Kırşehir’i unutuyoruz, unutuyoruz bütün bir ülkeyi. Yaşamı fotoğraflamak, gerçeğin kadrajında soluk almak bu şehirde.

Kırşehir’i unutuyoruz, unutuyoruz bütün bir ülkeyi. Yaşamı fotoğraflamak, gerçeğin kadrajında soluk almak bu şehirde.
Düşmek ardına, Ahi Evran’dan, Aşıkpaşa’ya sinir uçları sivrilmiş yaşamın. Bu şehirden insanlığın yüklenip vicdanını, koyulmak yoluna “YENİ BİR YIL”ın. Evet,
Depremlerle devriliyor zaman. Kaç tabut geçti önünden toplumun. Yeryüzü ağırlığını kaç kez kustu emeğine madencinin. O körpe öğretmen karanlığa ağzını açmış bir ormanda yitirmedi mi onurunu?
Çam ormanları gibi yandı analar, yiten oğullar bizimdi. Sererek buruşmuş benliğine kartonu, saçı sakalı bağıran o yoksul kimin? Kuduz bir azman gibi yiyerek insanlığınızı bıraktığınız derelerin köprü altlarında, geceye diş bileyen o çocuklar kimin?
Apoletlerine öfke taktıklarınızın namlusundan çıkan kurşun kimin yüreğine saplandı?
Reyhanlı’da gökyüzüne dağıldı aklı insanlığın. ODTÜ’nün cevherlerine haram edildi bilim.
GEZİ’ de cayır cayır yandı öfke kusan mermiler, çalındı minaresinin kılıfı imamın. Öyle çirkin bir ölüm haliydi ki, Uludere’de katırlar üzerinde dağıldı kalbi 37 canın.
Zarrab’ın altın taşıyan katırları çok mu kutsaldı?
15 Temmuz darbe hainliği yıllardır “hain” diye bağırdığımız FETÖCÜLERİN işi değil miydi?
Kaç yürekli şehidi, polisi, askeri taşıdık omuzlarda.
Geçmişin karanlıklarını hatırlatan cezaevleri, hangi aydınların, komutanların, siyaset adamlarının ışığıyla aydınlandı?
Kısaca hangi sancılı zamanın hesabı verildi, diyeti ödendi, kirli sicili temize çıkarıldı da, 2017’ye belleksizce yükleyip zamanı, huzur, mutluluk, barış, aşk, gelecek bekleriz. Ellerinde içki kadehleriyle ağıtlar yakanlar mı desem, umuda yürüyenler mi, biz 2016'yı bırakırken yaşamın neresindeyiz, 2017’de neresinde oluruz?
Yoksulluğun topuklarında kuraklaştığı, çatlak ayak çöplerde gezinirken çocuklar yeni bir yıl nasıl yıllanır mutlulukla.
Emel Ana’nın Ali’nin sularına bıraktığı yaşları yıkarken bendini zulmün, nasıl aralarım kalbini Aralık ayının son kapılarını.
Ekmeğin buğusuyla göğe yükseldi Berkin’in ruhu, annesinin ağusu nasıl devirir aydınlığını Ocak ayının ilk gecesine.
2016'nın 2017'ye utançla devrilişi gibi devriliyorum soğukluğuna yatağın, ışıkları kapatıyorum, yorganı üzerime çekiyorum, bir madencinin, pusuya düşürülmüş şehit polisin, Suriye'de direnen şehit askerlerin nefesi çarpıyor tenime, üşüyorum.
Hayalimin boşluğuna ağıtlar çöküyor, feryatlar, figanlar, bebekleri sellerle sürüklenen çocuklar düşüyor siciline ömrümün, tükeniyorum.
Utancımın çivisinde asılı duruyor Recep Amca’nın yırtık papuçları, bir valinin çirkinliği yoğun bir sisle çöküyor vicdanımın toprağına.
Oğlunun yüzemediğine yakaran Ayşe Nine’nin ağıdına eğiliyorum, biz de yüzemiyoruz Ayşe Nine, artık onur sularında yaşamın.
Adana Aladağ'da küçücük bedenleriyle yanan çocuklarımız. Tecavüze uğrayan, dövülen, öldürülen kadınlarımız.
Kronikleşen bir vatan ağrısının yorgunluğuyla, kalbi durmuş bir güvercin gibi çakılıyorum utancına duvarların.
Şubatta yolunu şaşırmaya hazırlanıyor bademler. Bizler buz olup yapışmaya hazırlanıyoruz dallarına.
Kundaktaki bir bebeğin bir çay bardağı sütü beklemesinin eksikliği çivileniyor belleğime, ızdırabını lavlar gibi kusan bir annenin çaresizliğine, soğuyan mağmalarda yüzleriyle, şereflerine kadeh kaldırıyor insanlık.
Leş gibi kokan nefesleriyle şişirdikleri balonlar gibi bulaşkan kişilikleriyle, “YENİ YIL”ın gecesi, sabahın şafağına patlamaya hazırlanıyor. İnsanlık, kaldığı yerden tükenmeye hazırlanıyor.
Sarhoşluğun verdiği şehvetle güne utançla kalkıyor çoğumuz, unuttuklarımızın ölümlerinden, üşümelerinden, elemlerinden, acılarından, yoksulluklarından daha ağır başlayarak güne, içkimizden kişiliğimize bütün bir insanlığın boşaldığını görerek.
Temennim bu ya, güzel yıllar, mutlu yarınlar dilemeden de geçmeyeceğim elbette.
Terk etmeden kıyılarını yaşamın.
Sancıların, keskin bir neşter gibi ruhumuzu açtığını unutmadan. Geçmişin hesabını kapatmadan.
Mücadelesinden kaçmadan ızdırabın.
Kravatlı hırsızların ve katillerin dünyamızda hala kol gezdiklerine umarsız kalmadan.
Bu insanlığın, bu halkın, bu ülkenin, acıların, bizden kaleler olduğunu bilerek. Umarsızlığın rüzgârıyla yitirmeden kayalıkların tozunu.
Hiç değil kendimiz için çarpan bir kalbin olduğunu bilerek.
Bilinçle, kavgayla, sabırla, mücadeleyle, aşkla koşarak rüzgarına umudun.
Sevinçleri paylaşarak, acıları da paylaşabilmenin erdemiyle.
Aynı senfonide bir yaşamı paylaştığımızı hissederek. Baskının, sömürünün, çürütülen insanlığın duvarlarına asılarak. Ömrü mutluluk ve sorumlulukla büyüterek bir bir.
Yaşamı kazanmanın, yaşamı yönetmenin bütün mekanizmalarına katılarak. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve çürümüşlüğe başkaldırarak. Dik tutmaya çalışarak, yarası kanasa da, fotoğrafını bu ülkenin.
Çiçek toplamasın bulutlar hüznün çelenkleri için. Bildiğim tek büyülü cümle barış dolu yıllar dilerim…
Mutlu yıllar güzel ülkem Türkiye'm...