Ne talihsiz bir hastalık, ne acı bir bağımlılık.
Hayatımızın tüm kıyılarına serilen; aklımızı, vicdanımızı, gerçeklerimizi kemiren muazzam bir virüs.
Çoğu kez, bizi tehlikelerden kurtaran, ama kendimizden, kendi gerçeğimizden kurtulamadığımız, yaşamın karanlık koridorlarına doğru yol aldığımız, çok sık kullanılan bir pratik.
Toplumun en temel bireyinden, toplumun en üst organına kadar yayılmış bir veba. Bu durumun günahkârlığını tekrarlayan müritlerin ise, çokça saklandığı bir sığınak.
Yalan yüzünden sorgulanıyor yaşam. Yalan yüzünden gerçekleri arıyor doğru. Yalan yüzünden, saplandığı ıstıraplardan kaçıyor kimi kez insanlık. Yalan yüzünden, tarumar olmuş ruhumuzu, onarmaya, iyileştirmeye, yarasına sarmaya eğiliyor insanlık. Hayatın o temiz sayfasına geri dönmeye çalışıyor.
Ve yalan, düştü mü içine bir kimsenin, daha iflah olmaz yakınında yaşayan hiç bir şey.
Yalanlar ülkesiyiz. Gözlerimizin içine baka baka yalanın tüm rengini kullanıyoruz. Utanç olmayı, mahcubiyeti, vicdanı bir ustura gibi biçerek. Ustaca. Yalanı çoğalttıkça yoksullaşıyor, karanlık dehlizde rutubetli bir zindanın kimsesiz mahkumu oluyoruz. Sonunda, toplum olarak bir yalan kralının kucağında okşanıyoruz. Yalan kaderimiz oluyorsa, bir gün birileri doğruyu söylerse diye, umut iniltileri içinde ölüyoruz.
Yalan diyorum, kuralı yoktur bu eylemin, bir veba gibi yayılır. İnsan eyleminin en basit, en kolay halidir. İçinde ne alın teri, ne emek, ne de bir vicdan kırıntısı barındırır. Ve her yalan içeriği itibariyle tehlikelere götürür temas ettiği olayları.
Sevginin kaleleri dahi, her türlü işgale dayanabilir, her türlü sarsıntıya, her türlü savaşa. Ancak yalana, o çok koyu düşmana dayanamaz. Bu yüzden ardı ardına düşüyor hayatın uçurumundan ayrılıklar. Acılar, yaban ağrılar, siyah yalnızlıklar kuşatması içinde kalıyor yaşam.
Yalanı diyorum; şimdi hemen, boğun, öldürün! Doğu Anadolu’da katliamlar kusan bir köyde öldürün mesela, ya da Batı Anadolu’nun bir dağ yurdunda alevlerin yuttuğu çocukların hatıralarında, Bodrum'un deniz kıyısına yalnızlığını vurmuş Suriye'li bir mülteci çocuğun hayallerinde, öldürün yalanı. Kadınları, çocukları öldürmek yerine yalanı öldürün.
Yüreğinizde öldürün, aklınızda, imanınızda, kitabınızda, dininizde, ırkınızda, coğrafyanızda öldürün; doğrunun sadeliğine teslim ederek kendinizi, birbirinizi. Birbiriniz uğruna yalanlar değil, güzel şarkılar söyleyin.
Birbirinize yalanın o çirkin tutsaklığıyla değil, doğrunun kurtuluşu ile yürüyün. Yalan çürütmesin sizi, yalan ruhunuzu kemirmesin. Hem o sizin muğlak inancınızla söylüyorum, yalanın ve günahın yükünü almış hiç bir beden bir gün o tabuta, o büyük yeryüzü toprağına nasıl sığar ki. Ve nasıl taşır bir vicdan, yalan ile öldürdüğü güzel bir hayatın. Yalanı fabrikalarda öldürün, tarım alanlarında, okullarda, camiilerde.
Mecliste öldürün mesela, parti genel merkezlerinizde, başkanlık koltuklarınızda, makamlarınızda, iktidarınızda öldürün, yalan ile halkı öldürmek yerine.
Karşınızdaki yalanın gücü ve sahibi her kimse, duruşunuzla öldürün, doğrularınızla, tavrınızla öldürün. Karşınızdaki her kim olursa olsun, o yalan kimsenin yalan gerçeğini öldürün, yalan ile kendi kişilik ve kimliğinizi öldürmek yerine.
Yalanı öldürün evet. Göreceksiniz karanlıkta ölecektir, zulümde ölecektir, zalimde ölecektir.
Yalansız bir yaşam sürmeniz dileğiyle.