Kirlenen siyasi konjektörün halk üzerinde bıraktığı olumsuz tahribatın öyle bir kaç yılda normale döneceği mümkün görülmemektedir. Yolsuzluk, rüşvet iltimasın artık gizlenip saklanmasına dahi gerek görülmeyen bir ortamda bulunmak, ister istemez insanların yaşamını etkiliyor. Toplumu içten içe kemiren bu hastalığın bir an önce önü kesilmeli fakat şuan için bu da mümkün görünmüyor.

Bir TV programında eski bir milletvekili (zannedersem dört devre Mecliste bulundu), “Çok milletvekili ve hatta bakan tanırım rüşvet alan” diyor, pes vallahi yani sözün bittiği yer insan ne diyeceğini bilemiyor. Kolluk kuvvetleri ve resmi makamlar, siyasi baskı korkusuyla bazı olayların üzerine gitmekten imtina ediyor görüntüsü sergilemekte ve de haklılar da. Alenen hırsızlık ve yolsuzluğu, yasalarla korumaya alarak ve çoğunlukla Meclis’ten kanunlaştırırsanız, ister istemez toplumda oluşan art fikir sabitleşir. Eskiden kandıranı ayıplarlardı, şimdi kananı ayıplıyorlar “niye kandın” diye.

Elektriği ve suyun kaçak olarak kullanım faturasını müteahhit veya işletici kuruluşa yaranmak için kaçağın bedelini halka yüklersen buna Allah da razı olmaz kul zaten hiç razı olmaz.

Böyle bir sistem ve adalet olur mu? Millet enayi mi? Çalana hırsız denemiyorsa ve çalan, temizleme ve aklama komisyonları oluşturularak aklanıp temize çıkarılıyorsa bu sistem ve düzenin adı nedir? O zaman yargı niye var, varsa neye yarar?

Uzun devre Anayasa Başkanlığı yapan bir bürokratın giderayak açıklamaları kan dondurucu ifadeler. Çok mücadele ettiğini söylüyor. Fakat “Yalnız kaldım başaramadım!” diyor.

Neden?

Çünkü “Yargıya müdahale var” diyor.

Bunun adı demokrasi şeffaflık ise doğruluğun adı ne. Bir ülkenin özgür basın kuruluşları denetim altında ve baskı uygulanıyorsa, değil ulusal basın yöresel basın dahi taraflı yayın yapıyor ve eleştiriye tahammül edemiyorsa bu nasıl bir basın özgürlüğü oluyor.

Ağlamadan Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Devlet Sözcüsü üç dönemlik görevini bitirip siyasete, baskı ve yasa zoruyla veda ederken bazı doğruları açık yüreklilikle itiraf etti.

Şahsınızın dürüstlüğüne ve doğruluğuna bir lafımız yok. Fakat her yanlış bildiğini açıkladığında şüphemiz var. En yetkili ikinci kişi olduğun halde yapılan usulsüzlüklere neden sessiz kaldın veya gücün mü yetmedi de neden müdahale edemedin. Yoksa orada da mı paralel yapı tekere taş koydu veya ifade özgürlüğünüzü kısıtladı?

Meslektaşının kellesinden tutarak şehrin esnafına “Sık ulan sık” diyerek arkadaşını tartaklayan polis hangi yapının içinde?

Yapılan yasadışı yolsuzluklar ve suiistimallerde, dost olmayan yabancı istihbarat örgütleri durumdan vazife çıkarıp değerlendirmeye çalışırlar. Komşu devletlerde bu gibi uygulamalarını gördük. Devlet kendi inancına göre toplumu dizayn etmeye kalkmaz.

Türkiye’de 20 milyondan fazla Alevi vatandaşlarımız arasında, kendilerinin hor görüldüğü inancı yaygındır, başka inanç guruplarının da gaileleri var. Her toplum dini inancını istediği gibi yaşamalı, cami yaptırma dernekleri cem evi de yaptırmalıdır. Almanya yabancı isçilerle tanışmaya başladığı yıllarda bunu yapmıştır. İsteyene cami isteyene kilise ve sinagog yeri göstermişlerdir. Osmanlı dönemlerinde balkanlarda ve Avrupa’da idareye hakim olduğu tarihlerde hiç bir toplumun inancına müdahale etmemiştir. Bunun başka nedenlerinden bir tanesi de, vergi toplamama gailesi de vardı elbette. Müslüman olmayan toplumlar vergi vermek mecburiyetinde idi ve onlarda askere alınmazdı.

Aynı son zamanlarda uygulanan bedelli askerlik benzeri bir şey. O zaman Müslüman olmayanlardan saray hizmetinde ve askeri malzeme üretimindeki işletmelerde yararlanılırdı. Müslümanda vergi veriyor, Hristiyan’da. Fakat parası olan bedellilik hakkına sahip oluyor yani semer yine fakirin sırtında.

Peki, bu parayı tedarik edemeyen ve kazandığı ile günlük yaşayan ve hatta ailesine ve anne babasına bakmak yükümlülüğü taşıyan bir genç ne yapsın. Gitse askere anne baba ve aile aç, bedel yatıracak olsa zaten aldığı para kendilerine yetmiyor, ne olacak bu durumda olanlar.

Sayın yetkililer onunda çözümünü hemen bulmuşlar, bankalar kredi verecekmiş. Peki, o kredi nasıl ödenecek beyim?

Allah olmayana sabır, olana da insaf versin. Hani insaf dinin yarısı diyorlar ya. Fani dünya zengin, öbür dünya fakirler içinmiş. Bu dünyası olmayanın öbür dünyası hiç olur mu Allah’ın safı. Hani zekât vermeyen Hacca gitmeyen Müslüman sayılmazmış ya. Şimdi de mezarda yakılmayı önleyen kefen çıkmış, günahı sevabı düşünmeye gerek yok. Nasıl olsa ateşten koruyan kefen icat oldu ya, artık cehennem ateşinden korkmaya gerek yok, parası olan ölmeden önce alır giyer ve kurtulur, eh yakılacağa da odun lazım. Aklına sahip olamayanın hali harap.

Haydi bakalım hayırlısı, daha neler duyacağız.