ONBİR ayın sultanı Ramazan ayının içindeyiz. Kırşehir'in cadde ve sokakları boş, çarşı pazar inzivaya çekilmiş, sanki sokağa çıkma yasağı konulmuş gibi! Esnaflar müşterinin yolunu beklemekten yoruldu, horul horul uyamaya başladı! Neyse o onların sorunu da gerçekten Kırşehir'de herkes bir rehavet içinde.
ONBİR ayın sultanı Ramazan ayının içindeyiz.Kırşehir'in cadde ve sokakları boş, çarşı pazar inzivaya çekilmiş, sanki sokağa çıkma yasağı konulmuş gibi!
Esnaflar müşterinin yolunu beklemekten yoruldu, horul horul uyamaya başladı!
Neyse o onların sorunu da gerçekten Kırşehir'de herkes bir rehavet içinde.
Bugün yedinci gününü geride bırakacağımız, mübarek Ramazan ayı, Kırşehir’de yeterince verimli geçmiyor.
İftarla sahur arasındaki sürenin kısa olması nedeniyle yatsan yatamıyorsun, kalksan kalkamıyorsunuz. Bu nedenle Kırşehir’de hemşehrilerimizin çoğu gece 2-3’e kadar oturup sahurunu yapıp yatıyor. Bu da insanların uygusuz kalmasına neden oluyor.
Sahurdan sonra hemen uyumak ta mümkün olmuyor. Ben çoğu zaman sabah 6-7’ye kadar uyuyamadığım için iki-üç saatlik uykuyla geçiriyorum mübarek Ramazan ayını… Ama çoğunun uyuyarak oruçlarını tuttuğunu görüyorum.
Kırşehir’de işyerlerinin 10’dan sonra açılmaya başlarken, resmi kurumlarda da bu durum hemen hemen aynı.
Şehrimizde hayat neredeyse öğleden sonra başlıyor. Akşama doğru da pide almak için sokağa çıkanlar olmasa sanki Kırşehir terk edilmiş bir şehir olacak!..
Sağlam bir inanca sahip ve dininin bütün vecibelerini yerine getirmek adına oldukça hassas olduğu bilinen Kırşehir insanı, bu hassasiyeti ibadet boyutunda yerine getirirken, iş üretmede aynı beceriyi sergilemekten uzak kalıyor.
Mesai mecburiyeti olanların ve memurların bir tarafa tutulması hâlinde, halkın diğer kesiminden ses-sedâ yükselmiyor. Yoğunlaşma 17.00 ilâ 19.00 arasında en üst noktasına erişiyor. Bu saatler haricindeki zaman dilimini insanlar evlerinde geçirmeyi tercih ediyor.
Bir kamu kuruluşunda görüşmeniz gereken bir kişi var, ya dışarı çıkmış, ya çarşıya inmiş, ya da..... Ulaşılamıyor!
Aynı kurumda başka bir biriyle görüşmek için santralı arıyorsunuz, bir dakika önce telefonuna yanıt veren santral memuresi şimdi yerinde yok! Telefon çalıyor, çalıyor, tık yok!
Uyuyo desem bu kadar çaldırıyorum, uyanır diye düşünüyorum. Sonra telefonun sesini kısmışsa kim duyar ki diyorum.
Yani çalışanı da, evde yan gelip yatan da bir rehavetin içinde.
Herkes olur da ben olamam mı ki!
Tabi olurum, hem de bal gibi olurum.
Sanırım yazın ve Ramazan'ın rehaveti bana da çöktü, uzun süredir elim kolum bağlanmış, hiçbir şeyi canım istemiyor.
Gece yatamıyor, sabah kalkamıyor, hiçbir şeyden zevk alamıyorum.
Ramazan deseniz, yani tabi çok şükür diyelim ama epey zorluyor. Susuzluk açısından çok sarsılmıyorum ama uykusuzluk beni bitiriyor…
Gece yatamıyor, sahurdan sonra yani 04.00'ten sonra yatıyor, 5'te uyuyor, 8'de kalkıyorsunuz.
Neyse tabii yakınmak gibi olmasın, bu günlerin güzelliği, bereketi, tüm bu sıkıntılara yeter de artar bile... Beraber oturulan iftar sofralarının, oruçlu olunan saatlerde aç kalan insanlara edilen duaların, iftar vaktinde aslında normal zamanlarda ne kadar şanslı olduğumuzu bir kere daha hissederek şükretmenin hazzına değer bu sıkıntılar...
Velhasılı kelam, üzerime çöken rehaveti yendim ve böyle bir yazıyı kaleme aldım!
Evet, Kırşehir insanını tam anlamıyla oruç çarptı. Oysa havalar çok ta sıcak gitmiyor, serin geçiyor, ara sırada yağmur, dolu, seli bile andıran yağmurları görüyoruz.
17 saati geçen oruçla birlikte Kırşehir'de birçok aktivite de durma noktasına geldi.
Hayatın saat 10.00'dan önce başlamadığı şehirde kamu kurumlarının bazılarında da inanılmaz bir hareketsizlik gözleniyor.
Bugün bir haftasını geride bıraktığımız, mübarek Ramazan ayı, Kırşehir'de yeterince verimli geçmiyor. Üstelik geçen yıllardaki gibi kavurucu sıcaklar da yok. Ama süre uzun olunca insanı biraz zorluyor. Ama artık insanlar alıştı, oruçlarını rahatlıkla tutabiliyor.
