş çocuklar…
Hani bakmalara doyamadığınız yavrularımız. Kimin olduğu ne fark eder ki. Çünkü çocuklar herkesin geleceği bugünün küçüğü, yarının büyüğü. Peki, çocukların en gereksinim duydukları şey nedir? Güven içinde sevgi dolu sıcacık bir dünyada biz büyüklerin arasında gelişiminin sağlanması değil midir?
Ne çocuk olmak kolaydır, ne de çocuğu sağlıklı bir birey olarak yetiştirmek.
İyi bir coğrafyada, iyi bir ebeveyne sahip olan çocuklar kadar her çocuk şanslı olamıyor ne yazık ki.
Yoksul ailelerin, vakıflara, yurtlara bıraktıkları çocuklarının zaman zaman ne tür taciz ve tecavüzlere maruz kaldıklarını gördük. Kimsenin gıkı çıkmadı. Çıkan sesler de küçümsendi. Ama çocuklara karşı işlenen suçları görmezden gelmek, bu gerçeği değiştirmedi. Ancak, son zamanlarda yüksek perdeden sesler çıkmaya başladı. O, bir tek kişi tepki koyunca, okumuşu - yazmışı da bu konuda kafa yormaya başladı.
Olsun, yeter ki bütün masumlara uzanan pis, arsız, sapkın ve iğrenç nefisler bir nebze dursun!