Eskide ağır vasıta şoförlerinin sohbeti dinlenir ve birazda avanslı da olsa saygı gösterilirdi. Avcılar kadar hilafetli olmasa da sohbetleri, hayranlık duyulan sallamalarıyla bayağı bir dinlenme terapisi sayılırdı. 
Pic Hüseyin 160 santimlik boyuyla heybetli görünmeye çalışarak, “İstanbul’da ambar yükü aldım Bolu Dağını bir buçuk saatte çıktım (eskide Bolu Dağını bir buçuk saatte çıkmak marifet ve şoför ustalığı isteyen bir olaydı) Karga Sekmez’de aldım yediye (yani vitesi boşa aldım demek istiyor) evelallah 7 saatte Ankara’ya geldim” derdi. 
Avcılarında sohbeti pek tatlı olur, yalanı çok olur ama zararsız yalanlardır. Mesela her avdan sonra muhakkak bir kaç kuşun kanadını kırar, ne kadar tavşan varsa hepsinin ayağını kırar! Fakat “av torbası neden boş?” diye soracak olsan ona da bozulurlar. Gerçi şimdi ne kanadı kırılacak kus, ne de ayağı kırılacak tavsan kaldı.
Bizim siyasetçilerinde pek farkı yok sayılır. Ellerinde bir kâğıt her söyleneni, yani her şikâyeti not eder ziyaretler bitince muhitten ayrılırken, arabanın camında dışarı atar. Yalnız acemi siyasetçi atar yazılı belgeyi, usta siyasetçi atmaz. Çünkü olur ya yolda biri bulur okurda foyası meydana çıkar diye. 
Oldum olası siyasetçiye pek inanmam ve muhatap alıp dinlememde, yalnız dinlemem demem miting kürsüsünde dinlemem. Halkı yanlış yönlendirmekle meşgul olan muhalefetin, iktidar partisinde farkı yok. 
“Erken seçim” diye yollara düşüp halkı kandırmanın pek alemi yok. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasaları hazırlayıp bilmeyenin olmayacağını hiç zannetmiyorum. Belki bir kısmı bilmiyor olabilir, fakat profesör yaftalı ve hatta anayasayı hazırlayanlarda dahil olmak üzere, Anayasa’nın bir maddesi vardır. “Sine-i millete dönmek.”
Belli bir sayıda milletvekilinin istifa etmesi erken seçim sebebidir. Eğer seçim isteğinde samimi olsalar bu yolu takip ederler ve seçime gidilerek herkes boyunun ölçüsünü alır. Alır da halkın büyük bir çoğunluğu artık ümidini kesmişe benziyor. 
Halkı muza bakan maymun yerine koyup yalan yanlış sözlerle toplumu germenin bir âlemi yok. Milleti geri zekâlı yerine koymakla ekonominin düzeleceğini anlatanların gülünç duruma düştüğünün farkında olmaması mümkün değil. 
Kırpma bıyıklı, şık giyimli birinin çıkıp da bakın Japonya Yeni bilmem ne kadar dolara düştü safsatası ile politika yaptığını sanarak ciddiyetsizliğini ortaya koyuyor. 
Dünyanın ikinci veya üçüncü ekonomisine sahip Japonya’da kişi başına düşen milli geliri biliyor mu acaba?
İktidar partisi ve vekilleri, yap-işlet politikası ile ülkeyi soydurduğunu bilmeyecek kadar bilgisizse bunun adını halk koysun. Yeni yapılan İstanbul-İzmir otoyol ücreti 550 TL yani uçak biletinden pahalı ve bunun bir kısmı yani verilen garanti haricindeki farkı maliye ödüyor. 
Tam bir Aziz Nesin mizahı. Nasrettin Hoca’nın un ticareti yapması bile bu kadar komik değil. 
Hoca pazarda 10 paraya buğday alır öğütür eve getirir hanıma teslim eder. 
Hanım da 5 paraya komşulara satarmış, satarmış da hocanın oğlunun bu ticarete bir türlü akli ermezmiş. 
Çocuk dayanamamış hocaya sormuş, “Baba sen ne yapmak istiyorsun?” deyince, Hoca, “Oğlum ticaret olsun masrafımızı çıkaralım!” deyince, oğlan, “Baba sen annemden alıp satsana daha çok kazanırsın!” demiş. 
Bizim uçan hükümetin ticaretine tam da uyan bir hikâye!..
Döviz kurundaki hızlı artışla birlikte her şey ateş pahasına çıktı. 
Kırşehir’de insanlara şöyle bir bakıyorum, hepsi umudunu kesmiş. Ne yapacağını bilemez durumdalar.
Ekonomi desen bitmiş, ticaret desen bitmiş durumda. Gençler hayal kuramıyor, iş bulamıyor, umudunu kaybetmiş.
Tarım, hayvancılık desen can çekiştiriyor. 
Geçim şartları ağırlaşmış, insanların alımı düşmüş ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Bu kadar zor ve sıkıntılı bir süreçten geçerken, en önemlisi insanların geleceklerinden olduğu gibi siyasilerden umudunu kaybetmesi kadar kötü bir durum olmasa gerek.