Fırınlarda pide kuyruğu… iftara dakikalar kalmış, herkes biran önüce pideyi kapma telaşında. Gel gör ki sırayı atlayanlar var, kalabalıktan çıkan bağırtılar, çağırtılar kavgalara kadar götürecek. Neyse ki fırın sahibi ve kuyruktakilerin yatıştırıyor o gerginliği…
Ha bu arada Kırşehir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği pideye zam yapılmadığını açıklamış ve tek yumurtalı, çiftli pidenin fiyatınız 2 lira 25 kuruş olarak belirlemişti. Ancak bazı fırıncıların buna uymayarak 2 lira 50 kuruşa sattıklarını duyuyorum. Bu da olmuyor. Hem de Ahiliğin başkenti Kırşehir’e ve Ahi esnafına hiç mi hiç yakışmıyor.
Bir işiniz var bir arkadaşınızı arıyorsunuz “şu işimizi ne zaman yapacaksın?” diyoruz aldığım cevap “Bayramdan sonra”…
Bir yere gideceksiniz, eşiniz veya dostunuz “Bayramdan sonraya erteliyor…
Birinden alacağınız varsa o da bu erteleme sürecine giriyor, bayramdan sonraya kalıyor.
Ama ödemeniz gerekenler, gitmeniz, gelmeniz gerekenler beklemiyor bayramdan sonrayı…
İşte yukarıda dedim ya herkesi bir rehavet kaplamış, kimsenin eli kolu kıpırdamıyor.
Benimkisi kıpırdasa ne yazar?
Zaten bizimkisi kıpırdasa böyle kısa bir yazıyı yazmak için bu kadar uğraşmazdım.
Hepinize rehavetsiz ramazanlar…
Biraz da gülelim!
Kırşehir’de 50 yıldır faaliyet gösteren Alaattin Kırtasiye’nin sahibi, benim hem çocukluk arkadaşım, hem basın danışmanım Ramazan Karabulut’un ince takılmaları, şaka ve sürprizleri olur.
Ben de bunları zaman zaman bu sütunumda yazar, sizleri az da olsa tebessüm ettirmenin mutluluğunu yaşarım.
İşte bizim Ramazan Karabulut bu…
Ne eder, eder mutlaka bir muziplik yapar. Ama onun yaşadığı, başına gelen olaylar da gerçekten yazılmaya değer.
Nice müşterisi vardır Ramazan’ın…
Kimi 25 kuruşluk fotokopi parasını vermemek için 100 numara çeker ve 200 liralık banknotu gözüne sokup, “bozuk yok” cevabını verirken, çaktırmadan da geri cebine indiren müşterilerinden tutun da, bir kağıt ve zarf alıp, “şunun üstüne şu adresini yaz! İçine de şu mektubu yaz!” diyeni mi?
Böyle ne cins müşterileri vardır onun. Ama sabırlı ve hoşgörülü olduğu için kimisinin pasta tarifini yazar, kimisinin mektubunu…
Ne yapsın Ramazan yazısı çok ilginç olsa da canı isteyene yazar, istemeyene “yazım kötü!” der ya eker, ya da ben orda olursam bana yazdırır. Böyle uyanıktır Ramazan…
İşte bizim Ramazan geçen hafta işyerinde sinek avlarken, bir müşteri gelir, kalem pil alacağını söyler.
Bizim Ramo da çıkarır pili verir. Müşteri pili hemen ağzına alarak yalamaya başlar ve “Bu pil bayatlamış, yazık tam dolu değil!” der.
Ramo “Nerden bildin pilin boş olduğu” deyince, müşterisi “ben bilirim!” der.
Bunun üzerine Ramazan “ya kardeşim benim bildiğim pil ölçülür, dolu mu, boş mu olduğu yalanarak anlaşılmaz!” der.
Kaldı ki Ramazan yalamayı hiç sevmez. Çünkü geçmişte damga pulu bayisi iken, müşterileri gelir ondan 25 kuruşluk bir pul alır, sonra “Yavrum pulu şuraya yapıştır!” denilince fıttırırdı. Çünkü pulu yalayıp oraya yapıştırmaktan bıkmış ve sonunda pul süngeri getirerek satmaya başlamıştı.
Neyse bizim Ramazan’ın bu çıkışını dikkate almayan ve istifini bile bozmayan müşterisi bu kez “Bu pil boş, kalsın!” demez mi?
Ramo sinirlenmiş ve müşterisine “sen pil aramıyorsun, tuz yalıyorsun!” der ve bu cins müşterisi çeker gider.
Aradan 15 -20 dakika sonra bu müşteri tekrar bizim Ramo’nun yanına gelir ve başka marka bir kalem pil ister. O da en pahalı ince kalemi verir. Yine müşteri pili yalamaya başlayınca, o dakikaya kadar sabırlı olan arkadaşımız yine dayanamaz, “Bak kardeşim pil yalanmaz, ölçülür” der.
İnce kalem pili yalayarak dolu olduğunu tespit ettiği için sesi çıkmayan müşteri aynı pilin bir de büyüğünü ister ve sanki dondurma yalar gibi yalaya yalaya kırtasiye dükkanından ayrılır.
Ya işte Kırşehir’de böyle çeşit müşteriler olduğu gibi, böyle sabırlı Ahi esnafı da var.
***
Anlayana!..
“Yediğim kɑzıklɑrı inşɑɑttɑ fɑlɑn kullɑnsɑm triplex dɑire çıkɑrım yemin ederim.”