Andımız, milli vicdanın özgür Türkiye’nin sesidir. Bilge Kağan’dan, Atatürk’e sürüp gelen milli kültür birikiminin özetidir. Dokusudur. Milli idealimizdir. Genç kuşakların dilinde bu ülkülerin yenilenmesidir. Geleceğe uzanın sesidir. Kültür dinamiğidir. Milli varoluşun, bağımsızlığın sonsuzlaşmadır.
Bu satırlardan kim, kimler, neden rahatsız olur?
Okuyalım:
“Türk’üm doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
“EY BÜYÜK ATATÜRK, açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
“Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Atatürk döneminin üç genç Milli Eğitim Bakanı vardır: Reşit Galip, Vasıf Çınar Mustafa Necati. Aydınlık Türkiye’ye damga vuranlardır. Sonra Hasan-Ali Yücel Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç… gelir.
Andımızın söz yazarı Dr. Reşit Galip’tir. Bu dönemde Aydın milletvekilidir. Andımız, ufak değişiklerle 23.4.1933’ten beri okunmaktaydı. Cümle kurgusu, anlam örgüsü bakımında mükemmel bir metin. Az sözle Türk tarihini özetliyor. Yeni ufuklar açıyor. Millet ferahlıyor. Durgunluktan dinamizme geçiyor. Misak-ı Milli, sınırlarımızı çizer. Andımız da anlam dünyamızı belirler. “Selçuklu ve Osmanlı cihan devleti gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni de Türk Milleti kurmuştur. Sahibi de Türk Milletidir. Bu topraklarda binlerce yıldır kökeni ne olursa olsun birlikte yaşayan herkes, Türk Milleti’nin asli unsurudur. Hoşumuza gitse de, gitmese de bu yaşanmış ve yaşanmakta olan bir gerçektir.” (S. Somuncuoğlu, Yeni Çağ,20.10.2018)’’
Evet, karanlık dayatıldıkça, aydınlık uzaklaşıyor. Türkiye’de AKP ile birlikte dayatılan yıkımların özellikle eğitimde açtığı yaralar saymakla bitmiyor. Devlet, eğitimi siyasallaştırma ihanetine daldığı için kahredici yıkımlara seyirci kalıyor.’’ (AGY.)
2019 yılı ülkemize şeriat diktatörlüğü getirmek için şaha kalkan Fethullah Gülen hareketinin tavan yaptığı yıldır. Eğitimde, adliyede-yargıda, idarede, emniyette- istihbaratta… Ülke yönetimini AKP’nin yardım ve kucaklaşmasıyla ele geçirmiş olan bu yıkıcı çetenin de etkisiyle, Andımız’ın okunması yönetmelikten çıkarıldı. Okunması yasaklandı. Bu netice, ülkeye şeriat komün devleti getirmek isteyen Fetö örgütlenmesinin başarısıydı. Milli birliği parçalıyordu. Andımız, milli dayanışmanın, milli ülkünün çimentosuydu. Aynı yıl Fetö, paraların BANK-ASYA’ya yatırılması çağrısı yapıyordu. Yıkımın finans kaynağı kuvvetlensin diye!
Yıllarca AKP ile sarmaş dolaştı.
Reisi Cumhur’un sözleriyle “Ne lüzum vardı. Aynı menzile koşuyorduk’’ dediği gibi bir birliktelik vardı. Gene Reisicumhurumuzun sözüyle “Ne istediler de vermedik’’ sözünün anlam bulduğu can-ciğer olma yıllarıydı. Bülent Arınç da, “Hoca Efendi hasretinden gözlerimiz yollarda kaldı, bitsin bu hasretlik, dön gel, artık!’’ diyerek can-ciğre olmanın özetini dile getiriyordu.
“17-25 Aralık 2013’te gözlerimiz yeni açıldı. Kandırılmışız!’’ diyorlardı. Andımız bu süreçte kaldırıldı.
ABD, AB, Fetö-PDY, DAEŞ… PKK’de ellerini oğuşturuyordu. Milli Birlik çağrısını yineleyen metin kaldırılıyordu. Bu yıkıcı ve bölücülerin keyfi yerindeydi. ‘’Millilik, şehitlik, gazilik kahraman, milliyetçilik, ülkücülük… bu yıkıcıların hoşuna gitmiyordu. Biz milliyetçiydik; ama yıkıcı, bölücü, parçalayıcı değil, birleştirici, özümleyici barışçı bir milliyetçilikti bizimki. Saldırgan değildik, ırkçı değildik, ortak tarih bilincine inanıyorduk. Kaynaştırıcıydık. Özümleyiciydik.
Bunların amacı, Atatürk dönemine dair ne varsa onları tamamen silmekti. “Ne mutlu Türk’üm diyene’’ sözünü de bu nedenle sildiler, Atatürk’ü hatırlatıyor, diye. T.C.’yi de bunlar sildiler. Bunların amacı millet ülküsü değil, ümmet düşüncesiydi.
