“----  Çok mutsuzum Edi!”

“----  Neden”

“----  Çünkü büyüdük!”

 (Susam Sokağı’ndan)

Kelimelerin gerçek anlamlarıyla konuşursak eğer, hayat çoğu zaman çekilmez bir hâl alır. Hayatımızın çoğunluğu aslında geçmişte yaptığımız hataların, sessiz kalışlarımızın, aldığımız yanlış kararların, geçmiş günlere hayıflanmaların, pişmanlıkların hatırlanmasıyla geçer. İnsan ise bu tecrübelerden acı çekerek değil, bir kahvenin öğütülmesi gibi daha değerli, daha faydalı olarak hayatı yaşamaya devam etmelidir. Hayat mecazlarla yaşanmalıdır, yoksa her şey sıradanlaşır.

Hayatımda hatırladığım ilk mecaz, çocukluğumun televizyon programı Susam Sokağı’ndaki Minik Kuş’tu. Yumuşak, naif bir ses tonu vardı, kocaman da cüssesi. Ama adı Minik Kuş’tu. İlk başlarda onu gerçek sanıyordum. Meğerse pelüş, kırmızı renkli bir kumaş parçasından ibaretmiş. Aradan otuz yıldan fazla süre geçtiği halde merak ederim hep; Minik Kuş şimdi ne yapıyordur, diye?

Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda, ekim ayında Bodrum’un Bitez Mahallesinde bir kebapçıda garson olarak çalışan ellili yaşları biraz geçmiş görünen bir adamla tanıştım. Yorgun, yaşlı gözlerle, geçmiş günlere özlem duyarak hikâyesinin başlangıç kısmını anlattı bana:

“Gençlik zamanında, İstanbul’da yaşadığım yıllarda birçok işte çalıştım. Hiç birisinde tutunamadım. Hepsi de geçici işlerdi. Ama bu yaptığım işlerden birisini hâlâ unutamıyorum. Susam Sokağı’ndaki Minik Kuş’un içindeki adam bendim.”

Minik Kuş’un hareket etmesini o sağlıyormuş. Seslendirme ise başka birisine aitmiş. Tam 12 bölüm oynamış. O günler, gözlerinin önüne tekrar geldi anlatırken, ben de geçmişe gittim; sanki her bölümü tekrar seyrediyormuş gibi oldum. Sormadım, soramadım; gerçek adın nedir,  Minik Kuş tecrübesinden sonra neler yaptın, diye. Bazı soruların cevabı konuşarak, yazarak verilmez. Yaşanmışlıklar yazıya dökülse de o yaşanmışlıkların duygu yoğunluğunu vermez belki de…

Çoğumuzun hayatı Minik Kuş’un içindeki adam gibidir. Hem varsındır, hem de yoksundur; varlığımızdan haberi yoktur çoğu kişinin.

Sahi Minik Kuş şimdi ne yapıyordur? 

***

Saklı Kalan Şiirler Köşemizin bu haftaki şairi Ziya Osman Saba. Bu şiir, Şair’in “Sebil ve Güvercinler” isimli şiir kitabında yer almaktadır.

GEÇEN ZAMAN

Hiç olmazsa unutmamak isterdim,

Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar,

Yalnız bırakmayın beni hatıralar!

Az yanımda kal çocukluğum.

Temiz yürekli, uysal çocukluğum.

Ah, ümit dolu gençliğim

İlk şairim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim.

Sizleri bulmak için ne yapsam

Doğduğum ev! Rahatlayacak içim, duysam

Bir tek kapının sesini.

Arıyorum aklımda bir ninni bestesini…

Böyle uzaklaşmayın benden yaşadığım günler!

Güneş! Getir bir bayram sabahını.

Açılın, açılın tekrar

Çocuk dizlerimdeki yaralar,

Hepiniz benimsiniz;

Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar..

Yalnız hatırlamak, hatırlamak istiyorum.

Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün!

Rengine doymadığım o sema,

Ahengine kanmadığım ırmak,

Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum.

Neler geçmişti aklından, nedendi ağladığın, neydi güldüğün?

Ah, nasıldı yaşamak?