Birçok Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Kırşehir’de bağrında Anadolu erenlerini yaşatmış ve bunlara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan biri de Ahi Evran-ı Veli’dir.
Birçok Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Kırşehir’de bağrında Anadolu erenlerini yaşatmış ve bunlara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan biri de Ahi Evran-ı Veli’dir.Esnaflıkta çalışkanlığı ve doğruluğu düstur edinen ve Ahi Ahlaki kurallarını benimseyen bu gelenekte en önemli unsur doğruluktur. Bu kurallardan biri de “Kişi işinde ve hayatında doğru, güvenilir olmalı” der.
Ahilik adeta doğruluğu esnaflıktan ziyade kişinin bütün hayatına yaymıştır.
Doğruluk üzerine Birçok ayet ve hadiste bulunmaktadır. Müslüman şeytana uyar, günah işler lakin yalancı olamaz. Doğru söyleyenler Allah katında sıddık (doğrucu) yalan söyleyenler de kezzap (Yalancı ) yazılırlar birisi insanı cehenneme diğeri Cennete götürür.
“Yalan söyleyip yücelmektense doğru söyler alçalırım’’ der Hz. Ömer. Sonucu ne olursa olsun doğrulardan asla vazgeçmemeliyiz bununla ilgili bir hikaye dolaşır şöyle anlatılır:
Zamanın behrinde bir derviş sokakta gezerken sürekli “Sen doğru ol eğri belasını bulur ‘’sözleriyle gezermiş. Tebdil-i kıyafet ile gezen Padişah bunun sözlerini duymuş ve dervişi saraya sohbete çağırmış.
Her gün sarayda padişahla sohbet eden dervişe bir altın verilir ve gönderilirmiş.
Sahte derviş kılığında gezen bir zat bu dervişi sürekli gözetler ve ‘’Allah Allah bu dervişin her gün sarayda ne işi olur ki’’ dermiş.
Bir gün sahte derviş saraydan çıkan dervişi takip ederek uygun bir yerde “Kardeş Padişah seni her gün saraya neden çağırır” demiş.
İyi niyetli olan derviş her şeyi anlatmış günde bir altın aldığını da öğrenen sahte derviş “Ben de bu işi yaparım” diye düşünmüş ve Dervişe “Ben de seninle her gün saraya gelsem, belki çoluk çocuğum nasiplenir ne dersin?”diye sormuş.
Gerçek derviş ‘’Padişahım da uygun görürse neden olmasın” demiş.
Zamanla iki dervişte her gün saraya gelir sohbetten sonra birer altın alır giderlermiş .
Bir gün sahte derviş öbürünü çorba içmeye davet etmiş ve garsona gizlice onun çorbasına bolca sarımsak koydurmuş.
Çorbayı içmeye başlayan gerçek derviş sarımsağın farkına varmış lakin bizimki “Padişahla sohbet ederken ağzına mendil kapatırsın ne var bunda?” demiş.
Çorba sonrası saraya varmışlar ve sohbette gerçek derviş ağzına mendil tutarak sohbet etmeye başlamış.
Biraz sonra sahte derviş Padişahın kulağına eğilerek “Padişahım sizin ağzınız kokuyor diye derviş böyle yapıyor” demiş.
Çok öfkelenen Padişah hemen bir pusula yazdırarak gerçek dervişin eline vermiş, dervişlerin ikisi de okuma yazma bilmiyormuş.
Padişah gerçek dervişe “Bu pusulayı hemen fırıncıya götür’’ demiş .
Derviş pusulayı alıp çıkınca bizimki peşinden koşarak dışarıda “Ya kardeş sen zahmet etme ben götürürüm” diyerek pusulayı almış ve yolda “Fırıncı bolca ekmek verirse ben sebeplenirim” diye düşünmüş.
Fırıncı pusulayı açmış pusulada “Bu pusulayı getireni hemen fırına at” emri yazılıymış. Fırıncı adamı hemen alev alev yanan fırına yollamış.
Ertesi gün derviş tekrar saraya gelmiş. Dervişi gören padişah şaşırmış “Hayrola dün sen fırıncıya gitmedin mi ?’’ diye sormuş.
Derviş olanları bir bir anlatmış padişah dervişin kulağına eğilmiş “Sen doğru ol, eğri belasını bulur” demiş.
Yusuf’u kuyuya atanlar Yusuf’a muhtaç oldu. Hz. Hüseyin o kadar eziyet görmesine rağmen doğruluktan ve Haktan vazgeçmedi. Onun Kerbelası, eğrilerin kör belası oldu. Onu incitenler tek tek ibret alınacak şekilde öldüler.
Fiziksel olarak da eğri ile doğru arasında fark vardır. Eğri odunu fırında yakarlar doğruyu da baş tacı yaparlar.