“Dünyanın en zor mesleği hangisidir?” diye bana sorulsa, elbette pek çok zor meslek vardır. Her mesleğin zorluklarının bir çözüm yolları bulunur, bulunan çözümler haysiyetli, şerefli ve insana yakışır olanları biraz ağır ve zor olanı, gazetecilik veya habercilik diyebiliriz. 
Hele Türkiye gibi bir ülkede daha da zor güvensiz bir meslek. Doğruyu yazsan birileri rahatsız olur, yanlışı yazsan yine yalancı ve yalaka damgası yersin. Bir de bunlara devlet tarafında yapılan açıklamaların doğruluğu tartışılır bir hal alırsa toplumda kaybedilen güven duygusunu siz düşünün. 
Bu tip boşlukta ve istikrarsız bir idarenin yetersizliğinde yeraltı dünyasının devreye girmesi ve bazı şantajlarla üst düzey yetkilileri ağlarına düşürmesi, uzun gibi partizanların anayasa profesörlerine kadar uzanması, halk arasında nasıl bir güvensiz ortamda yaşadığını sorgulamaz mı?
Bunlara paralel olarak zaten Türkiye’nin başına bela edilen Suriye olayından sonra bir de Afgan mülteci krizi sarılınca, zaten zor durumda olan ekonomik durumun akıbeti belirsiz bir durum alır. 
İleri zamanlarda Türkiye’nin ekonomik ve sosyolojik olarak zor duruma düşürülmesinin faturasını millet olarak hepimizin çekeceği ortada. 
Bugün Türkiye çok önemli bir karar alma eşiğinde. Fakat bu kararı alacak tek isim Başkan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu yapabilir mi? 
Bence yapamaz. Kasıtlı olarak Afganistan’da yaratılan kaosun sorumlusu olan ülkeler el birliği ile ortadan çekilirken, kendilerinin çıkarları için kullandıkları ve eğittikleri kimseleri yüz üstü bırakarak kaçmışlar ve kaçarken de, ileri projelerinin kolay uygulamalarına yardımcı olabileceğini düşündükleri taraftarlarını Türkiye’de konuşlandırmayı başarma peşinde oldukları dillendiriliyor.
Afganistan’da gelecek mülteci akınının sayısını Türk Dışişlerinden önce yabancı basında öğreniyoruz. Bunun 10 milyon civarında olduğu söyleniyor. Bu insanlar normal Afgan halkı değil, kendi vatanlarında adeta hain ilan edilmiş ve tamamen ağasının hizmetine odaklanmış aynı zamanda askeri eğitim almış her zaman bir karışıklık yaratacak potansiyele sahip insanlar. 
Suriye olayında hala bir sonuca ulaşamayan ve adeta Türkiye’nin bir kamburu olarak devam eden soruna şimdi de Afgan mülteci ile karşılaşmak, halkı bayağı rahatsız ettiğini düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
İnandırıcılığı tartışılır olan, ekonomimiz zarar görür safsatası doğru değil. On senedir sosyal kurumlar üzerinde ağır bir yük olan Suriyeli mültecilerin katkısı ne oldu ki, Afganistan’dan gelen insanların katkısı ne olacak?
Daha önemli olan bir konu ki adeta akıl trafiğini zorlar bir uygulama. Biz neden Doğu sınırımızı açarken, Batı sınırımızı kapatıyoruz? Biz Batının sınır bekçisi miyiz? Bu kaosu onlar yarattı. O zaman yaşanan sıkıntıyı onların da paylaşması lazım değil mi?
Belki bu yazıyla ilgisi yok diye düşünenler olabilir fakat parçalanma ve kaos ortamının nasıl yaratıldığını incelemeye yardımcı olur diye düşünüyorum. Elli yılımın Avrupa’da geçtiğini ve bu zaman zarfında dört tane devletin nasıl parçalandığını, bunlardan eski Yugoslavya’nın nasıl bir katliamlara sahne olduğunu yaşayarak gördüm. 
Bu olayları daha önceki yazılarımda bahsettim. Bütün korkum kurulan ve kurulacak tezgahlara müsaade etmemek lazım ve hiç düşünmeden Bati sınırları açmak gerekiyor. Komşumuz ve her zaman destek çıktığımız İran’ın Türkiye sınırlarını açtığı ve hatta gelen mültecilere Türkiye’ye geçişleri için yârdim ettiği gibi. Yarattıkları Afgan krizinde batıda nasibini alsın.
Türkiye’de iktidarı ile muhalefeti ile herkes eteğindeki taşı döküp, siyasi çıkarlarını da bir kenara koyup ülkemizin bir mülteci ülkesi olmaması için ortak hareket etmelidir.
Eğer bunu başaramazsak ülkemizi gelecekte büyük sıkıntıların beklediğini hep birlikte yaşar ve bundan millet olarak hepimiz nasibimizi alırız 
Türkiye’yi bir mülteciler ülkesi haline getirmek için her türlü oyunları ve senaryoları yapanların dış güçlerin oyunlarına gelmeyeceğimize inanmak istiyorum.