Sevinçleri ve üzüntüleriyle bir yılı daha geride bırakıyor, yeni umutlarla yeni bir yıla girmenin heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bir yıl daha geçti ömrümüzden… Kırşehir 2016’ya soğuk ve kar bulutlarıyla “merhaba” dedi.

Sevinçleri ve üzüntüleriyle bir yılı daha geride bırakıyor, yeni umutlarla yeni bir yıla girmenin heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Bir yıl daha geçti ömrümüzden…

Kırşehir 2016’ya soğuk ve kar bulutlarıyla “merhaba” dedi.

Gerçi bendeniz 2016’ya pek te sevinç ve mutlulukla giremiyorum. Kolumu, kanadımı kırdım, kıvranıp duruyorum ya yine de olsun 2016 yılı herkese, en önemlisi de ülkemize ve milletimize mutluluk getirsin.

Kolumun kırılmasından beni sorumlu tutanlar olduğu gibi, Kırşehir için eleştirdiğim kişi ve kuruluşların da bedduasını aldığımı söyleyenler de yok değil.

Meselâ Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürümüz Osman Demir var, bana beddua edenler arasında. Şahsıma defalarca ziyafet sözü verip yerine getirmeyip, avokado, enginar, kerevizle avuttuğu için topa tuttuğum Osman Müdürüm, bir koltukta beş altı müdürlüğü yaptığı için, başını kaşıyacak vakit bulmadığı için, hep beni oyalıyor. Ben de ne yapayım,  hem yazdım, hem de kendisini Valimiz Sayın Necati Şentürk’e şikâyet ettim. Osman Müdürüm bunu bildiği için bana beddua ettiğini bizzat evime yaptığı geçmiş olsun ziyaretinde itiraf etti, “Bak benimle uğraştın kolunu kanadını kırdın, ayağını kaydırdım. Ayağını denk al! Benimle uğraşmaya devam edersen bu sefer ayağın kırılır!” dedi.

Ne diyelim Osman Müdürüme hem yaz diyor, hem de beddua edip duruyor!

Olsun bakalım müdürüm, bugünlerde gelip geçer!

Evet  yine benim bu sütunlarımı süsleyen, hoş sohbet Emine Teyzem ve oğulları Servet ve  Hüseyin Beydoğan var. Basın Danışmanım Ramazan Karabulut var. Bunlar elime taşı verip Emine Teyze’nin ilginç anılarını benimle paylaşıyorlar, sonra geriye çekip beni Emine Teyze ile karşı karşıya getiriyorlar.

Basın Danışmanım Ramazan Karabulut  ve kankisi Servet Beydoğan kolumun kırıldığını duyar duymaz bir doktor reçetesinin üstüne yazı yazıp  çiçek göndermişler ve üzüntülerin şöyle belirtmişler:

“Sevgili kardeşimiz, çok geçmiş olsun… Not: Malumundur kış şartları… Kol kırılmalarına ortak çiçek gönderiyoruz… Bacak kırılmalarına ayrı ayrı çiçek gönderiyoruz. Çelenk sen biliyorsun… KÖTÜ GÜN DOSTLARI”

 

salih köşe yazısı içine konulacak copy

Sağolsunlar, eksik olmasınlar. Onlar da olmasa hayat benim için yaşanmaz olacak. Onlar beri güldürüyor. Moralimi düzeltiyorlar..

Şimdi düşünmüyor da değilim “Acaba Emine Teyze mi bana beddua etti?” diye… Ama o beni oğlu gibi çok sevdiğini, yazdıklarımı hoşgörüyle karşıladığını defalara benim yüzüme söyledi. Hacı Emine teyze arkamdan kuzumu kazacak değil ya…

O zaman geriye kim kaldı ki bana beddua eden?

Şu Belediye Basın Müdürü Halil Çalışır’dan da şüphelenmiyor değilim. Çünkü o hiçbir eleştiriye gelmiyor.

Kolumun kırıldığın duyup, evime ve işyerimize gelerek geçmiş olsun dileğinde bulunan, çiçek gönderen telefonla, mesajla üzüntülerini beyan eden dostlarıma teşekkür ediyorum, sağolsunlar, gelenden de gelmeyenden de…

Her ne kadar gelmeyip telefonla geçmiş olsun dese de Halil Çalışır Müdürüm gibi, kendime yakın gördüğüm arkadaşlarım da olmadı değil. Sağolsun Halil Çalışır Facebook’ta kolumun kırıldığını görünce “Melul melul bakıyor garibim” diye yorum atmış!

Fotoğrafıma bakan Halil Çalışır çok sevinmiş, duygulanmış olmalı ki, üzüntüsünü dışına vurmuştu.

Ne yapalım, melul melul, kuzunun trene baktığı gibi bakıp, garip olduğumuzu göstermişiz.

