Ramazan ÇAKIR

Kırşehir Bilim ve Sanat Okulu’nun düzenlediği sergiyi, öğrencilerin yaptığı çalışmaları zevkle izledim.

Her öğrenci yaptığı çalışmalara, deneylere gözü gibi bakıyor, her gelen ziyaretçiyle tek tek yaptıklarını heyecanla anlatıyor.

Bazı öğrenciler de gelişmiş bir özgüven vardı.

Soğukkanlı, kendinden emin tavırlarla açıklamalar yapıyor, kendisine güveniyordu.

Bu başarısının altında çalışmalarla birlikte bu özgüven de vardı.

Bazı öğrenciler yaptıklarını anlatırken heyecanlanıyor, kendi deneylerine hayran hayran bakıyor, tekrar tekrar izleyicilere anlatma ihtiyacını duyuyordu.

Benim gibi pek çok kişiye defalarca anlatmasına rağmen, her anlatışında sanki ilk defa anlatıyormuş gibi, bir heyecan, bir arzu, bir istek vardı.

Bu pırıl pırıl beyinlerin hedefleri, heyecanları, önlerinde başarılmayı bekleyen her birinin kendisine göre hedefleri farlıydı.

Psikolog Erikson’a göre kişilik gelişiminde güven duygusu önemlidir.  

Deney yapan çocukları gözlerken bunu daha iyi anladım.

Annenin çocuğuna ilgisi, sevgisi, güven duygusunun oluşmasında etkili rol oynuyordu.

Eğer bir anne, çocuğunu yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterirse, çocuğa güven duygusu geliyor.

Bebek, acıktığı, altını ıslattığı ve ağladığında rahatsızlığı giderilirse, annesine güvenileceğini anlıyor.

Tersi durumlarda ise çocukta güvensizlik duygusu gelişiyor.

Annesinin ilgisizliği, bakım eksikliği, çocuklarda güvensizlik duygusunun temelini oluşturuyor.

Erikson’dan anlıyoruz ki, çocuğun gerek fizyolojik, gerekse psikolojik olarak kişiliğinin gelişmesinde anne belirleyici rol oynuyor.

Çocukluk döneminde olumlu yaklaşımlar, umut duygusunu oluşturuyor.

Temel güven duygusundan yoksun olarak yetişmiş olan çocuklar, ilerideki yaşantısında sağlıklı, sosyal ilişkiler kuramıyor.

Bireyin kişisel özellikleri diğer insanlarla iletişim kurabilmesi, sosyal gruplarda uyumlu davranışlar göstermesi, arkadaşlık ilişkileri, bireysel özellikleri güven duygusu ile yakından ilgilidir.

Örneğin, üniversiteyi yeni kazanmış olan bir gencin gittiği yeni okulun da arkadaşları ile iyi iletişim kurabilmesi, sağlıklı kararlar vermesi, güven duygusunun ürünüdür.

Erikson’a göre; aşırı koruyucu, kısıtlayıcı, sınırlandırıcı, anne ve baba tutumu özerkliği engeller.                                                                                                          Bu şekilde yetişen çocuklar gelecekte kendi başlarına karar veremezler.

Bu nedenle bariz tehlikenin olmadığı ortamlarda anne-baba, çocuklarını özgür bırakmalı, onların kendi başlarına başarabilmelerine fırsat tanımalıdır.

Kendisine fırsat verilmeyen bir iş başarmanın heyecanını yaşayamayan çocuklar ileriki yaşantılarında çekingen, karar veremeyen, saldırgan davranışlar sergiler.

Çevremizde ne kadar çok saldırgan genç görüyoruz?

Sevgisi, coşkusu ile saldırgan!

Baskıcı ailelerin çocukları kendi başlarına hareket edemezler.

Özgür kararlar veremezler.

Çocuklar bir şeyler üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak ister. Beğenilmek, takdir edilmek, başarının hazzını, heyecanını, coşkusunu yaşamak, çocuğun ruhsal ve bedensel olarak gelişimini olumlu yönden etkiler.

