Gündüz hünerli olmayı, bilgiyi taşırken; gece insanı hayatın hazinesine götürür. Gece düşüverir rahmine doğumun, yeniden oluşun tohumları… Gecenin sessizliği sizi kendinizle buluşturur ve yeni kapıları ardına kadar açan düşüncelerin ilmeğinden akar ve gündüzün hayalleri gecenin rüyalarından beslenir farkında olmadan. Yaşanan anların karmaşası içerisinde geceye duyulan özlem; yorgunlukları gidermek, dinlenmekten çok, sonraki günün düşüncelerinin filizlerinin düşmesindendir. Belki de farkında olmadan yaşadığımız dinginliğin veya karmaşanın gerisinde gecenin derin izleri vardır. Kim bilebilir ki!.. Yaratıcılığın zirve yaptığı ve yeni fikirlerin sizi sürüklediği o sessizliğin arzulanmasındaki sessizliğin gizi olmalıdır.

Sevdanın görüntüsü olmalıdır. Sizi emekle, sessizce bağrına basan, yüreğinde yaşatan ve çoğaltan o fısıldayan ses bakışlarınıza kilitlenir. Gece en çok sevdanın uğrak zamanı… Sessizliğin yürekte çağıldadığı, gözlerde çığlığa dönüştüğü, umutların depreştiği, arzuların yükseldiği ve sizi terk etme endişesi ve korkusunun gündüzün telaşlı koşturmacasın da unutulduğu, yeniden hatırlandığı, maviye yolculuğun başladığı o saatler… Siz ona yön vermek istedikçe, o sizi sürükler peşinden menziline ulaşır. Siz onu kalbinize alırken, onun kalbinin ortasına oturmalısınız. “Kalbimdesin “  diyebilmeli… O zaman yolunu bulur ve hatıralara dönüşmekten, korkar kaybolmaktan…

Gecenin karanlığından gelen gözlerin yine gecenin karanlığına kapanacak. Sakın yalnızlıktan şikâyet etme. Ordularla gelmedin, yalnız geldin ve giderken uğurlamaya gelecek binler de, milyonlar da olsa yapa yalnız ve çırılçıplak tıpkı geldiğin gibi gideceksin. Şikâyetlerinin çoğu işe yaramaz hoyratça kullandığın zamanına ve bedeninin sonsuzluğuna olmalıdır. Kimse senin şikâyetlerinle, dertlenmelerinle ilgilenmez. Her arayışın senindir. Bulduğunu sandığın arayış, yeni arayışların kapılarını aralar. Gecenin dinginliğinde, sessizliğinde kendi iç sesini dinler, konuşursun.Belki de farkında olmadan  mavinin sonsuzluğundaki sevdanın sesiyle ve kokusuyla buluşursun. O koku ve ses ,arayışın farkından lığını yaratır. İçindeki benliğindir. Aradığın Tanrı, aradığın benlik, aradığın kimlik, aradığın varlıktır. Bilinmeze ulaşmak için gecenin sessizliğine ve içine alacağın rüyalara ihtiyacın var. Hayallere dönüşecek rüyalara…

“Sıkmadan uzun uzun anlatmasını bilen yegâne geveze denizdir. Ömürlerinin dörtte üçünü denizde geçiren ihtiyarların bile bundan şikâyetleri yoktu.”  Eser, gürler, kızar, çığlıklar atar, durur, durulur, çarşaf gibi olur, sessizliğe gömülür. Maviliğini gözlerine yansıttıkça farklılık verir. Huzur taşır, yaşattığı huzursuzlukların ardından… Maviliği gönülde yitirmeyeceğini, kaybolmayacağını bilir, ömrünce…

Gece ve gündüz nasıl kardeşlerse , zalimle mazlumda kardeştirler.Biri diğerinin bağrında doğar.Biri veliaht olurken diğeri köleye dönüşür.İçimizdeki benden kovarsak birbirlerine muhtaç olmadan, zalimleşmeden gecenin sessizliği, gündüzün hüneri gibi yaşamı güzelleştirerek, uyumla var olabilirler.