Reisicumhur Recep Tayyip Erdoğan bir sözünde: “BİZ DİNDAR NESİLLER YETİŞTİRECEĞİZ!” diyordu. Bu söz düşündürücüdür. Andımız, söz örgüsü ve anlam itibariyle “dindar” nesiller değil, özü bir sözü bir, milli ülkü etrafında kenetlenmiş doğruluktan şaşmayan, çalışkan ve dürüst nesilleri amaçlıyordu.
Bakınız, Andımız’ın söz yazarı Dr. Reşit Galip 23.4.1933, 23 Nisan Haftası nedeniyle yaptığı konuşmada bu konuda neler söylüyor:
“..Çocuklar, güzel yüzlü, güzel özlü Türk yavruları! Bugün kutladığınız 23 Nisan, on üç yıl önce, çocuğunuzun daha doğmadığınız veya süt çocuğu olduğunuz zamanlarda yurdu kurtarmak için, Türk ulusunu kurtuluşa erdirmek için TBMM’nin Gazi M. Kemal önderliğinde açıldığı gündür. Bunu bayram edinmeniz, TBMM’nin yurdu kurtarmak için toplandığı günü bayram edinmeniz ne güzel bir davranış. Öz devletinizin kuruluşunu da kutlamış oluyorsunuz. Türk çocuğu, anasının, babasının olduğu kadar milletindir, bütünündür. Sizin sağlığınıza çalışmanıza, sizin millet ülküsüne, törelerine, uygun yetişmenize, ananız, babanız kadar bütün Türklük yürekten bağlıdır. Can gözlerimiz üstünüze dikilmiştir. Sizin kafaca, bedence sağlam, gürbüz yetişmenizi, ahlakça en iyi, en yüksek yetişmenizi istiyoruz. Analarınızdan, babalarınızdan, hocalarınızdan ve hepimizden daha üstün yetişmek gayretiyle çalışmanızı istiyoruz.
“Büyük Türk Milleti’nin yarınının yapıcıları arasına girmek için şimdiden hazırlanan güzel çocuklar!
“Daima kulaklarınız da çınlasın ki çalışkan olmayan Türk sayılmaz. Ahlaklı olmayan Türk olamaz! Şimdiden bağırarak söylüyorum ki, çalışkan olmayanlar, millet işlerinde kendi payına düşecek olanı en iyi yapmak için, bugün en iyi yetişmeye kulak asmayanlar bizim yarınki düşmanlarımızdır! Milletler içinde bir ve eşsiz Türk’ün güzel yüzlü, güzel özlü çocuklar! Bugün size şu işi veriyorum: Bayramınız biter bitmez, mekteplerinize döndüğünüz ilk günden başlayarak birinci derse girdiğiniz zaman sınıflarda hep birden ve her gün Andımız’ı tekrarlayacaksınız.’’
Andımız, 10.5.1933 tarih ve 101 Sayılı Talim ve Terbiye Kurulu kararı ile resmileşmiş tüm okullarda çocuklara okutulmaya başlatılmıştır.
Devletin temeline koyulan temel taşlardandır.
2013’te kaldırılması Fetö’nün PKK’nın etkisiyle olmuştur.
Aslında Orhun Yazıtlarından, Bilge Kağan’dan Malazgirt’ten Çanakkale’den, Kurtuluş Mücadelesi’nden Atatürk’ten gelen bir tarih şuurunu ortadan kaldırmışlardır.
Danıştay 8. Dairesi’nin kararı yerindedir. Tarihidir. İdare’nin görevine asla bir müdahale yoktur. Danıştay, idari tasarrufu iptal etmiştir. Bunun ötesine gitmemiştir.
Kendini İdare’nin yerine koymamıştır. Yeni bir tasarruf ihdas etmemiştir. Senin yaptığını iptal ediyorum, demiştir. Kamu yararına, devlet geleneğine, millet ülküsüne aykırı gördüğüm için iptal ediyorum, demiştir. Bunun ötesine uzanmıştır. Yetki gaspı yoktur.
Yüksek mahkemeler, siyasi iktidarın istediği gibi karar verince onaylıyorlar. Hukuka uygundur, diyorlar. Gerek Danıştay’ın gerekse Anayasa Mahkemesi’nden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden istemedikleri bir karar çıkınca da feveran ediyorlar. Mahkemeyi kapatmaktan, tanımamaktan bile bahsediyorlar. ‘’Git, efendi cüppeni çıkar da gel!’’ Diyorlar. Diyanete danıştın mı’’ demekten çekinmiyorlar. Diyanete danışma şeriat devletlerinde olur. Laik, demokratik, hukuk devletlerinde ‘’diyanet’’ e danışma yoktur.
Özetle, Danıştay’ın bu kararıyla objektif hukuk kurallarıyla tek adam yönetiminin, dikte yönetimi tartışılmaktadır.
Sonuçta hukuki realite, hukuki çıkış baskın gelecektir!