Çocuğu başkaları ile kıyaslamak, olumsuz benlik gelişimine sebep olur.

Onun için çocuğumuzu başkaları ile kıyaslamaktan kaçınmak gerekir.

İnsan yaşamı uzun bir yolculuktur.

Hepimiz bu hayatın yolcularıyız.

Fakat hedeflerimiz, niyetlerimiz, isteklerimiz, zekâlarımız, başarabilme gücümüz farklıdır.

Hiç birimizin yolculuğu, diğerinin aynı değildir.

Nasıl bizim yolculuğumuz farklı ise, çocuklarımızın yolculuğu da, bizlerden farklı olacaktır.

Bu yolculuğu belirleyecek olan yeteneklerimiz ve yeteneklerimizi keşfeden eğitimcilerdir.

Keşfedilmeyen nice yetenekler toplumsal hayatta ziyan olup gider.

Yeteneklerimiz potansiyel olarak doğumla birlikte gelir.

Onlar gün ışığına çıkarılmayı bekler.

Hayatımızın her aşamasında bu değerler bağımsız olarak ortaya çıkmayı bekler.

Her aşama sürekli ortaya çıkmak için doğal bir programı bekler.

A. Einstein’a göre, insan yaşamının en güzel yanı keşfedilmemiş gizemlerin olmasıdır.

Çocukluğumuzda kocaman esrarlı dünyayı keşfetmeye çalışırız.

Delikanlılıkta kendimizi keşfetmeye çalışırız.

Maslow’a göre, insan yaşamının tüm aşamalarında insan olmaya bizleri iten potansiyel bir güç vardır; “İnsanoğlu, kendi doğal yapısı için daha tam bir insan olmak üzere bir baskıyı ortaya koyar.

Bu doğal bilimsel anlamda aynen bir meşe palamudunun bir meşe ağacı, bir kaplan yavrusunun bir kaplan ve bir tayın at olmak için büyüyüp kendisini zorlamasına benzer. Kişi, eninde sonunda insan olarak ortaya çıkmak üzere kalıba dökülmemiş ya da şekillendirilmemiş, ona insan olması öğretilmemiştir.

Çevrenin rolü, eninde sonunda ona kendi potansiyelini gerçekleştirip sezinlemesine izin verir. Ya da buna yardım eder. Çevre, insana kapasite ve yeteneklerini vermez. Yaratıcılık içten gelerek davranma, güvenilir olma, başkalarına özen gösterme, sevebilme, gerçeği özleme gibi nitelikler insan yavrusunun kol, bacak, beyin ve göz gibi sahip olduğu embriyonla ilgili kapasitelerindendir.”

İnsan olarak ırkımız, inancımız ne olursa olsun, evrenin birer parçasıyız.

Ne denli gizlenmiş olursa olsun, insan olarak birbirimize bağımlıyız.

Bir nehir yatağında akıp gidiyoruz.

İnsanlığın ortak hedefleri var.

Fakat her bireyin kendisine göre farklı hedefleri ve farklı sorunları da var.

Evrende birey olarak var olma mücadelesi veriyoruz.

Yüzyıllar boyunca insanlar açlık, salgın hastalık, kölelik vb. sorunlarla savaşmıştır.

Hepsini de yenmesini bilmiştir.

Yaşam isteğimiz ve güçlü irademiz her seferinde dünyayı yeniden oluşturmuştur.

İnsan potansiyel bir çekirdektir.

İçinde ne olduğunu bilmek istiyorsanız, kırıp bakmanız gerekir.

Siz kendinizi bilmiyorsanız, başkaları sizi niçin bilsin.

Doğum halinde olmayan her insan yaşayan bir ölüdür.

Ben Kırşehir Bilim ve Sanat’ın sergisini gezerken, bunları düşündüm.

O çocukların kendi potansiyellerini ortaya çıkarmak için verdiği mücadeleyi, gözlerindeki ışıltıyı, geleceğe yönelik heyecanı gördüm.                                                                                       

Başarı güven duygusuyla birlikte gelişiyor.