Güncel sorunlara ilişkin yazmak benim tarzım değildir. Orası; boğucu, sıkıcı, yıpratıcı, öğütücü bir alandır. Ancak öyle olaylar yaşanıyor ki,  sessiz kalmak “dilsiz şeytan olmaktır.”

Sessizlik; kötülüğe cesaret verdiği gibi, kendimize karşı olan saygımızın da ortadan kalkmasına yol açıyor. Ayrıca sessizlik suça ortak olma gerçeğini de ortadan kaldırmıyor.

Net olmak, dik durmak, karşıdan yükselecek “hassasiyet” masalını hiçe saymak, insani değerleri kutsal kılmak gerekir. Sorun cezalandırmak veya aklamak değildir. Sorun tarihin dipsiz kuyusuna, karanlık çöplüğüne yollamaktır. Karanlık zihniyet ve düşüncelerin filizlenip toplumu esir almasını önlemektir. Çağdışı, karanlık zihniyetin bizi esir almasına izin vermemektir. İnsan onurunu korumaktır.

Sözcüklerin gücünü yitirdiğini, sihrinin kaybolduğunu, anlamsızlaştığını düşünüyorum. Kötülük; hoyratça, alçakça, alenen kendisini sergilemekten utanmıyor. Utanmanın utancını yaşarken, kötülük üreticilerinin ar damarları çatlamış, utanma duygusunu yitirmişler. Yaptıkları kötülüklere gerekçeler üretmek, ahlaksızlıklarına “hassas” değerler masalını kalkan etme derdindeler. Aklın, düşünmenin yok olduğu, edildiği “manevi” değerler maskesiyle hakları çiğnerken, arsızlıkta sınır tanımadan gözlerimizin içine bakarak yalanın meziyetleriyle ruhları, beyinleri iğdiş etme derdinde ve peşindeler.

Ben; onların olağanmış gibi yaşadıklarını, yaşattıklarını yazdıkça utançtan yerin dibine giriyorum. Sözcükler kızarıyor, yüzüm kızarıyor. Onlar ise; utanmazlıkta sınır tanımadıklarından pişkinlikle işledikleri zincirleme kötülüğü haklılaştırmaya çalışıyorlar. Kötülük yapmaktan korkmuyorlar. Kötülüklerinin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Ortaya çıkan her kötülükle birlikte “kutsal” değerler, “manevi” hassasiyetler masalının arkasına sığınıyorlar.

Kendisini güçlü, ulaşılmaz gören, düşüncelerinin istinasız kabul göreceğini sanan acizlerin başvurdukları hileli bir yöntemleri var. Karanlık, karışık, dolambaçlı yollara başvurarak mistik bir hava katarak, dini terminolojiyi kullanarak kötülüklerini kurtuluşun çaresi, reçetesi sunma hastalığı… O kadar sefil ki, bunun alçaklık olduğunu idrak edemeyecek kadar düşkündür, düşürülmüştür. Kendisine itaat eden cehaletin dibindekilerin coşkularıyla sarhoş olurlar. Gerçeği göremezler. Çünkü öyle bir dertleri yok. Utanç verici düşünceler ve eylemler onlar için olağanın bir biçimidir. Çünkü gerçekleri oradadır. Gerçek cüzdanlarında ve bacak arasındadır. Başka bir dertleri, tasaları, kaygıları da amaçları da yoktur.

Yeter… Yeter.. Yeter…

Kirlenmiş ruhlarınızla kendi karanlığınızda kendiniz gibilerle yaşayın. Ona itirazım yok. Birbirinizin dilinden anladığınız için çok iyi anlaşır, sevişir, yaşarsınız. Ancak; kirli ruhlarınızı, örümcek beyinlerinizi, kanlı ellerinizi çocuklardan, kadınlardan, size benzemeyenlerden, benzemeyeceklerden çekin. Sizden korkmuyorum. Çünkü benim “insanlık onurunu koruma” diye ulvi bir düşüncem ve amacım var. Yaa sizin?... Dergahınızda altı yaşındaki çocuğunuzu müridinize peşkeş çekecek kadar alçaksınız. On dört yaşında dini nikahla evlendirecek kadar aşağılıksınız. Uzak durun bizden. Kendinize ait adalar mı, gezegenler mi nereyi bulursanız oraya gidin. Gezegenimizi, bu kadim coğrafyayı kirlettiğiniz yeter. Kötülüğe doymuyorsunuz. Kan emicisiniz, tecavüzcüsünüz, istismarcısınız, alçak, aşağılık mahlukatlarsınız.

Yeter… Yeter… Yeter…

Düşün yakamızdan, çıkın yaşamımızdan… Değerlerinizi, hassasiyetlerinizi alın beraberinizde cehenneme çevirdiğiniz yaşamımızdan cennetinize gidin. Bizden uzak durun… Sizleri görünce seslerinizi duyunca utanç dışında bir şey hissetmiyorum. Ancak, siz zerrecik utanmıyorsunuz.

Kırgınım, kızgınım ve öfkeliyim. Nefret duygusunu yüreğimden silip atmışken sizin yüzünüzden yeniden dönüyor. Aslında siz nefret edilmeyecek kadar alçaksınız… Aşağılık birer varlıksınız. Vicdanınız cüzdanınızda, utanmazlığınız bacaklarınızın arasında…

Sizin yüzünüzden alımlı, kibar, naif sözcüklerim kirlendi. Sizden değil, sözcüklerden özür diliyorum. Kötülükleri ifade etmekte aracı olarak kullandığım için…

İnsan; vicdanı ve utanma duygusunu yitirdiğinde insan olmaktan çıkar.

Bu yaptığınız son kötülük daha öncekilerin hiç birine benzemiyor. Serdiğiniz postlarınızda semirmek için; yalan, yalakalık, hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, hoyratlık, nobranlık… hepsini olağanlaştırdınız. İtaatkâr, suskun hale getirdiğiniz ahaliyi bunlarla yaşamaya alıştırdınız. Kendi kulunuza dönüştürdünüz. Hiçbir insani değerin sizin için anlamı da, önemi de yok. Kendinizce bir ahlak oluşturdunuz. Geçmişte yaşadığınızı iddia ettiğiniz kısıtlamalardan, yasaklardan ve ezilmişlikten intikam hırsıyla ruhlarınızı ele geçiren kötülüğün her türünü uygulamaktan çekinmediniz, çekinmiyorsunuz. Hasta ruhlarınız kötülüğe doymuyor. Siz; umutsuz birer vakasınız. Hiçbir tabip sizi iyileştiremez, bulaşıcısınız, vebasınız. Her yerinizden hastalık, kötülük saçılıyor; ruhunuzdan, beyninizden, yüreğinizden… Sizlerle aynı gezegende yaşamaktan, aynı havayı teneffüs etmenin ıstırabını yaşamak zorunda olduğumdan gerçekten yorgunum, üzgünüm…

Ve sizin kötülüklerinizi yazmak dışında elimden bir şey gelmediğinden dolayı suçluyum. Evet evet suçluyum…

Yeteeeer… Yeteeer… Yeteeer… Yeteer…Yeter…