Şu dünyada neler gördük, neler yaşadık. .

Şu dünyada neler gördük, neler yaşadık...
İnsanın başına her an her şey gelebiliyor. Tabi inanan insanlar için bu takdiri ilahi.
Benim de önceki gün başıma bir olay geldi ve sol kolumuzu kırdık. Ne yapalım başa gelen çekilirmiş.. Biz de bunun sıkıntısını yaşıyor ve çekiyoruz.
Buradan yeri gelmişken belirteyim ki; yaşadığım bu sıkıntı nedeniyle yakın ilgi ve desteklerini gördüğüm Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Ortopedist Yrd. Doç. Op. Dr. Sayın Mehmet Yetiş ile Başhekim Yardımcısı Dr. Sayın Sadettin Doğangün'e, geçmiş olsun dileklerini sunan, evime gelerek ya da telefonla üzüntülerini belirten bütün dostlarıma, akrabalarıma, arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.
Evet, birkaç gündür zorunlu olarak gazeteden uzak kaldım. 40 yıllık meslek hayatımda ilk kez tatil günleri dışında gazete dışında kalmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım.
Bizim bu meslek işte böyle. Ölüsüne ağlatmaz, hastasına baktırmaz...
2008 yılında kaybettiğim babamın hem cenazesiyle, hem de katılanlarla ilgilenmek için ne büyük sıkıntılar çektiğimi anlatamam. Çünkü ne kadar sıkıntın olursa olsun, ne kadar işiniz yoğun olursa olsun gazeteyi günlük olarak mutlaka yayınlamak, siz değerli okurlarımıza sunmak bizim için en asli görevdir.
İşte bugün de böyle bir durumla karşı karşıya kaldım. Kolumuz kırılısa da mutlaka gazeteyi yayınlamak, haftada bir gün de olsa siz değerli okurlarımın karşısında olmak zorundayım. Ama dedim ya, kolum kırık olduğu için klavyeyi kullanamıyorum. Kızım Neslihan'a bu yazıyı yazdırmak durumunda kaldım.
Gazetecilik zor bir iş.. Biz başkaları gibi yapamıyoruz, kopyalayıp yapıştıramıyoruz. Başkalarının yazdığı yazının altına adımızı yazamıyoruz.
İyi ya da kötü kendimiz yazıyoruz, en önemlisi Kırşehir'i anlatıyoruz.
Kırşehir dedim de, Kırşehir'in birçok sorunu olduğunu defalarca yazdığımız için bugün yine Kırşehir'in sorunlarını yazma gereği duymuyorum. Ama şunu belirtmeliyim ki, 2015 yılı Kırşehir için kayıp bir yıl olarak geride kaldı.
Şunun şurasında bir hafta sonra 2015'i uğurlayıp, 2016'ya "merhaba" diyeceğiz.
Tek arzum ve dileğim 2016 yılı Kırşehir için, ülkemiz için, milletimiz için başarılarla dolu bir atılım yılı olur.
İktidara mensup iki milletvekilimizle ve belediye başkanımızla umarız hükümetten beklediğimiz yeni yatırımları alır ve yarım kalmış yatırımları tamamlarız.
Evet, Kırşehir olarak çok şükür huzur ve güven ortamı içerisindeyiz. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğusunda yaşanan terör olaylarıyla sarsılıyoruz. Her gün yaşanan silahlı çatışmaları görüyor ve teröre lanet ediyoruz.
Ülkemizin bu bölgelerinde adeta teröristler şehre inmiş, insanların can ve mal güvenliği kalmamış, polisimiz ve askerimiz bu bölgede huzur ve güveni tesis etmek için canlarını ortaya koyarak mücadele veriyor. Bu çatışmalar sırasında her gün polisimiz ve askerimiz şehit ediliyor. Anaların, babaların, eşlerin, çocukların gözyaşları yüreklerimizi dağlıyor.
Çarşamba günü de, Kırşehir olarak bir evladımızı toprağa verdik. 25 yaşındaki Mucurlu Gökhan Ünaldı'yı gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurladık.
Artık yeter.. Teröre ve bugüne kadar terör gruplarına müsaade eden herkes Allah'ından bulsun..
Siyasetiniz batsın!
Oy kaygınız batsın!
İktidar emelleriniz yüzünden kardeş kanı akmasın artık!
Terörü yapanları, terörü destekleyenleri ve terör üzerinden siyaset yapanları…
Terörün geldiği noktaya bakar mısınız?
Terör ülkemizi ne hale getirdi?
Ülkede hayat durdu, moraller dibe vurdu.
Şimdi birlik olma zamanı…
Aylardır günlük hayatımızın akışını adeta terör belirliyor. Buna rağmen siyasi parti liderleri, bir masanın etrafında toplanıp ya da el ele vererek teröre karşı güç birliği oluşturmuyor.
Terörün, Türkiye’ye yaşattığı bu büyük acı bile bizi birleştirmiyor.
Lanet olsun güzelim Türkiye’yi kan gölüne dönüştürenlere, teröre destek verenlere ve terör üzerinden siyaset yapanlara…
Güzel ülkem teröre esarette..Suç bizlerin . O kadar yozlaştık ki.
Yarışma programları, diziler magazin programları vs….
Herkes duygularını,acı ve mutluluklarını sanalda yaşıyor maalesef. İnsanlar terörü sayfalarında lanetleniyor, kınanıyor, ateş sonuçta hep düştüğü yeri yakıyor.
Ölüm acısını, hastalıkları, dertleri sosyal medyada paylaşan bizler ardından yiyip içiyor, keyif çatıyor, yaşananları anında unutuveriyoruz.
İşte böyle sorumsuz, vurdumduymaz bir toplum oluverdik ne yazık ki...
Oysa acı, terör, ölüm zaman mekan, ırk dil, din tanımaz.
Artık lütfen yaşadığımız ülkemizin, vatanımızın, bayrağımızın kıymetini bilelim, tarihimize, kültürümüze, değerlerimize sahip çıkalım ve böyle bir nesil yetiştirelim.
Evet, peki 2016'nın nasıl bir yıl olmasını istiyoruz?
Güçlülerin güçsüzleri ezmediği, ekonomik bağımsız bir toplumun mutlu ve kardeşçe barış içinde yaşadığı, etnik kökenlerin ve mezheplerin ön plana çıkarılmadığı, herkesin birlik ve beraberlik içinde hakça bir düzende yaşadığı, adil ve hakkaniyetli bir yönetim anlayışının olduğu bir Türkiye’de yaşamak istemez miyiz? Çok mu zor?
Herkesin birbiriyle barışık barışık, ama geleceğe güvenle bakan, ırkçılıktan uzak, laik ve yeniliklere açık, korku kültürünün egemen olmadığı bir Türkiye’de yaşamak istiyorum.
Ülkemiz böyle zor günlerden geçiyor. Artık herkes ülkemizin bir an önce huzur ve barış ortamına kavuşmasını istiyor. Terörün bitmesini, ocakların sönmemesini arzu ediyor. Umarız 2016 yılı ülkemiz için böyle bir yıl olur. Huzurun, barış ve kardeşliğin yeniden tesis edildiği, birlik ve beraberliğin sağlandığı bir yıl olur.
Biraz da gülelim...

