Sevgili arkadaşlarım. .

Sevgili arkadaşlarım...
Can dostlarım...
Kalbi güzel kendi güzel insanlar...
Muhterem hemşehrilerim...
"Yüzü çirkin olandan değil, yüreği çirkin olandan... Elbisesi kirli olandan değil, düşüncesi kirli olandan uzak duracaksın..."
Yüz, Allah'ın yarattığı bir şeydir. O yaratan hepimizi temiz kalpli yaratmıştır. Kırşehir’de sizleri bilmem ama çoğumuz yırtık elbise giydik. Fakirliği, yoksulluğu yaşadık. Ayakkabımızın olmadığı günler oldu.
Öyle zaman oldu ki arkadaşlarımızdan ödünç ceket alarak giydik.
Yüreklerimiz hiç bir zaman çirkin olmadı. Arkadaşlarımıza, insanlarımıza, vatanımıza ihanet etmedik. Edenlerinde daima karşısında olduk. Düşüncesi kirli olanlar daima vatanımıza saldırdılar.
Ülkemiz ekonomisini çökertmeye çalıştılar. İnsanlarımızın yaşamını kararttılar. Büyümememizi istemediler.
"Allah nimetinin eserini kulunun üzerinde görülmesini sever"
Bizler verilen nimetlere hor baktık. Güzeli, iyiyi, refah içerisinde yaşamayı içimize sindiremedik. "Allah hiçbir kimseyi gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır. Aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır."
Çalışırsak, kazanırsak, ülke menfaatlerini her şeyin üzerinde tutarsak. Biz kazanırız. Hepimiz kazanırız. İnsanlarımız refah içerisinde olurlar.
Çalışmayana Allah verir mi? Yatık göbek büyüterek nereye varılır ?
Dost bildiğimiz devletler hem kız evinde oynuyorlar, hem de oğlan evinde. O dostlarımıza muhtaç olmamak için el ele verip ölesiye çalışmalıyız. Kimin ne yaptığı belli olmayan Kör döğüşünden uzak durmalıyız.
Fesat kumkuması insanlardan kaçmalıyız.
"Borçlu ölmez, benzi sararır." Gerek insanlara, gerekse diğer devletlere borçlanmaktan kaçınmalıyız. Kendimiz çalışıp, kendimiz üretmeliyiz.
Yatarsak... Bana ne dersek muhtaç oluruz.
Unutmayalım insanlarımız çarık giyerek, taştan yollar yaparak bu günkü refah seviyesine geldi.
Kırşehir’de yaşadım, çocukluğumda, gençliğimde ben de çarık giydim. Allah o günleri göstermesin. Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağınızı.
"Yalandan ağzından pis koku çıkan insanlardan, melekler uzaklaşır. "Birbirimize yalan söylemeyelim. Birbirimize kandırmayalım.
Sevgili dostlarım...
Yüce Allah yurdumuzu, milletimizi, insanlarımızı kötülüklerden korusun. Birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Güller yağsın gönüllerinize.
Yüreğimin selamı var tüm yüreklere. Allah hiç birinize acı ve acılar vermesin.
Bir yıl daha yaşlandığımız 2016 yılını bugün uğurluyoruz. Yeni yılın daha güzel ve mutlu bir yıl olmasını diliyorum. Herkesin birbirini sevip, saygı duymasını istiyorum. Çünkü seven neye katlanmaz ki!
Bu konudaki bir hikayeyi yeri gelmişken siz değerli “Kırşehir Çiğdem” okurları için yazayım.
Çokta güzel değildi. Etine dolgun her tarafı pelte gibi olmuş, etleri titriyor, bıngıl bıngıl ediyordu. Her gören bir bakıp gidiyor, aşağısıyordu.
Gönül bu ya! Yeter ki sevsin. Mahallenin sevimli delikanlısının gözüne takıldı. Her nedense gözüne çok enfes bir şekilde gözüktü. İçerisinde bir şeyler kıpırdıyordu, nedendir bilinmez kıza gönlünü kaptırarak, abayı yakmıştı.
Halbuki kızı her ne kadar beğenmeseler de son derece terbiyeli idi. Kızın yoluna çıktı. Maksadını anlatmaya çalıştı. Dedikodu olur, diye kız görünmek istemiyor, bucak bucak kaçıyordu.
Günlerce takip etti. Yalnız bulduğu bir zamanda kızın anlayabileceği dilden dil kullanarak gönlünü almaya çalıştı. Kız buram buram terliyor, birilerinin görmesinden çekiniyordu.
Haftalar geçiyor, kızdan bir türlü yüz bulamıyordu. Divane gönlünü bir türlü eyleyemedi. O kadar ki yanmış ciğerlerin kebabı oldu.
Kızın yüz vermemesi karşısında büyük yemin ederek, “Seni alamazsam, bu bıyığı kazıtırım" diyordu. Oğlanın bu türlü yaklaşımları kızı iyice bıktırmıştı. Her ne olursa olsun genç inadında direniyor, bildiğinden hiç şaşmıyordu. Kızın yüz vermemesine karşı inat edip, almayı bir boyun borcu olarak görüyordu.
