Her zaman söylerim; her kim olursan ol; hor bakmayacaksın yaşama!. .

Her zaman söylerim; her kim olursan ol; hor bakmayacaksın yaşama!..
Güzel ülkemizin güzel insanları yaşadıklarımıza layık mı sizce?
Tarih ve kültür şehri olarak övündüğümüz Kırşehir’de olup bitenlere bakınca nereye gidiyoruz sorularını kim bilir kaç kere sormuşuzdur kendimize!
Ahlak, vicdan ve adaleti kendine özgü bir tavır olarak almışsa bir kimse, bu önce kişinin kendisine olan hürmetindendir. Yaşamın sana sunduklarıyla, insani bir biçimde şekil almak, oluşmak ve olgunlaşmak; kişiliği yakalamak, pisliğe saplanmış ve pisliklerle kuşatılmış bir toplumda oldukça zor. Ancak insan kalabilmeyi başarmaksa çok radikal ve erdem düzeyi yüksek bir zaferdir.
Aklı, yüreği, ruhu ve vicdanı üretmeyen insan, öldüren, karanlığı doğuran insandır. Ki, toplumsal çabaları, ahlaksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık, insanı yok sayan bir şiddetle şımarıklık üzerine kuruludur.
Zaman zaman Kırşehir toplumunda, bir aradalığı pay edindiğim dostlarla bu özveriler üzerine hep konuşurum-ruz. İslam’ın, dervişliğin, evliyalığın, toplumsal öncülüğün yüksek olduğu Anadolu'da, gerçekten sapıklar, arsızlar, hırsızlar, yüzsüzler, talancılar, barbarlar, katiller, şımarıklar üretmek, buna seyirci kalmak, böylesine kirli bir durum Türk toplumuna yakışan en normal bir gelişmeymiş gibi davranmak oldukça şaşırtıcı.
Bu yüzden bizlerin, yani Anadolu halkının hak etmediği bu karanlığa iliklerime dek karşıyım. Fukara gelip fukara ölsem de hırsızlığa karşıyım, nefsime yenilip ırz ve namus katili olmaya karşıyım, keza nefsimi ruhumdan neşterle biçseler yeğdir. Utanılacak bir hatayı yapmaya, sevgisizliğe, saygısızlığa, şımarıklığa, talana, yalana, tetikçiliğe, sömürüye karşım arkadaş.. insan şerefi ile ölmeli.
Her akşam televizyon programlarında sorunlar cayırtısı. Artık medya da yetişemiyor, depremler gibi devrilen zaman haberlerine. Detaylarını tartışmaya çokça gerek yok, kısa kısa toplumsal bozulmaların seyrini geçmek sanırım yeterli kalacaktır.
Sapıklar bu ülkenin baş rol oyuncusu, çocukların güzel dünyasına kadar uzanan salyalılarla bir ülkeyi ve bir toplumu üleşmek, ne kadar acı ve mide bulandırıcı. Ahlaklı bir devlet asmalı böylelerini.
Talancılar, köstebek yuvasıyla ilerliyor yurdun tüm sermayesini kemirerek. Haram ne çok sade kalıyor, adına '' ben müslümanım'' diyerek, arsız, utanmaz, vicdansız bir iştahla.
İstanbul ilinin o maymun müteahh-iti, suratına pislik dökülmüş siluetiyle, pişkin pişkin şımarıyor; “Ben İstiklal Caddesi’ne fakir karanfili değil, zengin gülü bıraktım'' diyor. Etrafındaki fantezi düşkünü çıplak yalakalar ise kahkahalarla katılıyor, terbiyesizliğine zenginin.
Dün büyük güç ülkelerle dost, bugün piyonlukları açıkça açığa çıkan ve uluslararası her türlü sosyolojik, politik ve ekonomik illegal işlere girişmiş, sosyete damatları. Ve ardındaki halkaları. Hak büyük bir vebaldir, sizin gibiler fukaradan beter ölür, gömülerek üstelik toprağın bağrına onca ahh ve beddualarla.
Yaza yaza bıktık; namussuzu, hırsızı, katili, uğursuzu.
Yaza yaza arındık ama, bulaşmadan mikropların dünyasına.
Mümin yolunu şaşırdı, hacı sapık çıktı, barışçılar kan kokuyor, bürokrat vurdumduymaz. Çocuklar tedirgin, ceylan bakışlı kızlar kuşkulu, analar endişeli, babalar öfke küpü...
Unuttuk gayrı yoksul, aşı, ekmeği, tüten sıcacık çorbayı, canının derdine düştü. Konuşursan suçlusun, isyan edersen günah. Haksızlık normal geçiş gibi, her suçlu haklı. At izi it izine karıştı, bırakın uygar bir gelişim göstermeyi tek derdimiz; sapıklardan, şımarıklardan, katillerden ve hırsızlardan arınmak.