Neyse benim anlamadığım, benim kabullenemediğim noktada bu zaten. Herkes bizi zabıt kâtibi sanıyor! Herkes bizi gelene ağam, gidene paşam sanıyor! Gelene yağ çeken, gidene yağ çeken mi sanıyor?

Yollar toz toprak, çamur, sular kesik, trafik arap saçı…

Yazdığımız haberler bu…

Bu haberlerde ne var? Niye tepki gösteriyorlar anlamakta güçlük çekiyorum.

Bizim amacımız yetkililerin göremediği, görüp yapamadığı sorunları gündeme getirmek… Yoksa her gün falan filanı ziyaret etti, filan filanı ziyaret etti, tiyatro oyunu muhteşemdi, belediye hizmetleri taktir topladı haberleri mi yazıp duralım?

Gazetecilik bu olmasa gerek.

Ne yapalım biz, başkaları gibi yağcı değiliz, yalaka değiliz, onların makamını saatlerce meşgul eden besleme, liboş değiliz. Eğriye eğri, doğruya doğru diyemedikten sonra ne yapalım biz bu gazeteciliği.

Biz zaten bunları yapabilseydik sanırım bugün üç beş yılda köşe dönenlerden olur çıkar, Kırşehir’in önde gelen sanayici ve işadamlarından biri olurduk.

Neyse ben bugün yeni yılla ilgili yazacaktım, öyle başladım, konuyu dağıttım galiba…

Evet, şüphesiz ki, her yeni yıl umut ve beklentileri de beraberinde getiriyor. Bu bakımdan geleceğimizin ümit ettiğimiz gibi olması için hepimizin üzerine önemli görevler düşüyor.

Kırşehir’de yaşayan insanlar olarak bizlerin en önemli sorumluluğunun, birlik ve beraberlik içinde, birbirimize karşı yardımsever, anlayışlı ve hoşgörülü davranmak.

Bununla birlikte, daha güzel gelecek için hepimizin dünün muhasebe ve mukayesesini en iyi şekilde yaparak, toplumun tüm kesimleriyle birlikte el ele, gönül gönüle vererek daha iyiye ulaşmak için daha çok çalışmalı, yeni bir şevk ve enerjiyle Kırşehirimizin daha müreffeh, dünya ile entegreli ve uluslar arası bir cazibe merkezi olması, sesini daha gür duyurabilmesi için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, yeni yılın ülkemize, milletimize, tüm insanlığa, huzur, sağlık, mutluluk ve hayırlar getirmesini temenni ederim.

***
Biraz da gülelim!

Sıra gelene kadar

Temel dava açmış ve ilk duruşmada hakim sormuş;
- Nedir şikâyetin?
- Hakim bey bu Temel fıkraları var ya, benle Fadime'yi ağızlarına dolamışlar bizi rezil ediyorlar hepsinden davacıyım kim fıkra diye bizi anlatıyorsa onlardan tazminat talebim olacak.
- Senin adın Temel mi?
- Evet Temel.
- İyi de binlerce Temel var o fıkralar neden senin için anlatılmış olsun.
- Hakim bey, ben çok iyi biliyorum beni kastediyorlar.
Hakim karşısında duran Temel'i iyice süzdükten sonra;
- Bak ama o Temel fıkralarının çoğu belden aşağı oysa sana bakıyorum, çelimsiz ve yaşını almış bir Temel'sin. O fıkralar senden çok daha genç, güçlü kuvvetli ve çapkın bir Temel için anlatılıyor. Seninle hiç ilgisi yok bu dava düşer.
-Madem Hakim bey siz böyle takdir ediyorsunuz mesele yok. Demek tevatürmüş, ben değilmişim.
- Evet sen olamazsın, başka Temel'dir. Onlardan sana sıra gelene kadar.
- İyi hoş da Hakim bey bu dava için köyden kalktım buralara kadar geldim. Boş dönmeyeyim. Hiç değilse o güçlü kuvvetli Temel'den sana bir fıkra anlatayım.
- Anlat bakalım.
- Bizim bu iri kıyım pazulu Temel, hakim karılarına çok düşkünmüş.
- Dur, dur be, ne diyorsun sen.
- N'oldu Hakim bey?
- Daha ne olacak, benim hakim olduğumu bile bile ‘Temel hakim karılarına meraklıymış’ diyorsun ağzından çıkanı kulağın işitmiyor galiba.
- Rica ederim Hakim bey, Temel fıkrası için karısı güzel binlerce hakim var. Seninkine sıra gelene kadar…

***

Sevdiğim bir söz

“Fazla cesur davrandığımız için değil, ürkek davrandığımız için çok daha fazla başarısızlığa uğruyoruz.” David Grayson