Çöl ve okyanus zıt görülse de ortak benzerlikler taşırlar. Yalnızlığı bünyelerinde saklarlar. Güneşle aracısız ve dürüstçe buluştururlar. Saklanmanıza, gizlenmenize, kaçmanıza izin vermezler. Pusulasız yolunuzu bulmanız size, maharetinize kalır. İkisinde de; büyüklük, ağır başlı sessizlik, heybetli ve derinden gelen çığlıklar… Aydınlığı veya karanlığı gizleyecek bir örtü yoktur. Yalın, saf, kendi halinde, zararsız, beklentisiz… Dayanma ve direnme sizin sabrınızdır. Maharetiniz demiyorum sabrınız diyorum. Sevginin sabrı gibi…

Hayatı anlamlı kılan; gecenin sükuneti gibi, akışını kolaylaştıran kinden, öfkeden, nefretten, şiddetten arınmış bir varlığa dönüşüp coşkuyu, sevinci, sevgiyi çoğaltmak ve paylaşmaktan geçer. İhtirasları frenleyip, tutkuları çoğaltmak yaratıcılığımızı besleyecektir.

Güzellikleri az, öz söz kalıcı kılar. Kötülükler için boşuna tüketmeyin nefesinizi. Güzel ve çirkin, doğru ve yanlış, iyi ve kötü v.s… hepsi hakikatin kendileridir. Ancak, gecenin sonsuz sessizliğinde güzel, doğru, iyi size uğrasın; nefesinizi, yüreğinizi, ruhunuzu beslesin, onunla gündüzün bilgi hazinesini çoğaltasınız. Az ve öz sözlerle, sözcüklerle… Sizi alıkoymak isteyenlere omuz silkip, sırtınızı dönün yolunuza devam edin. Işığa ulaştığınızı farkında olmadan göreceksiniz. Yüreğinizi dolduran o ışığın parlaklığıyla acınızın ve kederinizin azaldığını hissedeceksiniz. Bunlar umudun teselli sözleri değil, hakikatin kendisidir.

Sevginin yürekte bıraktığı iz ayrılık vaktinin engin saatlerinde derin bir yaraya dönüşür. Dönüşü olmayan ayrılığın sevgisini beraberinde götürür ve geride hüzünlü gözlerin uzaklara hasretle bakışını görürüm. Her bakış; bekleyişi ve geri dönüşü derinleştirmekten başka bir şeye yaramaz. Mavinin sonsuzluğuna dalar, umutsuzca beklerim. Maviye kilitlenen gözlerim sevgiyi ve seni hatırlatır. Artık bir hatıraya dönüşen varlığınla gecenin sessizliğine, ıssızlığına, sükûnetine, yalnızlığına ve kimsesizliğine dönebilirim.

İçim dışım sonbahar gibi. Her şey soluyor, kuruyor. Ölüm sessizliği öncesi yalnızlığına çekiliyor. Bir şeye canım sıkıldığında derin sessizliğe gömülürüm. Ya çaresizliğimden veya güçsüzlüğümden… Yüzümdeki ifade anlamsız, boş bir bakışa dönüşür. Etrafıma kayıtsızca ifadelerle bakar, sıkıntımı kendimle yaşarım. Kimseyi ortak istemediğimden ruh halime uzak kalmasını isterim kalabalıkların… aslında bu sessizlik tepkinin yansımasıdır. Ancak; ruhi hallerimizi herkese açıklayamadığımızdan gereksiz, anlamsız sonuçlara ulaşılacağının da farkındayım. Böyle durumlarda  “Tanrının insana bahşettiği en büyük kudret hayal gücüne” sığınırım. O hayal dünyasında mavinin sonsuzluğuna sıkça ulaştığımı ve huzur bulduğumu hissederim.

Gecenin hazinelerini gündüzün bilgi hünerlerine taşıdığımızda çıplak bedenlerimizin örtündüğünün, ruhlarımızın ısındığının farkına varacağız. Gecenin sessizliğinde düşünürüm, kimsenin bir şeyler almadığı zenginin hüznü mü, kimsenin bir şeyler vermediği dilencinin hüznü daha derindir diye… Nereden, nasıl baktığınıza bağlıdır hayatın akışındaki bilinmezliklere… Umut; dilenci için yaşama bağlanmanın kapısını aralarken, zengin içinse boş bir avuntudan başka bir şey değildir.

Acısını ve ıstırabını duymadan bir şey terk edilebilir  mi?.. Yalnızlığına, kimsesizliğine ve çaresizliğine… Zengin ve dilenci arasındaki tezatlığı anlamadan zevkleri ve çileleri anlaşılabilir mi?.. Belki de arayışımızın  mihengi o gizlerdedir. Düşkün bir dilenciye acımaktan çok, zenginin korkularına karışan gecenin sessizliğinin kâbuslara dönüşüne kederlenirim. Sürekli kâbuslarla bölünen uykunun derinliklerinde rüyasız geçen ve hülyalara hasret uyanacak şafağın özlemden çok, yeni kederlerin haberleri olduğu gündüzün sersemleticiliği üzer…