Bu şekilde kızı elde edemeyeceğini anladı. Maşa dururken elini yakmamalıydı.
Annesini ve bir yakınını istemek için gönderdi. Annesi ve yanında gönderdiği kişi çok konuşup, bol ağız yapıyorlardı. Hesapsız konuşup yapamayacakları işi söylüyorlar, bol keseden atıyorlardı. Oğluna yüz vermeyen kıza karşı öç almak ve acı çıkarmak istiyordu.
Yanında giden kadın kızın bıngıl bıngıl haliyle alay ediyor, bıyığa gülüyordu. Kız kadınların hareketinden utanarak boyun kaşımaya başladı.
Gelen misafirlere bir ikramda bulunmalıydı. Hemen cezveyi ateşe sürdü. Pişirilen kahveyi çok küçük bülbül çanağı dedikleri fincanlara koyarak getirdi. Oğlanın annesinin yanında getirdiği kadın, sürekli olarak kız istemeye gelen kadının dikkatini çekmek için dirsekliyordu.
Kadın hiçbir şey söylemedi. Birlikte gittikleri kadın damdan düşer gibi patavatsız bir söz söyledi. Bunun kız isteme ile ilgili hiç yoktu. Kızın annesi kendi bildiğine gidiyor, söylenen sözlere hiç kulak asmıyordu. İşi kabullenmemek için devamlı dikine gidiyordu. Kız istemeye giden zavallı kadın ne söyleyeceğini bilmeden sancıdan kıvranarak sürekli bükünüyordu. Lüzumsuz harekette bulunan kadın, bunlara zorla laf getirip, karşı tarafa çanak açtı. Kızın annesi bunların ne konuştuğunu bilmediğinden oracıkta defetti.
Zavallı kadın yanında götürdüğü kadının hilesine çarpılıp aldanarak dolabına uğramıştı.
Sanki yaptığı hareketin iyi olduğunu zanneden kadın çığlık kopararak bağırıyor, acı acı ağlıyordu. Suçu kendisinde görmüyordu. Halbuki orada münasebetsiz ve gereksiz konuşmalar yaparak dırlanmış, pişmiş aşa su katmıştı. Kız anasının yanında usanç verecek, gevezelik yaparak dikine tıraş etmişti. Kadının bunları defetmesini hazmedemiyordu. Adamın tertemiz kızına çamur atmak için ortam arıyordu.
Kıza gönlünü kaptıran oğlan, annesi ve gönderdiği kadını merakla bekliyor, bu işin kesinlikle olumlu yönde biteceğini düşünüyordu. Kadınların geldiğini gördü. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Ne türlü bir cevap aldıklarını merak ediyordu. Kadınlar oldukça durgun ve ağızlarını bıçak açmıyordu. Gence ne söyleyeceklerdi?
Annesinin yanında bulunan kadın çok kaşarlanmıştı. Oğlanın yanında söylenecek sözlerden uzak durmak maksadıyla, ayakyoluna defi hacet etmeye gitti. Bütün yükü ve sorumluluğu annesinin üzerine bıraktı.
Annesinden iyi haberler bekleyen genç, durumun farkına vardı ve kafasını yere eğdi. Çok sevdiği annesi karşı tarafta aşağısınmıştı. Diğer kadın ise baştan savma, üstün körü deve tımarı yapıyordu. El elin eşeğini türkü çağırarak arardı.
İşini bitirip gelen kadını dinledi. Kadın sürekli gammaz veriyor, kendilerinin kapılarından defedildiklerini anlatıyordu. Genci iyice şişirmişti. Annesi her ne kadar söylediklerinin aslı olmadığını söyledi ise de gönlüne yara açan bu aşkı bitirmeliydi. Bu aşk denilen şey genci iyice yaşamaktan bıktırıp, canından bezdirmişti.
Tüm söylenenleri can kulağı ile dinledi. Oldukça sakin, sessiz olan genç birden celallendi. Yenilmez bir aşka düşmüştü. Bu iş neye mal olursa olsun bitsin diyordu. Bir an kimseyi dinlemedi.
Çok kullanılmaktan işe yaramaz hale gelmiş, cıllığı çıkmış, başı iri toparlak, çomak denilen değneğini eline aldı. Şimdiye kadar hep iyi davranmıştı. Kadınlara karış nasıl davranılır diyerek, bıyık büktü. Kalbine kor atan kızın evinin önüne geldi. Elinde çomağın dışında çakaralmaz birde tüfeği vardı. Her mermi atışında şişer, ikinci mermiyi bir türlü atmazdı.
