21 Kasım Pazartesi akşamı kibirden, kendini beğenmişlikten, egodan, kapristen konuşurken bunun tahsille, kültürle ilgisi olmadığını, insanın karakterinden, yapısından ve aşağılık kompleksinden kaynaklandığını söyleyerek Ankara Balgat’ta hizmet veren Memorial Hastanesinde onkoloji doktoru olarak görev yapan Prof. Dr. Kübra Aydın Hocamla bir konuşmamızı anlatmıştım.

Eşimin kontrolleri için Memorial Hastanesindeki polikliniğine gittiğimiz Prof. Dr. Kübra Hocama kontroller ve işlemler bittikten sonra:

“Hocam bizim ülkemizde tahsili ne olursa olsun, işe giren insanların, altına bir sandalye, önüne bir masa verilince kendilerini dev aynasında görürler, bulunmaz Hint Kumaşı zannederler, kibirlerinden, havalarından, egolarından yanlarına yaklaşılmaz. Oysa size bakıyorum, mütevazı, güler yüzlü, doğal olduğunuz gibi kibirden ve kendinizi beğenmişlikten uzaksınız. Üstelik Prof. Doktorum diye hava da atmıyorsunuz sizin karakterinizde ki hastalara göstermiş olduğunuz ilgi ve güler yüzün kerameti nedir?” diye sormuş, Kübra Hocamda; “Hastanedeki servisimizde gencinden, yaşlısına kanser hastaları var, herkesin öldüğü ölümlü dünyada neyin havasını atacaksınız? Şeklinde okullarda ders olarak okutulacak güzellikte, anlamlı cevap vermişti. İşte aramızda geçen bu konuşma nedeniyle birgün önce Prof. Dr. Kübra Hocam’ı anmıştım.

Sanki bunu anlatırken içime doğmuş olacak ki  bir gün sonra 22 Kasım Salı günü Prof. Dr. Kübra Hocam wapsaptan; “Kırşehir’e gelmek üzere olduklarını, 50 km. mesafeleri kaldığını yazdı.” Çok şaşırdım hemen telefonla Kübra Hocamı arayarak “ kendilerini bekleyeceğim yeri söyledim.”

Bir süre sonra Prof. Dr. Kübra Hocam babası Yusuf Arslan ve annesi Selma Arslan ile birlikte geldiler. Çok sevindim, çok mutlu oldum. Zira kendileri Kırşehir’e ilk defa geliyorlardı. “Hoş geldiniz” dedikten, kısa bir sohbetten sonra halledilmesi gereken özel işleri için Kırşehir’e geldiklerini söyleyen Kübra Hocam, babası ve annesiyle birlikte Kırşehir Nüfus Müdürlüğüne gittik, Nüfus Müdürlüğündeki işleri kısa sürede bitince Prof. Dr. Kübra Hocam ile babasına ve annesine “isterseniz biraz Kırşehir gezisi yapalım” dedim. “Tabi seviniriz, Kırşehir’e ilk defa geliyoruz, gelmişken biraz gezelim” dediler.

Nüfus Müdürlüğünden Neşet Ertaş Anadolu Gönül Sultanları Müzesine giderek Neşet Ertaş’ın bal mumu heykelinden “Neredesin Sen?” türküsünü dinledik, müzeyi gezdik. Sonrasında Cacabey Camii’ni gezerek, kısa ve gerekli bilgileri anlattım. Oradan Ahi Evran Müzesiyle, Ahi Evran Camii’ni ve Ahi Külliyesi içerisinde bulunan esnafları gezdik. Kırşehir Merkezinde küçük bir yürüyüş yaptık.

Yürüyüşümüz esnasında Kırşehir’in tarihi hakkında bilgiler verdim, Kırşehir’in siyasetçilerden ve iktidarlardan çok çektiğini halen çekmeye devam ettiğini, 1954 yılın da Demokrat Parti İktidarı döneminde Başbakan Adnan Menderes’in Kırşehir’e en büyük kötülüğü yaparak, en ağır darbeyi vurduğunu “Bana oy vermiyor diyerek ilçe yaptığını, ilçe olan Nevşehir’i il yaptığını, Kırşehir’le beraber elinde bulunan Hacıbektaş, Kozaklı, Avanos gibi ilçeleri Nevşehir’e, diğer ilçelerini başka şehirlere bağladığını, 1957 yılında Kırşehir yeniden il yapılmasına rağmen elinden alınan ilçelerinin tekrar verilmediğini hal böyle olunca Kırşehir’in kolunun, kanadının kırıldığını, Kırşehirlilerin başta Ankara olmak üzere diğer şehirlere göç ettiğini, bunun da Kırşehir’i hem nüfus olarak, hem siyasi güç olarak zayıf düşürdüğünü hangi iktidar olursa olsun görev başına gelen tüm iktidarların Kırşehir’e üvey evlat muamelesi yaptığını, zorunlu kamu hizmet binaları dışında hiçbir yatırım yapmadıklarını anlattım.

Gerek Prof. Dr. Kübra Hocam, gerek Babası ve annesi anlattıklarımı şaşkınlıkla ve dikkatle dinlediler.

Kübra Hocamın yapmış olduğu bu sürpriz ve kısa  ziyaret biraz dinlenmenin ve çay molasının ardından sona erdi ve aynı gün Ankara’ya yolcu ettik.

İnşallah Prof. Dr. Kübra Aydın Hocam ile Babası Yusuf Arslan ve annesi Selma Arslan Kırşehir’den memnun ayrılmışlardır. İstemeden, farkında olmadan bir hatamız olmuşsa ise kendilerinden özür dilerim.

