Ahlakın standart bir tanımı olabilir mi?..

Zamana, mekâna, koşullara, toplumlara, kişilere göre değişiklik ve farklılık gösterir mi? Bir dönemin kutsalına dönüşen ahlaki normlar, bir sonraki dönem veya farklı topluluklar için anlamsız, soyut, önemsiz kurallar olarak değerlendirilebilir mi? Örneğin; hırsızlık ahlakdışı ve yasadışı değildir. Ancak; bu eylemden dolayı yakalanırsanız yasa dışına ve ahlak dışına dönüşür. Sakın benim hırsızlığı meşrulaştırma düşüncesini empoze etmeye çalıştığıma sürüklenmeyin. Öyle bir amacım olmamakla birlikte var olan yaşamdan ve örneklemelerden yola çıkarak size bunun benim dışımda zaten meşrulaştırılıp yasal olarak koruma altına alındığına tanıklık edeceksiniz. Sizden sadece sabırlı ve sakin olmanızı bekliyorum.

Hayata ve olaylara farklı bir pencereden bakalım. At gözlüklerimizi çıkaralım. İdeolojik olmanın ötesinde akılcı bir düşüncenin peşine takılalım.

Birilerinin çok ihtiyacı olan, ancak ulaşma şansı olmadığı herhangi bir şey, birisi için bir çöp yığını ve gereksiz olabilir. Bu durumda gereksiz olandan, ihtiyacı olana bir şeyin istem dışı ulaşması sizce hırsızlık ve ahlak dışılık mıdır?...

Çürüyüp gidecek bir şeyin birilerinin ihtiyacını karşılamasından daha anlamlı ne olabilir ki !... Sizinle bir anlaşma yapma amacında değilim. Ancak, sadece kısa sorular, yargısız sorgulamalar ve küçük dokunuşlarla beynimizi ele geçiren veya dokunulmaz kılınan birçok düşüncenin, duygunun ve onların sonucu oluşan inancın saçmalığına ulaşacaksınız. Tek yapmanız gereken; ön yargılardan, kesinleşmiş ve sizi esir alan düşüncelerden, duygulardan kurtulmanızdır.

Burada ahlakçılık üzerine felsefi takıntılar, takılmalar, dokunmalar, serzenişler, eleştiriler, öz eleştiriler yapacak değilim. Günah çıkarma veya günahkâr arama derdinde de değilim. Aslında ahlaksal olarak nitelendirilen ve sizi esir alan, sizin tutsağına dönüştüğünüz birçok kural ve kuralsızlığın en önemli amacının da var olanı sürdürmek, ahlaksızlaşan kurulu düzeni meşrulaştırmak olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle eğer küçük hırsızlıklarla zaman harcayıp ahlaki bekçiliğe soyunmaya kalkışırsanız asıl büyük hırsızlıkları göremezsiniz. Büyük hırsızlıkların yasal korumalarla nasıl masumlaştırıldığını, sevimlileştirildiğini ve o suç ortaklığına hepinizin nasıl gönüllü katkıda bulunduğunuzu anlamanızı da beklemiyorum. Çok basit bir anlatım ve örnekle anlatmaya çalışacağım ve anlamanızı…

Bankalar…

Bulunduğunuz, yaşadığınız, nefes aldığınız, uyurken, uyanıkken isimlerini duyduğunuz, bir şekilde zorunlu uğradığınız veya uğramak zorunda bırakıldığınız, dışarıdan bakınca sizi içine çeken, içerdeki çalışanlarıyla sizi kendisine bağımlı hale getirmek için söz oyunlarının, sirk cambazlıklarının yapıldığı hem itici, hem çekici, ürkütücü olduğu kadar önerilen mekânlar…

“Ne iş yaptıklarını biliyoruz” dediğinizi duyar gibiyim. Para alıp satarlar. Bir mal olan paranın mekânları. V.s… Neyse işin felsefesini bir tarafa bırakıp size çok net anlatımda bulunayım.

Tefeciliğin; yasallaştırıldığı, ahlâklaştırıldığı mekânlar desem, yetersizim, biliyorum. Hırsızlığın ahlaka havale edildiği yerler diye açıklamaya çalışsam, biliyorum bazılarınız dudak bükecek. Olsun, biz yine de sizin her tür eleştirinizi, umursamazlığınızı, aymazlığınızı, saldırganlığınızı, bilgisizliğinizi bir tarafa bırakarak yolumuza devam edelim. Her gün yasal olarak sizi soyan o “güzide” mekâna bir sözünüz, dokunuşunuz ahlaksızlık, yasa dışılık olarak cezalandırılmanız anlamına gelir. Hem de boyutuna, miktarına, şiddetine göre en ağır biçimde…

Sizin her gün inceden inceye yasal kılıflarla soyulmanız, gaspınız hırsızlık olarak görülmeyip yasalarla korunmaya alınmış ahlaki bir duruşa dönüşürken, sizin bir kuruşluk talebiniz gasp ve hırsızlık olarak ahlaksızlığa ve yasa dışılığa dönüşüyorsa bana gereksiz felsefi savunmalarla karşı çıkışlarla, argümanlarla gelmeyin.

Her türden kişisel servetin ardında kirli ilişkiler, hırsızlıklar ve gasıplar vardır. Bir soygun diyebilirsiniz. Yasallaştırılan bu sömürünün korunmaya alınması, ahlaki bir niteliğe dönüştürülmesiyle masumlaştırılır. Adalet denen güç bu masumlaştırmanın koruyuculuğunun aracı ve kalkanına dönüştürülür.

Kutsallaştırılan mülk adaletin yargılayıcı ve cezalandırıcı kollarına teslim edilir.

Sizler de beyhude bir şekilde adalet arar veya peşinden koşarsınız. Özel mülkiyetin kutsandığı her sistemde adalet, insandan çok mülkü korumaya yöneliktir. Her türden büyük talan ve hırsızlık güvencede, zırhların, yasaların koruması altındadır. Emeği, alın teri her gün çalınan birisi için hırsızlıkla, soygunla, soyulmakla karşılaştığında söz edilmezken, karşılığını istemek veya sessizce, seslice almaya kalkışması mülkün dokunulmazlığına dokunmasından dolayı en ağır biçimde cezalandırılır. Hırsızlık, ahlaksızlık ve yasa dışılık yasallığa dönüşmüştür muktedir için… Bu nedenle insanı, onurunu, emeğini öncelemeyen her türden ahlaki öğreti ve kural güçlüye hizmet, biat, itaat ötesinde bir anlam taşımaz.

Tefecilik; en büyük ahlaksızlık olması gerekirken, onu yasal bir soyguna dönüştüren devlet denen o ceberut yapı insanlığın aşması ve çözmesi gereken en büyük sorundur. Biraz anarşistçe olsa da ki –öyle olduğunu düşünmüyorum--- devlet denen aygıt yok edilmediği sürece soygun, hırsızlık ve ahlaksızlık sona ermez.