Kırşehir’de gördüğüm manzaralar canımı sıkıyor… Ülkemde siyasette ve ekonomide yaşananlar beni umutsuzluğa sürüklüyor. Kırşehir’de benim gibi ülkesini, milletini düşünenlerin da aynı düşüncede olduğundan eminim.

Kırşehir’de gördüğüm manzaralar canımı sıkıyor…
Ülkemde siyasette ve ekonomide yaşananlar beni umutsuzluğa sürüklüyor.
Kırşehir’de benim gibi ülkesini, milletini düşünenlerin da aynı düşüncede olduğundan eminim. Ama elimizden de bir şey gelmiyor ne yazık ki…
Anladım ki, iktidar benim işim değil. Bu ülkenin siyaseti ile çocuklar ölümden kurtulamıyor. Çoğalmıyor buğday taneleri, ekmek çıkmıyor, doymuyor yoksullar. İktidarın, muhalefetin, kirli siyasetin bezirganları yutarken kasalardan paraları; zulmün altında ezilen halk, zulmün altında ezilen yoldaşlar, dostlar, gardaşlar oluyor. Kravatlı arsızların işçiliğini yapmakmış meğer tek işimiz. Başaramıyorlar, başaramazlar. Çünkü zulmü yenecek ne güçleri, ne yürekleri, ne de temiz duyguları var.
Anladım ki, ideolojilerin ve mücadelenin gerçek öncüsü kişinin kendisidir. Kişiliğinde ve kalitesinde düzeyi yakalayamamışlar ordusuyla, tabuları yıkmak, barışı ayağa kaldırmak, özgürlüğü kazanmakta güç görünüyor.
Anladım ki, topluma sadece şiirlerle ulaşmak daha çok yetiyor. Daha çok yetiyor, kaldırıp siyasetin goygoyunu insanlarla bir şeyleri üleşmeye. ''Padişahım çok yaşa'' her yerde aynı alkış. Her yerde aynı gürültü. Bu da kimliği asılsızları büyütüyor ömrümüzde. Onursuzları, gurursuzları, arsızları, hırsızları, satılmışları başımıza taç ediyoruz.
Anladım ki, çekip almak kendini bu kirli dünyadan. Tüm mesele onlarsız bir dünya. Onlarsız savunma. Onlarsız yaşam mücadelesi. Kalbini, aklını, benliğini toplumunun dünyasına, bir başına gücünün yettiği kadar yayma. Ömrünüzdeki asalakları çıkardığınızda hayatınızdan, inanın daha çok özgürleşiyor, daha çok güzelleşiyorsunuz.
Siyasette oynan oyunların kahramanlığını, avukatlığını ve şövalyeliğini yapanlar var birde. Yalakalıklarını büyük bir güçle bileyenler. Soysuzların savunma mekanizmasını sağlayanlar var. Sizin doğrularınız ihanet, sizin doğrularınız karanlık, sizin doğrularınız başarısız onlara göre; bilmiyorlar ki bireylerin kucaklanmadığı mücadele de kimse özgürleşemez. Siyaset, doğruluğunu ve başarısını yakalayamaz. Hayatın aydınlığını, verimini, güzelliğini çala çala büyüyen omurgasızlar topluluğuyla siyaset mümkün görünmüyor.
Anladım ki, yorgunların, düşkünlerin, yoksulların ve güçsüzlerin mücadelesi, bu böcek sürüsüyle çıkılmaz koridorlara sürükleniyor. Daha çok batıyoruz zulmün batağına. Savaş ve ölüm büyüyerek yürüyor ömrümüze.
Anladım ki, çalmanın ve hortumlamanın geni onlardan geliyor. Yıkmanın, çelme takmanın, yok etmenin. Barış, özgürlük ve aydınlık diye umut ettiğimiz kavram, dört içsiz çakalın elinde. Onlar, demokrasinin mavraları, onlar savaşın karşıtları, onlar yoksulların aslanları (!)
Anladım ki öyle değil, hiç değil kendi öz mücadelemizi ortak ettiğimizde siyasetlerine, daha çok ölüyoruz. Daha çok tükeniyoruz. Mücadele, atasına, anasına, bacısına, avradına saygı duymayanların kuşatmasıyla dolu. Namusu ve geleceği kendi akli denklemiyle çözümleyememiş, ahlakı tarumar edenlerin tetikçileriyle kal kalıyoruz.
Anladım ki, sıyırıp almak umutlarımı onlardan. Anladım ki, bir daha üleşmemek bir dilim ekmeği dahi vicdansızlar ordusuyla. Omuz vermemek mücadelelerine. İnanmamak bir tek sözcüklerine.
Anladım ki, kapitalizmi, emperyalizmi, diktatörleri şahlandıran bunların amaçsızlık ve yataklıkları. Anladım ki bu ülkede, barışı, özgürlüğü ve umudu bitirenler onlar. Çocukları ölüme itenler. İktidar uğruna solmuş ömürlerimizi kirli politikalara takas edenler.
Bu ülkede, sendikalaşma, örgütlenmeyi, yoldaş üleşmelerini bitirenler onlar. Yaptıkları ve konuştuklarıyla en rezil çelişkiyi kusanlar. Anladım ki canları cehenneme. Anladım ki, beş para etmez bunlar.
Anladım ki, haramın zadeleridir onlar. Anladım ki, özgürleşmek için dünyamdan, dünyamızdan defolup gitmeliler. Anladım ki, bundan gayrı benim tavrım ve mücadelemde yenilmemeliler.