Ulusal gazetelerimizden birinde yeni okuduğum siyasi bir röportaj sonucunda, ben de uzun yıllar bu camianın içinde bulunmuş biri olarak bir iki cümle kurmak istedim. 
Doğduğumdan beri desem daha doğru olacak sanırım. Üstlerin birçok şeyi görebilme imkânının olmadığı yerlerde bulunursanız eğer, dönen dolapları da daha rahat görebiliyorsunuz. Hatta en çirkin hallerine bile şahit olabiliyorsunuz. Ve dahi birbirinin arkasından olmadık hakaretleri söyleyip, yüzyüze geldiklerinde  “yalaka” kelimesinin sözlükteki karşılığının canlı halini karşınızda buluyorsunuz.
Geçen, farklı siyasi yolları izlediğimiz, fakat aynı ülküyü beslediğimiz yerel gazeteci abinin söylediği bir cümleyi bu bağlamda hemen yazmak istiyorum. Demişti ki; “Güner, Erdoğan ne yapsın? Burdan doğru kişilerden haber ulaşmıyor ona. E önerilen kişilerinde referanslarına bakınca ‘ Doğru adam bu.’ gibi düşünüp onayı veriyor. Yeni ve taze kanlar gerekli.” demişti. 
Fakat o gazeteci abinin o an unuttuğu bir şey vardı; siyaseti yaşam tarzı olarak benimseyen her şahıs daima “Ben olmazsam benim maşam  olur”  diye ikinci bir adamını el altından öne sürer ve geri planda kalarak istediklerini yine yaptırır koltuktaki  adamına.
Tamamıyla olmasa da katılıyorum tabi bu sözlerine. Parti liderlerinin, bu olanı, biteni görme ve gerçeği bilme basiretlerinin, bazı uyanık ve çıkarcı duvar örücüleri sayesinde kapalı olmaları çok doğru. Fakat bir insan, siyasetin içinde olacaksa bunları biliyor olması gerekmez mi? Eğer samimi ise hizmette, yapması gerekeni bilmeli. Yakın çevresini yönetemeyen, ülkesini nasıl yönetsin. 
Samimi  ise birkaç küçük taktiği olmalı, liderlerin veya herhangi bir grubu yönetenlerin. Basın danışmanları dahil, ki bence en önemlisi onlar, hepsinin peşine bir gizli emir eri takmalı. Yani ulağın ulağı… Onun haricinde her yerleşim bölgesinde en geride duran ve gözlem yapabilen birbirinden habersiz ajanları olmalı. Ve en önemlisi gerçekten bu ülkeyi  ve insanını, kendi çıkarlarından önde tutup  sevebilmeli, bu elemanlar.
Alt teşkilattan başlayıp  üstlere gelene kadar her basamakta, farklı pencerelerden bakıp düşünebilen elemanları olmalı. Çünkü  artık görülüyor ki siyaset dahil her alandaki bütün teşkilatlanmalarda, “Aman rahatımız bozulmasın, başımız ağrımasın, ne dersek o doğrultuda ilerlesin.”  diye farklı ve renkli olan yol açabilecek insanlar yerine, şekillendirebildikleri güdümlü elemanları tercih ediyorlar.
Benim de kurulması için, başkaları gibi çıkar gözeterek değil, “Bir gün kesinlikle tekrar partimize döneceğiz” diye de değil… Hatta  üye olduklarını sanarak, yıllarca emek verip çalıştıkları partilerinde kayıtlı olmadıklarını öğrenen, o nedenle partilerini geri dönmek için bırakanlar gibi de değil… 
Önerilen iki teklifi reddederek, yıllarca delegeliğini yaptığım partiden istifa edip İYİ parti il teşkilatının kurulması için emek vermiştim. Fakat maalesef, burada anlatmaktan hicap duyacağım sebeplerle  istifamı vermek zorunda kalışım, sırf bu teşkilatlanmayı bilmeyenlerle olmaktan  kaynaklanmaktadır. Gerçi daha sonra  çok emek vermiş olan kişilerin de beni arayıp istifalarını verdiğini öğrenmek bayağı şaşırtmıştı. 
Bir gün taşradaki  partiler, siyasetin gün kurma  yeri olmadığını bilecek kıvama gelecektir  inşAllah. 
İyi olan her konuda, bereketli günler dilerim.
GÜNER DEMİR