BİZ KIRŞEHİR’LİLER OLARAK AHİ EVRAN’I GENÇLERE ANTALMAK VE AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ

GELECEK NESİLLERE AKTARMAK ZORUNDAYIZ

Ahilik kelime olarak: kardeş, cömert, misafirperver ve yiğit anlamlarına gelmektedir. Ahilik teşkilatı ise; İslami inanç ve prensiplerinden güç ve kuvvet alan, sanatta, ticarette dayanışma ve yardımlaşmayı esas alan, ahlaki, sosyoekonomik bir kurumdur. Ustadan kalfaya, kalfadan çırağa bir kutsal emanet gibi genişleyen, büyüyen, özden öze derinleşen, gitgide kıymet kazanan, maddeyi mana tezgahında eğiren, yoğuran okuyan ve dokuyan, devamlılığı ve canlılığı olan birlik ve beraberlik kurumudur. Bu kurumların Anadolu'nun Türk yurdu oluşundan önce de gerek Anadolu içlerinde ve gerekse İran'da, Irak'ta Orta Asya'daki Türk yurtlarında bir gönül hizmeti verdikleri biliniyordu. Öyle ki Ahilik teşkilatının fikirlerini, 1071 Malazgirt Meydan Savaşı'ndan çok önceleri Anadolu'da; Ahmet Yesevi Ocağı'ndan ilham alan Alperenler (gönül erleri), başarıyla insanlara sunuyorlar, halka hizmetin en güzel örneklerini veriyorlardı. Bu Anadolu'nun İslam Türk sentezi içinde maya maya yoğruluşu yeniden var oluşu demekti. İslamiyet'in bütün insanlık âlemine bahşettiği, mutlak eşitlik ilkesi, temiz ahlak ve sınırsız yardım fikrinin, maddi ve manevi huzur kaynağı olduğu gerçeği, Allah (C.C.) sevgisi, imanın ve İslam'ın şartlarına gönülden bağlılık, bir manevi huzur içinde, Anadolu insanının günlük hayatta gücü, kuvveti ve ilham kaynağı oluyordu.

Ahilik kurumu, bir terbiye ocağı ve meslek edindirme okuludur. Meslek ve iş ahlakına sahip işçilerin toplandığı bir dergahtır. Ahilik kadar iş terbiyesini meslek edinen bir ocak günümüzde bile yoktur. Selçuklular devrinde ve Osmanlı Devleti'nde, tanzimat dönemine kadar bu kurum, teknik eleman yetiştiren bir sanat okulu olarak yaşamıştır. Milyonlarca genç, bu kurum sayesinde okuma yazmayı öğrenmiş, bir de zanaat edilerek iş sahibi olmuştur. Aldığı terbiye sonucu: tartarken doğru tartmış, adaletten sapmamış, ürettiği malın bedelini tahsil ederken ölçülü olmuştur. Zira, ahilik kurumunun gelişmesi ve umdelerinin belirlenmesi yönünde, çok büyük emeği geçen Ahi Evran -ı Veli, 13. asırda Kırşehir'de insanlığın bugün bile gerçekleştiremediği güzellikleri öğrencilerine öğretiyor, hamı pişiriyordu. Kırşehir'de yaşamasından onur duyduğumuz bu yüce zat; "Ey oğul, gerektir ki güzel ahlaktan, aklı selimden dışarı adım atma yasın, nefsine ve şeytana uymayasın, haramdan, iğrençliklerden perhiz edesin. Sünnetleri kocatmayasın, elinle koymadığını götürmeyesin. Kimsenin sanatına tamah etmeyesin. Kimsenin çoluk çocuğuna hıyanet nazarıyla bakmayasın. Kimseye kibir, buğuz (birilerine kin duymak) buhul (hasislik, bencillik) ve haset etmeyesin. Her kimin ayıbını görürsen örtesin. Dünyaya aşırı muhabbet göstermeyesin. Senden büyüğe izzeti ikram edesin, hürmet ve hizmette bulunasın. Bir elin kisbini (kazancını) kıyafet (elbise) kisbe, bir elinin kisbini ahiret günü için fakir fukaraya sarf edesin. Hayır İşlerinde elinden geleni yapmakta kusuru etmeyesin." buyurmuştur.

Ahilik bir insan bilimidir. Her şeyde, her ortamda ve her çağda, denge ve düzen tutturandır. Dağıtan değil toparlayandır, yıkan değil yapandır, dünya ve ahiret dengesini tutturandır. Ülke ve ülkelerin varlığına kârlılıklar ve sağlayandır. Demiş ve İslam’ın prensiplerini, Türklüğün harsıyla (kültürüyle) meczederek (birleştirerek, karıştırarak) çağlar öncesinden insanlığa sunuyordu. Ahi Evran'in torunları olan bizler, bu güzel prensiplerle gönlümüzü süsleyip vatanımızın kalkınması ve yücelmesi için sabırla çalışmak mecburiyetindeyiz, yoksulumuzu doyurmak dertlerimize şifa sunmak şiarımız olmalıdır.

Kalınız sağlıcakla.