Evet mi, hayır mı ?

Temel'in abisi çok çapkınmış, her gün bir kızı babasının arabası ile dağa götürürmüş. Temel ise dağda ne yaptıklarını hep merak edermiş. Bir gün temel arabanın bagajına binip onlarla beraber dağa çıkmışlar. Araba durunca Temel bagajdan inip abisi ile kızı izlemeye başlamış.
Abisi kızın omzuna elini uzatmış:
- "Evet mi? hayır mı?" demiş.
Kız kızgın bir şekilde:
- "Hayır" demiş.
Abisi:
- "İn aşağıya yayan gel" demiş.
Temel bir şey anlamamış ertesi gün yine arabanın bagajına binmiş. Olay yine aynı abisi kıza evetmi hayır mı diye soruyor kız yine "hayır" diyor.
Abisi:
- "İn aşağıya yayan gel" diyor.
Temel bunun üzerine:
- "Çapkınlık herhalde böyle birşey" deyip eve gider ve merdivenin altından üç tekerlekli bisikletini çıkarır mahalleden bir kız çocuğunu da arkasına bindirir ıkına mıkına dağın tepesine gelirler.
Temel soluk soluğa elini kızın omzuna koyar ve sorar:
- "Evet mi, hayır mı?"
Kızda ne bilsin garibim
- "Evet" der.
Temel bir müddet düşünür ve cevabını verir:
- "İyi sen bisikleti al ben yayan geliyorum!"

Sevdiğim bir söz

"Ya sırtımıza alıp taşıyoruz, ya ayağımızın altına alıp çiğniyoruz; öğrenemedik bir türlü yan yana yürümeyi." (Ömer Hayyam)