Keşke zamanımız uzun olsaydı Yunus Emre’nin, Aşıkpaşa’nın, Süleyman Türkmani’nin, AhmediGülşehri’nin, Kaya Şeyhi’nin, Melik Gazi’nin, Kalender Baba’nın, Muhterem Hatun’un, Fatma Hatun’un türbeleriyle birlikte Kırşehir’in tarihi ve kültürel diğer yerlerini de gezebilseydik iyi olurdu.

Türk Kadınlarının aydınlık yüzünü temsil, eden, buram-buram asalet kokan ve görevini “yaşamanın güzel, yaşatmanın onurlu meslek” olduğu bilinciyle yapan, güler yüzle, pozitif enerjiyle hastalarını tedavi eden, moral veren Prof. Dr. Kübra Aydın Hocamla, asaletleri karakterlerine, yüreklerinde ki güzellikleri yüzlerine yansımış, insanların sağlığına kavuşması için TIP dünyasına çok önemli bir evlat,bir değer ve bilim insanı yetiştirmiş olan babası Yusuf Arslan ve annesi Selma Arslan’a kısa da olsa beni çok mutlu eden bu sürpriz Kırşehir ziyaretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. İnanın Prof. Dr.Kübra Hocamın babası ve annesiyle birlikte yapmış oldukları hiç beklemediğim anlık ve sürpriz Kırşehir ziyaretleri benim için büyük bir moral oldu. Zor ve gergin günler geçirdiğim bu günlerde bana bu morali, bu mutluluğu Tıp dünyası elindeki tüm imkanları kullansa veremezdi.

Bu hafta konu Prof. Dr. Kübra Aydın Hocam, annesi Selma Arslan ve babası Yusuf Arslan’ın sürpriz ziyaretleri olunca daha önce bu köşemde defalarca yazdığım ama Kübra hocam ile annesi ve babasına anlatamadığım bilgileri hafızaları canlandırmak için kısa da olsa yeniden yazmak hatırlatmak istiyorum.

Her ne kadar siyasetçiler Kırşehir’i “bana oy vermedi!” diye ilçe yapsalar da, “belediyeyi benden seçmedi” diye hizmet yapmayıp, yapılan hizmetleri engelleseler de,

Kırşehir’e üvey evlat muamelesi yapsalar da, Kırşehir asaletinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Kırşehir buram, buram tarih kokan kültür şehri olup, Selçuklu’nun önemli şehirlerinden ve ikinci başkentidir.

Kırşehir Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş kararının alındığı toplantıların yapıldığı şehirdir.

Kırşehir hem Ahi Evran’ın memleketi olup, hemde Ahi Evran tarafından Ahilik teşkilatının kurulduğu şehirdir.

Kırşehir Türkçe yazılan ilk üç eserlerden olan “GARİPNAME” Aşık Paşa tarafından;“MANTIKU’T TAYR-I” gibi eser  AhmediGülşehri tarafından;RİSALETÜN NUSHİYYE ve DİVANI gibi eser Yunus Emre tarafından Kırşehir’de yazıldığı için Türk Tarihçilerinin ve Edebiyatçılarının Türkçe’nin ve Türk Dilinin Başkenti dedikleri şehirdir.

Kırşehir Allah aşığı, gönül insanı Hacı Bektaş-ı Veli’nin memleketidir.

Kırşehir Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu ve aynı zamanda Osman Gazi’nin kayınbabası Şeyh Edebali’nin memleketidir.

Kırşehir Şeyh Edebali’nin büyük amcasının torunu ve damadı, Osman Gazi’nin bacanağı Dursun Fakıh’ın memleketidir.

Kırşehir hem Cacabey’in memleketi olup, hem Cacabey tarafından 1272 yılında şehrin tam ortasına yaptırılan  Medresede gök bilimleri ve astronomi çalışmalarının yapıldığı şehirdir.

Kırşehir Mevlana Celaleddini Rumi'nin nurundan ışık alan, Aşık Paşa’nın hocası Süleyman Türkmani’nin memleketidir.

Kırşehir ilk Türkçe eseri yazan Aşık Paşa’nın  babası Muhlis Paşa’nın, dedesi Baba İlyas‘ın şehridir.

Kırşehir Kaya Şeyhi’nin, Melik Muzafferüddin Behram Şah’ın, Kalender Babanın, Fatma Hatun’un, ve Muhterem Hatun gibi Alperenlerin, alimlerinin memleketidir.

Kırşehir Türk Siyasetinin duayeni, renkli politikacı, büyük hatip Osman Bölükbaşı’nın memleketidir.

Kırşehir ozanların piri olan Neşet Ertaş, Şemsi Yasdıman, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Dadaloğlu, Aşık Said, Hacı Taşan, Hacer Buluş, Ekrem Çelebi,M. Ali Güney ve Türk Halk Müziği sanatçısı  Emel Güney Taşçıoğlu gibi bozlakları ile ağlatan, türküleri ile  oynatan ozanların, sanatçıların memleketidir.

Kırşehir insanının eğitim seviyesi en yüksek şehirlerden olup,  üniversite ve liselere giriş sınavlarında her sene ilk üç sıraya giren, genellikle birinci olan şehirdir.

Özet olarak Kırşehir’de yaşıyor olmak Türklük şuuru taşıyan her Türk için büyük nimettir. Kırşehir Türk’ün ve Türkçe’nin Anadolu’da ki özüdür.