Adamın kapısında olanca gücü ile nara attı. Çakaralmaz tüfeği ile bir el ateş etti. “Sen misin kızı bana vermeyen, gönderdiğim adamları aşağılayan” diye kadına bar bar bağırıyordu. Hemen ağılın önünde bulunan birkaç çakıldaklı koyun ve keçiler, silahın sesi ile içeri doğru kaçıştılar. Havlu duvarından içeriye doğru ilerlemeye başladı. Herke panik içerisindeydi.
Kızın babası hımbıl, hiç kimseye karşı direnemeyen bir insandı. İşin olur tarafını arıyordu. Adamın elindeki silahı görünce dışarı çıkamadı. Her ne olursa olsun çakaralmaz da olsa elindeki silahtı. Aslında böyle bir izdivaca kız ve annesinin de gönlü vardı. Ancak kendilerini naza çekiyorlar, ucuza gitmek istemiyorlardı. Orada bulunan akrabaları yapılan bu durumu bir türlü hazmedemediler. Köyün muhtarı ile birlikte adli makamlara şikayette bulundular. Kavga, gürültü çıkaran genç, işin ciddiyetini anlamış, tez elden bulunduğu yerden uzaklaşmıştı.
Hadise çıkarıp, kaçmak cezasız kalmamalıydı. Şikayet üzerine yerini tespit eden güvenlik güçleri genci cürmümeşhut (suçüstü) yaparak götürdüler. Meskun mahalde silah atmanın cezasını bilmiyordu. Ayrıca kızın evine baskın yapmıştı. Dağ veya orman kanunu ile yaşamıyordu vatandaş. Sevmek veya istemek böyle mi olmalıydı?
Genci cezasını çekmek için cezaevine koydular. Bir an kapıldığı öfkenin ve annesinin yanında gönderdiği kadının gazabına uğramıştı. Ama öfke ile kalkmanın zararla oturulacağını bilmiyordu. Kızda bu genci seviyor, fakat bir türlü bildirmiyordu. Bulunduğu yöre böyle duygusal ilişkileri hoş karşılanmazdı. O etine dolu, bıngıl bıngıl olan kız gün geçtikçe eriyor, ağzına bir lokma almıyordu. Genci sevdiğini de söyleyemezdi. Kendi yoluna cezaevine düşen bir insana nasıl sevdim diyebilirdi? Çevresindeki insanlar kendisine ne derdi?
Cezaevinde yatan genç, uğruna içeri düştüğü kızı bir türlü unutamıyordu. Annesi ve kız istemeye gönderdiği kadın birlikte ziyaretine geliyor, annesi için için ağlıyordu. Kadın ise, oğlanın bu halinden oldukça memnun, ancak bildirmek istemiyordu. Neden memnun olduğunu bir türlü anlayamadılar.
Yakın akrabalarından güngörmüş birisi durumu kısa zamanda fark etti. Kadının yanında kız istemeye giden arkadaşının çehre züğürdü gibi suratsız, hiç kimseyle geçinmeyen arsız bir kızı vardı. Acaba onu mu vermek istiyordu?
Yakın akrabası olan adam olayı kısa zamanda çözdü. O şirret kadını derhal yanlarından uzaklaştırdılar. Akrabaları olan adam çevresinde hatırı sayılır birisi idi. Genç içeride yatıyor, kız ise günden güne eriyordu. Adam yanına kendi gibi hatırı sayılan iki kişi daha alarak kız babasının evine gittiler. Daha söze girmeden gerekli ikram yapıldı. Yemek vakti olduğu için, kadın evinde bulunan küçük hamurlardan yapılmış erişteyi suya attı ve kısa zamanda pişirdi. Birkaç kuru soğan yanında da kayısı hoşafı vardı. Kız babası ve giden üç adam erişteye iyi bir kaşık attılar.
Yemekten sonra kızın babasına maksatlarını anlatıp, kızı gence istediler. Kız bu işten ümidini yitirmişti. Gençte verilen cezanın tamamlanmasını bekliyordu. Kız babası ve annesi hatırı sayılan adama, “Neden olmasın" diyerek, söz verdiler. Söz alındı. Adamlar evlerine neşe içerisinde döndüler.
Kızın alınmamasına bir sebep vardı. Bunu kimse hesap edememişti. Evdeki kızını bu gence vermek isteyen ve ham hayal peşinde olan kadının arkadaşı yine orada oturuyordu. Haber gelir gelmez karnında bir buruntu meydana geldi. Tüm sevimsizliklerini ortaya koydu. Adamlar hakkında her türlü iftirayı atıyor, o kızın alınmaması için bahaneler üretiyordu.
Güngörmüş adam kadının sözlerine kulak kabarttı. Hafif bıyık burarak, derhal oracıktan uzaklaşmasını söyledi. Çok kötü bir şekilde azarladı. Asıl işi bulandıranın kim olduğu ortaya çıkmıştı.
Kız istemeye giden kadını kandırmış, oğlunun cezaevine girmesini sağlamış, gelin adayı olacak kızı ise bilinmez dertlere düşürmüştü.
Hanya'yı Konya'yı anladılar, ama çekilen o kadar sıkıntı her iki gencinde yanına kaldı.