Vicdanı ve duyguları gelişip, olgunlaşmış, çocukluktan kurtulan bir insanın bu dünyada acılardan kurtulması mümkün değildir. Bütün masumiyetiyle yaşanan kötülüklere kayıtsız kalması halinde de insanlığından feragat etmesi gerekir. Güç devşirme, mal mülk biriktirme derdinde olan bir insanın da hayatı anlamasına imkân yoktur. Böyleleri hokkabazların taltifleriyle büyüklük hastalığına yakalanıp, kibirli olabilirler. Ancak büyümeleri, olgunlaşmaları mümkün değildir. Duyguları köreldiğinden sevgiden ve sevmekten o kadar uzaklar ki o duyguların nasıl olduğunu anlamaları mümkün değildir. Ölü ruhlar mezarlığının fedaisi, azametli birer bekçisi olabilirler. Aşık olmaya zamanları olmadığından aşık olmayı da bilmezler. Sürekli kasalarını doldurma derdindeler. Uykuları yarım, düşünceleri hoyrat, duyguları körelmiş durumdalar.

İnsanı sevgiyle, aşkla buluşturduğumuzda insanlaşacağına inanıyorum. Ancak aşka ulaşmak o kadar da kolay değildir. Yaşanmamış her anın ölümün gücünü arttırdığını bilseler aşkı ararlar, bulurlar.

Gönlü zengin olmayanların sevginin hazinesini anlamaları mümkün değildir. Gönül bohçanızda gizli de olsa sevgiler biriktirmeniz sizi olgunluğa, aydınlığa çıkarır, ferahlatır. Bohçası dolu olan yaşamın anlamını tadar. O bohçadaki sevgilerin tadına her baktığında huzur bulur. Bohçası boş olanın hayatı da boştur. Bir an önce bedeni varlığını sona ermesinin azabını bekler, durur. O gönül sevgiden beslenirse hayatın bedene, ruha, yüreğe yüklediği yüklerin hafiflediğini hisseder. Ben buna gönüllere yolculuk diyorum. Nasıl olacağına ilişkin hazır bir reçetem yok. Herkes kendisi bulmalı, ulaşmalı fethetmek istediği gönülleri. Belki de belalardan uzak durmayı böylelikle sağlayabiliriz. Bela bizim mayamızda olmakla birlikte kurtuluşta bizim aklımızda, bilincimizde olmalıdır.

İnsanın mayası beladır. İnsanı ayakta tutan; öfkesini, kinini, öç duygusunu öteleyen o mayanın sessizliğidir. Kendisine dokunulduğunda, zarar göreceğine inandığında gözü kararır. Belayı bulmaktansa belayı üzerine salar, böylelikle var olan saygısını koruduğunu düşünür. Bazen de o bela uzaklardaki çaresizler için öfke seline dönüşür. İnsan hem beladır, hem bela taşır, hem de beladan beslenir. Aslında duygularının hamlığı, düşüncelerinin yetersizliğidir belaya sürükleyen. Bilincinin zayıflığıdır onu belaya bulaştıran.

İnsan sağır bir mahlûktur. Körlüğü dillere destandır. Gözlerini hep kaçırmasının altındaki gerçek körlüğünü gizlemek içindir. Gönül gözüyle bakmasını bilmediğinden kördür. Sevgi sözcüklerini söylemekten ve duymaktan korktuğundan –alçalacağını, küçüleceğini düşündüğünden --- sağırdır. Bundandır gönlüde gözü de fakirdir.

Okuyan insanın kafası çalışır, çalışan insanın değil. İş sadece kendisini öğretir, tekrarlatır. Okuyan ise çok yönlü düşünür. Merak eder, arar, peşinden gider, yeni şeyler bulmaya çalışır. Vergi tahsildarını düşünün, toplayacağı vergiler dışında bir şey düşünmez, düşünmediğinden de yeni şeyler öğrenmez, zaten kendisine zamanda bırakılmaz. Hep günlük rutin işleri yapması, bitirmesi istendiğinden hayatı, hayatları düşünemez. Yani işinin hamalı olduğunun farkına varamayacak kadar da meşguldür.

Mal mülk zenginliği değil, gönül zenginliği insanı huzura erdirir. Gönlü zengin olan insan yoksulluğun çilelerinden arınır. Mutlu olduğu için yoksulluk yüreğine işlemez.

Bazı insani duyguları geleneksel anlayıştan, değer yargılarından, güçsüz görünme endişesinden öteler insan. Bu onu kendisi olmaktan uzaklaştırır, kendisi olma halini yok eder. Sürekli benzeşme endişesiyle aslından çok farklı bir karaktere bürünmek zorunda kalır. Ağlama, bir iç boşalma, rahatlama, insani bir duygu olmanın ötesinde ruhları inceltir. Katı yüreklileri ağlatmalıyız ki ruhun incelmesiyle insani vicdanla buluşsunlar. Katılaşmanın yalnızlaşmasından kurtulsunlar. Gönül zenginliğine ulaşan insan hem âşık olur, hem acır, hem ağlar. Hem de utanmadan tekrarladığı bu duygulardan haz alır. Gönlü zenginleşir, bakışları bir başka anlam kazanır, gözleri ışıldar…

Kendi vicdanının kuyumcusu olan insan gönül hazinesine ulaşır.

İnsanı bakışları ele verir. İnsanın niyetini gözler söyler. Bundandır gözlerin sihri. Suçluluk duygusu taşıyan veya kötülük yapanlar gözlerden kaçınırlar. Celladın idam mahkûmunun gözlerinden kaçınması, mahkûmun gözlerinin bağlanmasının sırrı nedir sizce. Ömrünce o son bakışların azabından, ıstırabından kaçınmak değilse nedir sizce. Korkuyla, hiddetle ve öldürme kastıyla düşünenler amaçsızca, bön bön bakarlar. Ölgündür ve ölüdür gözleri… Bakar kör misali görmezler, gözlerinin rengini göstermekten, göz rengi görmekten kaçınırlar. Çünkü o gözler susan dudakların yerine geçer. Gönül gözüyle bakan insanı gözleri ele verir. Korkmayın ilişin yanına belki size de bulaşır gönül zenginliği…